Neremizi İstersen...
Kadının rahmi size ait ise...
Baktım da; neremiz bizim?..
*
Misal şu burnumuz...
Neye sokacağız, neye sokmayacağız?.. Ya da nerede kaldıracağız, nerede indireceğiz, karar sizin...
*
Dilimiz sizin...
Sus, sus...
Konuş konuş...
Fazıl Say “dilim benim” dedi, gidiyor...
*
Gözlerimiz sizin...
Türkiye’nin nereye gittiğini gören var mı?..
Yok...
“Görmeyenler görsün” dediğinde, fıskıyeli havuzları göreceğiz... Ama artık yerinde olmayan 3 bin kamu malını, ormanı, koruluğu, derenin şelalesini gören mi var?..
İstanbul’un on asırlık siluetini gör bakalım?..
Sırada Haydarpaşa gar binası...
Yok gözünü açan oldu mu, içine biber gazı...
*
Kulaklarımız...
Senin...
Seni dinlemeye iki kulak az bile...
Eşek kulağı lazım...
*
Ayaklarımız senin...
Git, gidiyoruz...
Dur, duruyoruz...
Bak iniş aşağı geri geri gidiyor Türkiye, ayakları tut tutabilirsen...
*
Midemiz senin...
Artık nasıl istersen...
Helal gıda mı?..
Aşure mi?..
Rakı, şarap yasak...
*
Kıçımız...
“Otur” de, oturur...
“Kalk” de, kalkar...
O da gitmiş Beyoğlu’nda sandalyeyi öne koymuş oturmuş, tabii “Kalk” dediler... Komutan kalkmadığı için gidip hapishanede oturmaya başladığından bir önceydi...
*
Geldik pipiye...
En az üçe göre mi, en az beşe göre mi?..
Nasıl dersen...
*
Beynimiz senin...
Bak koca medyada senin olmayan beyin kaldı mı?..
Ya da senden farklı düşünen; bilim adamı, savcı, yargıç, rektör, dekan, polis, asker, bürokrat, işadamı, vali var mı?..
Yok...
*
Bir o kalmıştı; kadının rahmi...
Artık neremizi istersen...
|