Artık Başbakan halkı tahrik eden iki konuda, yakın tarihte eşi görülmemiş bir sorumsuzluk içinde. Bu bakımdan 30 Mart 2012 tarihi, R. T. Erdoğan’ın politik yazgısında özel bir sayfa olacaktır. Aynı gün halkın en duyarlı olduğu iki konuyu, açıkça politik istismar konusu yapmıştır. Din ve futbol.
Yanılmıyorsam hiçbir demokratik ülkede “kutsal kitapların ve peygamberlerin” temel eğitimde okutulması, yasa konusu olmamıştır. Hadi diyelim ki, yasa teklifinde olmadığı halde, MHP ile AKP’liler gece yarısı oy kazanma yarışı hırsıyla, çocuklarımıza ve hatta ailelerine ne büyük bir tuzak kurduklarını göremediler. Partilerinin genel başkanları, akil adamları olsun, nasıl seyirci kaldılar! Çünkü Başbakan daha önce “dindar nesil yetiştireceğiz” demekle, grubuna o yolda talimatını vermişti. Zaten yasayı çıkardıkları akşam parti merkezinde milletvekillerine verdiği ziyafetle de onları ödüllendirdi.
Başbakan İran’dan döndüğünde ayağının tozuyla ne dedi; “halkımız böyle istiyor, hiçbir çocuk Kur'an ve Peygamber'in dersini seçmeye zorlanmayacak.” Bir an için, tersinden bakalım, bir sınıfta şu kadar çocuk bu dersi seçti, şu kadar çocuk da seçmedi; hangi ülkedeyiz, Müslüman Türkiye’de. Bu sözleri söyleyen kim, Başbakan. Dersler başladıktan kısa süre sonra, Kur'an'ı ve Peygamber'in yaşamını seçmeyen 10 yaşında çocuğun ve ailesinin ne duruma düşeceğini bir an olsun düşündü mü, dersiniz! Düşünerek söylediyse, bu tutumu bir anlamda çok daha kışkırtıcıdır.
Gelelim, milyonlarca taraftarın gönlünü ve öylece oyunu almak hesabıyla futbolda şike konusundaki tutum ve sözlerine; “UEFA Başkanı Platini’ye dedim ki, suç şahsidir. Taraftarı cezalandırmak olmaz. 20 yıl önce İngiltere’de olduğu gibi biz de yıllarca Avrupa’ya gitmeyiz.”
Geçen hafta onun bu konuşmasına Platini, “Ceza hukuku açısından haklısınız ama UEFA’nın kuralları var. Şike söz konusu olduğunda, kulüple yönetim ayrılmaz. Adı geçen kulüpler, bundan önce nasıl cezalandırıldıysa, sizin takımlar da ceza alır” dedi. Yani Başbakan'ın sözlerine, UEFA aldırmıyor, bizim Federasyon zaman geçirmeden ceza vermezse, onlar verecek. Ne var ki, Başbakan'ın bu konuşması arkasından, Futbol Federasyonu yeni Başkanı Demirören, Başbakan'ın sözlerine atıfla “Şike davası mahkemede süredursun, biz hiçbir takımı düşürmeyeceğiz ve puan silmeyeceğiz” deyiverdi. Yani artık, futbolda Avrupa ve dünya kupalarından bir süre uzaklaştırılmayı göze almış durumdayız.
Yakın tarihte, Hitler, Mussolini ve Franco gibi faşist liderler din ve futbolu, kitlelerin saldırgan ruhunu tahrik için kullandılar. Demokrasiyi özümsemiş başka hiçbir ülkede onların benzeri yoktur. Varsayalım ki, Başbakan oy kaygısıyla o sözleri söylerken milyonlarca taraftarın takım ruhunu istismar etme kastı yoktu. Ancak, o sözlerin üzerinde ısrar etmesi gösteriyor ki, başta milli takımımız olmak üzere futbol takımlarımızın Avrupa’dan ve dünyadan kopma kaygısını hiç mi hiç taşımıyor. Sonuçta, bizim futbol ortamımız ve düzeyimiz ve geleceğimizin, yıllar önceki Thatcher’ın İngiltere’si gibi olmayacağı çok kısa zamanda görülecektir. Ancak geri dönüş olanaksız olacaktır. Hem de, politikacıların kitle yardakçılığı yüzünden!
|