Nisan’da Ankara’daki Evren, Şahinkaya yargılamalarına hazırlık çerçevesinde, 12 Eylül darbesindeki rolü nedeniyle, Türk Sanayi ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) önünde düzenlediğimiz etkinlik kimi dost çevrelerce eleştirilerle karşılanabildi. Sanırım bunda yüzleşme kavramının sınıf dışı liberal yorumlarının yanı sıra, Ümit Boyner’de ifadesini bulan TÜSİAD’ın “demokrat” yüzü etkili oldu.
Halbuki toplumu her alanda düzenleyen ve eksiksiz bir toplum mühendisliği örneği olan 12 Eylül darbesini bir avuç darbeci generalle açıklamak, başta TÜSİAD olmak üzere egemen güç odaklarının rolünü ‘bugüne bakarak’ (ayrıca bugünde konuşulabilir) atlamak kabul edilemez bir tutum olurdu.
Nasıl olsun? 12 Eylül darbesi öncesinde toplumsal hareketlilik vardı. Grev ve toplu sözleşme düzeni vardı. “Anarşi ve terör”e karşı geldiğini iddia eden cuntanın ilk işi her türlü hak mücadelesini, DİSK’i ve hak örgütlerini yasaklamak olacaktı. Darbeden hemen sonra açık olacağı ilan edilen ilk örgüt ise TÜSİAD’dı. TİSK Başkanı Halit Narin, büyük bir aşkla hala hafızalardan silinmeyen o “ünlü” demecini bu koşullarda patlatacaktı: “20 yıl işçiler güldü. Biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde.”
Bu cümlenin karşılığı kısa sürede ortaya çıkacaktı. Darbeden hemen sonra, grev ve toplu sözleşme düzeni yasaklanacak, ücretler dondurulacak, gerçek gelirler fiyatlar karşısında gerileyecekti. Bunun sonucu, 1980 yılının sonunda, fiyat artış düzeyi yüzde 39.7 iken, ücretlerin artış düzeyi yüzde 28.7 oranında kalacak, işçi emekçi kitlelerin gerçek gelirlerinde yüzde 15 oranında bir gerileme ortaya çıkacaktı. Bu dönemde işsizler ordusuna ise 167 bin kişi katılacak, böylece işsiz miktarı 2 milyon 507 bin kişiye ulaşacaktı.
Bu kadar mı?
Türk iş adamların duayeni ve TÜSİAD’ın birinci kurucusu Vehbi Koç, Cunta şefi Kenan Evren’e yazdığı mektubunda, ‘yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemelerinin uzatılmamasını, cezalarının süratle verilmesini, polis teşkilatını teçhiz edecek ve kuvvetlendirecek imkanların genişletilmesini, gerekli kanunların bir an evvel çıkarılmasını... Komünist Parti’nin, solcu gençlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, bir takım politikacıların kötü niyetlerini devam ettireceklerini, bunlara karşı uyanık olunmasını ve teşebbüslerinin mutlaka engellenmesini’ isteyecekti.
‘Armut dibine düşer’ misali oğlu Rahmi Koç ise, ‘Her kesime ağır yükler getiren ekonomik kararların desteklenmesini, 12 Eylül hareketinden önce her şeyi demokratik sistem içinde yapmak zorunda olduklarını, karar almak ve yönetmelik çıkarmak için aylar geçtiğini, Askeri yönetim altında alınan kararların parlamentodan geçmesi gibi zorunluluk olmadığı için çok hızlı hareket edilebildiğini, 12 Eylül harekatının getirdiği güven ortamının bu programın başarıya ulaşmasında büyük destek olduğunu’ ifade edecekti.
Bilineceği üzere, 24 Ocak kararlarının sahibi TÜSİAD ve adamı Turgut Özal’dı. Uygulayıcısı 12 Eylül darbecileriydi. TÜSİAD 12 Eylül Anayasası’nı ilk elde ve açıktan destekleyecek, 12 Eylül rejiminin 32 yıldır hâlâ sürmesinde temel bir rol üstlenecekti.
***
TÜSİAD patronları için devlet esastı. Resmi ideolojiye bağlıydılar. Hep devletin yanında durdular. Devletin asker olduğunu, askerin darbeci geleneğiyle beraber düşünüldüğünde, TÜSİAD’ın neden hep darbecileri desteklediği anlaşılır. Nitekim General Tağmaç’ın 1970’in son aylarında “sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı, önünü kesmek gerekir” dedikten hemen sonra yasaklar döneminde 1971’de TÜSİAD’ı kurmaları rastlantı değildi. Bunu TÜSİAD’ın kurucularında Yaşar Holding A.Ş. Başkanı Selçuk Yaşar daha sonra şöyle açıklayacaktı: “O yıllarda ülkemiz son derece çalkantılı, belirsiz ve tehlikeli süreçten geçiyordu. Bu nedenle TÜSİAD’ı kurmaya karar verdik. TÜSİAD’ın ülkemize çok faydası oldu. Aşırı sola karşı kuruldu.”
***
12 Eylül öncesinde TÜSİAD; “sivil” hükümetleri hep zayıf bulmuş, “güçlü hükümet” demiş başka bir şey dememişti. TÜSİAD’a göre, 100 turluk süreçte Cumhurbaşkanı seçemeyen, 24 Ocak Kararları’nın gerektirdiği yasal düzenlemeleri hızla yapamayan partilerin devri kapanmıştı. TÜSİAD çözümü parlamentoda değil, askeri darbede arıyordu. Ekonomik, sosyal, siyasal kriz, işçi grevleri, TÜSİAD’lı patronların tümünün hep bir ağızdan “fabrikalara giremiyoruz” nakaratları, darbe isteme ile aynı şey olduğu bilinen bir noktadan “güçlü hükümet” talepleri, gazetelere verilen tam boy ilanlarla hükümet düşürme operasyonları, hepsi ama hepsi darbenin zeminini hazırlıyordu. 12 Eylül darbesinin önünü açıyordu TÜSİAD...
***
Darbeden sonra ise durum şu idi: Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin 1980 yılında toplam bilanço karları 124 milyar iken, 1984 yılında 655 milyara yükselecekti. Bu 12 Eylül darbesinden asli olarak kimin kazandığını, 12 Eylül darbesinin asli failinin kim olduğunu ortaya koyuyor.
TÜSİAD patronları kimi kontrgerillacılara da sempati ile bakıyordu. Turgut Özal, kendine baş danışman olarak Diyarbakır vahşetinin mimarı emekli orgeneral Kemal Yamak’ı seçmişti. Rivayet edilir ki O’nu, köşke taşıma önerileri Koç ve Sabancı’dan gelmişti.
Siyasetin ve ekonomik gerçeklerin getirdiklerine bakınız ki, Muhafazakar/İslami sermayenin ve hükümetin sıkıştırması sonucu böyle bir TÜSİAD’a bugün demokrasi lazım oldu.
Özün sözü: Kutsal kitap derki “günah tek başına işlenmez.” Öyleyse Evren ve Şahinkaya ile başladı, onlarla bitmesin! 1980 darbesinin destekçisi TÜSİAD patronları da yargılansın
|