Başbakan Erdoğan, “bu iktidar 12 Eylül’ü yargılayamaz diyenler, şimdi davaya müdahil olmak için sıraya girdiler” dedi…
Bir yanıyla hayli “ağır” bir sözdür; umarız muhatapları altından kalkmasını becerirler. Ancak, Erdoğan’ın sözü “yeri gelmişken şöyle bir vurayım” fırsatçılığının ötesinde, daha bilinçli ve sistemli bir operasyonun parçası olarak görülmelidir.
Aynı Erdoğan yaklaşık iki üç yıldır Cumhuriyet’in kuruluş yıllarıyla, 1930’larla, tek parti dönemiyle didişmeyi özel bir meşgale haline getirmiştir. Bu “hesaplaşma” zincirinin son halkası olarak geçenlerde eski bir gazete nüshasını eline almış, 1930’larda CHP’nin faşizme selam çaktığını hatırlatma gereği duymuştu.
Peki, “bilinçli ve sistemli operasyon” nedir, nerededir?
Bu operasyon, yeni bir resmi ideolojinin inşa sürecidir.
AKP, özellikle 1930’larda Kemalizm’in yaptığını, şimdi aynı mantık ve yöntemle kendisi yapmaktadır.
***
Resmi ideoloji, toplumun büyük çoğunluğunun yaşamamış olduğu, pek bilinmeyen, ön plandaki aktörleri çoktan unutulmuş veya hayal meyal hatırlanan bir dönemin radikal reddiyesi üzerine inşa edilir.
Salt bizde değil, her yerde ve her zaman böyledir.
1923 Cumhuriyet’inin resmi ideolojisi de böyle inşa edilmiştir.
Osmanlı’yı hiç yaşamamış kuşaklar, resmi ideolojinin merceğinden bakarak bu dönemi batılı güçlerin kuklası aciz padişahlarla, kapitülasyonlarla, omuzlarının üzerinde “Tanzimat kafası” taşıyan idare-i maslahatçı bürokratlarla ve halkın “istemezükçü” kesimiyle tanımıştır.
Bunların hepsi “yanlış”, hepsi “çarpıtma” mıydı?
Elbette değildi; Cumhuriyet’le birlikte “ötekileştirilen” Osmanlı’ya atfedilen zaafların çoğu gerçekti. Ancak, resmi ideolojinin (resmi ideolojilerin) salt yalanlar ve çarpıtmalar üzerine inşa edildiği görüşünün hiçbir geçerliliği yoktur. Resmi ideoloji inşasında önemli olan, bir tabula rasa (üzerine her şeyin yazılabileceği boş levha) yaratılmasıdır. 1923 Cumhuriyeti de, pek çok yönüyle haklı olduğu Osmanlı reddiyesini, kendi ideolojisini yazacağı bir tabula rasa olarak kullanmıştır.
***
Az önce söyleneni tekrarlayalım:
“Resmi ideoloji, toplumun büyük çoğunluğunun yaşamamış olduğu, pek bilinmeyen, ön plandaki aktörleri çoktan unutulmuş veya hayal meyal hatırlanan bir dönemin radikal reddiyesi üzerine inşa edilir.”
Bugün Türkiye nüfusunun yarısından çoğu (%60’ı), halen “yargılanmakta olan” 12 Eylül’ü hiç yaşamamıştır.
27 Mayıs’ı (1960) “idrak edebilmiş”, 12 Mart’ı (1971) ise “yaşamış” olanların nüfus içindeki payı % 15 civarındadır.
1930’ları “idrak edebilecek” çağda yaşayanlardan halen sağ olanlar bugün 90’ın üzerindedir.
Sonuçta, bugün Türkiye’de yeni bir resmi ideoloji inşası için uygun demografik yapı, egemen siyasal gücün üzerinde istediği gibi oynayabileceği bir tabula rasa vardır. Şimdi, bu ülkede 1930’lardan 12 Eylül 1980’e uzanan dönemi hiç yaşamamış kuşaklar, bu kez yeni resmi ideolojinin prizmalarından bakarak, bu dönemi solcusu, sosyalisti ve komünistinden Kürt’üne, sağcısı, milliyetçisi ve dincisinden azınlığına kadar her kesimi eşit ölçüde ezen bir gücün varlığına iman ederek tanıyacaktır.
Daha doğrusu, istenen budur, böyle tanımasıdır.
***
Bugünkü operasyonun geçmiştekine göre daha tehlikeli bir yöne işaret ettiği söylenmelidir.
1923 Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi, okullarda, ders kitaplarında, bayramlarda, gazetelerde, asker-sivil bürokrat ağızlarında ha bire dillendirilmiş olsa bile hiçbir zaman toplumda egemen ideoloji olamamıştır.
Arada hep bir açı olmuştur.
Halen inşa sürecindeki yeni resmi ideoloji ise, devraldığı egemen ideolojiyi kendi doğrultusunda yeniden şekillendirmekte, aradaki açıyı kapatmakta, o’nu kendisi, kendisini o haline getirmektedir.
Bir ülkede resmi ideoloji aynı zamanda egemen ideoloji haline geliyorsa, yeni rejimin “adı” dâhil ortada tehlikeli bir gidiş var demektir.
Üstelik bu gidiş, salt bu ülkenin solcusu, sosyalisti, komünisti açısından değil, kendilerini bu sıfatlarla tanımlamayan Kürtler, Aleviler ve kadınlar açısından da çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
|