Sabancı Üniversitesi Kurucu Rektörü Profesör Dr. Tosun Terzioğlu, Mine Şenocaklı arkadaşımıza verdiği mülakatta, hükümetin eğitim reformu politikalarını desteklemiş ve aynen şunları söylemiş:
“Baş örtüsünün ilkokulda da sorun olmaması gerekir.”
Bu sözleri okuduğumda gözlerime inanamadım. Benim tanıdığım Terzioğlu, böyle bir şeyi nasıl söyler diye düşündüm. Sonra iktidarların ve zamanın insanları değiştirdiği aklıma geldi.
Daha sonra, çocukları Sabancı Üniversitesi’nde okuyan ailelerin bu sözlere tepki gösterip göstermediğini merak ettim. Belli başlı bir tepkiye de rastlayamadım.
Demek ki Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden biri olan Sabancı Üniversitesi, “ilkokul çağındaki kızların başlarının kapatılması”ndan rahatsız olmuyor. Hatta bunu öneriyor.
İşte bu sonuç, beni, bırakın ülkenin geleceği, bugünüyle ilgili karamsarlığa sürükledi.
Bu sözleri Sorbonne, Oxford, Cambridge, Harvard, Princeton gibi üniversitelerin rektörlerinden duyabilir misiniz? Hatta bırakın duymayı, bilim dünyası 7 yaşındaki el kadar kız çocuklarının başları kapatılarak evden dışarı çıkarılması önerisini, ağır bir “insan hakları ihlali” olarak görmez mi?
Bence Sabancı Üniversitesi Rektörü’nün önerisi insanlığa karşı suçtur. Çünkü burada tartışılan şey insanların, gençlerin, üniversite öğrencilerinin başlarını kapatma özgürlüğü değil, aklı hiçbir şeye ermeyen küçücük bir yavrunun bir “seks nesnesi” olarak görülmesidir.
Birkaç yıl önce Konya’da, 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu görmüştüm. Evinin önünde üç tekerlekli bir bisiklete biniyordu. Ama başına bağlanan örtü o kadar uzundu ki, yerlere sürünüyor, bisikletin tekerleklerine dolanıyordu. Çünkü -henüz- o yaştaki çocuklar için örtü, çarşaf vs. imal eden firmalar yok. Mecburen büyüklerin örtülerini takıyorlar.
O zaman “Acaba hangi hasta zihin, bu yavrunun saçlarına bakıp da tahrik olur diye kapatmışlar” sorusunu sormuştum kendime.
Şimdi cevabımı aldım.
Demek ki bu zihin, kentlere, üniversitelere, holdinglere kadar girmiş.
Demek ki; Sabancı grubu bir yandan caz festivalleri, bir yandan Rembrandt sergileri düzenliyor, hatta önemli bir yöneticisi eliyle Viyana Operası’na bile katkıda bulunuyor ama kendi ülkesinde, el kadar yavruların başının bağlanmasını uygun buluyor.
Hem de özgürlüklerin savunulması gereken üniversitesinde.
Bakın beyler, hanımlar:
Bu yazdıklarımın kılık kıyafet özgürlüğüyle hiçbir ilgisi yok. Söyler misiniz; daha kundaktan yeni kurtulmuş bir çocuk hangi aklı, hangi özgür iradesiyle kapanmayı tercih edecek? Bu yapılan, o çocuğa bir dayatma değil mi?
Ayrıca hangi sapık kafa o çocuğun saçlarından tahrik olacak?
Cumhuriyet’in “milli burjuvazi yaratma” gayretleri sonucunda zenginliğe adım atmış olan Sabancı ailesi, bu konuda ne düşünüyor acaba? Daha doğrusu Ömer ağa ne düşünürdü?
***
4+4+4 tartışmaları sırasında bir niyet daha ortaya çıktı. İlkokullara “seçmeli” Kuran dersleri konacak. Buradaki “seçmeli” sözü tamamen kandırmacadır. Bu ortamda hangi aile “hayır, çocuğumun Kuran dersi almasını istemiyorum” diyebilir.
Bu dersler sırasında kılık kıyafetin nasıl olacağı tartışmalarına ise Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tam bir açık sözlülükle, imam hatip liselerinin de devlet okulu olduğunu ve orada nasıl bir tartışma yaşanmıyorsa, diğer devlet okullarında da yaşanmayacağı cevabını vermiş.
Yani artık bütün okullarda baş örtülecek, hatta Kur’an dersleri sırasında mecburi olacak.
***
Ey benim liberal(!), reformcu, değişimci gazeteci, akademisyen, aydın(!) arkadaşlarım; ey üniversiteler, ey holdingler, ey koca koca iş adamları.
Kadınlarımızın, kızlarımızın boyunduruktan kurtulup, eşit birer yurttaş olması mücadelesiyle başlayan bir cumhuriyeti, kız çocuklarımızı kapatan bir zihniyete getirdiniz.
Dikkat ederseniz hükümeti değil sizi suçluyorum. Çünkü hükümet başından beri tutumunu değiştirmedi. Sizin gibi, “bir yanında caz, bir yanında örtülü kız” politikasını uygulamadı. Neyse o oldu. Hatta Milli Eğitim Bakanı’nın satırlarıyla “Bu Cumhuriyetin, yerini İslami esaslara dayanan bir Cumhuriyete bırakması zamanı gelmiştir” dedi.
Ama siz?
“Değiştiler, hiç öyle bir niyetleri yok, sadece AB ve reform istiyorlar” diye diye Türkiye’yi bu noktaya getirdiniz.
“Acaba?” diye kafalarında soru işaretleri olan arkadaşlarınızla da alay ettiniz.
Darbelere karşı olmak, özgürlükler, Kopenhag kriterleri, kültürel haklar, vesayetten kurtulmuş demokrasi, insan hakları... Hepsine amenna, onlar zaten bizim ömür boyu savunduğumuz, uğrunda bedel ödediğimiz ilkeler ama bu ne bu?
Hadi şimdi piyano, bale dersi alan kendi küçük kızlarınızı kapatın da samimi olduğunuzu anlayalım.
Şimdi ufaktan ufaktan dümen kırmaya çalışıyorsunuz ama yazdıklarınız, söyledikleriniz kayıtlı. Yalnız siz değil, çocuklarınız bile bu vebalden kurtulamayacak.
|