Ne varsa eskilerde var
1930-40’lı yıllarda fırtına gibi esen gazeteci Hikmet Feridun Es, eskinin meşhur şairlerinin, yazarlarının, mütefekkirlerinin, bilim insanlarının özel hayatına merak sarması açısından bir tür erken dönem magazincisidir.
Yazıya her konunun girebileceği anlayışıyla hareket etmesi açısından dönemin Hıncal Uluç’udur. Onun 'Tanımadığımız Meşhurlar' adlı kitabını okuyorum bugünlerde. Hikmet Feridun Es’in keyifli anlatımının, sonsuz merakının, sinir bozucu detaycılığının meftunu olmuş durumdayım. Bu pazar o kitaptan birkaç portreyi derledim sizler için
İflah olmaz bir kedisever
HÜSEYİN RAHMİ
* 80 yaşında son nefesini verirken “Kedilerimi iyi doyurunuz” dedi, son sözü bu oldu. Kedilerinin adları: Sarı, Hüsnü, Nazlı...
* Hiç evlenmedi.
* 100 tane eldiveni vardı. Sokakta eldivensiz görülmedi. 'Aşırı şıklık' merakından değildi eldiven düşkünlüğü... Mikrop korkusundandı. Sokakta hiçbir yeri katiyen çıplak elle tutmazdı. Çıplak elle dolaşanlara çok şaşırır, bu durum için “Manasız bir cesaret” yorumunu yapardı.
* Örgü örmesini bilirdi. Hem de şişle örmez, çok daha eski usulde, tığla. Nakış modelinden şekiller çıkarır ve bütün örgülerden anlardı. Hangisi saç örgüdür, hangisi haraşo örgüdür, hepsini bilirdi.
* 50 yaşından sonra Türkiye’nin en hararetli bisiklet tiryakilerinden biri oldu. Kadıköy’den Bostancı’ya kadar bisikletle giderdi.
Tolstoy’a özenip kıyafet tasarladı
TEVFİK FİKRET
* Şikâyet etmeyi severdi. Her şeyden şikâyet ederdi.
* Büyük bir şairdi. Fakat nesir yazamazdı. Sakın “Dans etmeyi bilen yürümesini bilmez mi?” demeyin. Acı gerçek buydu: Tevfik Fikret nesir yazamazdı.
* Buzlu kompostoya bayılırdı. Bilhassa taze kayısı ve şeftaliden yapılana...
* Fikret, evinde şeklini kendi tasarladığı dik yakalı, omuzdan düğmeli, yakası işlemesiz gömlekler giyerdi. Bu gömleklerin ilhamını Tolstoy’dan almıştı.
* Giyim kuşam konusundaki buluşu bundan ibaret değil. Bir kadın çarşafı icat etti. Pek küçük bir pelerin, arkadan uzun bir iğneyle tutturuluyor. Bu iğne çıkınca çarşaf, bir an içinde gayet şık bir kostüm tayyör oluyor. İlk defa Tevfik Fikret’in eşi Nazime Hanım’ın giydiği bu çarşaf modeli, o dönem İstanbul’un kibar muhitlerinde derhal moda oldu ve alıp yürüdü.
* Eskiden bizde bir şair laubaliliği, derbederliği vardı. Şairler kıyafetlerine özen göstermezlerdi. Tevfik Fikret, şık giyimiyle 'perişan şair kıyafeti'ni maziye karıştıranların başında gelir.
Az kalsın Titanic’te batacaktı
BESİM ÖMER PAŞA
* O bir doktor... Türkiye’de modern tıbbın kurulmasında emeği büyük...
* Evlenmemeyi çocukluğundan beri takıntı yapmış biri... Ama hiç evlenmedi. Rivayete göre onun pek çok hastasını göre göre insandan iğrendiği için evlenmediği söylenir.
* Amerika Boston’da düzenlenen uluslararası bir tıp kongresine katılmak üzere yola çıktı. Marsilya Paris Cherboug New York yoluyla Yeni Dünya’ya gidiyordu. Vapurla Marsilya yoluyla Paris’e ulaştı. Paris’te konakladı. Ertesi gün Cherboug’a gidecek. Ancak uyanamadığı için treni kaçırdı. Sinirlendi, üzüldü. Çünkü Amerika vapuruna yetişememişti. Ertesi gün gazetelerin yıldırım baskılarından biri dikkatini çekti. Manşette şu haber vardı: “Titanik vapuru battı”. Besim Ömer Paşa’nın bilet aldığı ve kendine kamara ayırttığı vapur!
* Besim Ömer, devrinde en çok çocuk doğurtan hekimdi. Hatta bir kere 48 saat içinde dokuz doğum vakasında bulunmuş. Bundan söz ederken, “Dokuz doğurmadım ama dokuz doğurttum” diye şaka yapardı. Onun doğurttukları arasında aynı aileden üç nesle rastlamak mümkündü.
* Avrupa’dan şu tarzda kitaplar getirtirdi: 500 türlü yumurta pişirme usulü, dünya reçelleri ansiklopedisi... Bir taraftan da sağlık konularında halkın anlayabileceği dilden cilt cilt kitaplar yazıyordu. Kitaplarında ele aldığı konular: Dudak boyamanın kadın sıhhati üzerine tesirleri... En gıdalı tarzda reçel yapma usulleri...
* Her şeyde olduğu gibi haberleşmede de son derece Avrupai idi. Mesela mektuplara daima mektupla, kartlara kartla, telgraflara telgrafla cevap verirdi.
Hayatından 10 roman çıkar
UBEYDULLAH EFENDİ
* Hayal ürünü romanların hiçbiri Ubeydullah Efendi’nin hayatı kadar renkle dolu değil. Bir dostu onun hakkında 'Türkiye’nin Marko Polo’su' diyor. Ama Ubeydullah Efendi, bir artist heyecanıyla kıtadan kıtaya dolaşmıştır.
* Kendisini şöyle anlatır: “Bakü’den Küba’ya kadar gezdim. İmparatorlardan beynelmilel serserilere kadar görüştüm. Sarıktan maşlaha, maşlahtan silindir şapkaya kadar giydim. 80 senede 800 sene yaşadım.”
* Yaptığı işler şunlardır: Fikir adamlığı, gazete muharrirliği, mebusluk, muallimlik, seyyahlık, imamlık, şekercilik, Amerika’da keten helvacılığı, Amerika’da seyyar dolmacılık, seyyar pilavcılık, Cenup Amerika’da soğan ticareti, yüzük ve küpecilik, binalarda amelelik, seyyar köftecilik, lokantacılık, büyükelçilik, sandalcılık, kuşçuluk, politikacılık, Nakşibendi şeyhliği, Bektaşi şeyhliği, nikah memurluğu...
İyi ama zor yazan bir yazar
RECAİZADE EKREM
* Devir kamışla yazı yazılan devir. Recaizade Ekrem Bey, kağıdı dizlerine dayar, kamış kalemle yazardı. Gayet zor bir şekilde yazardı. En ufak bir mektup için bile müsveddeler yapardı. Yazar, çizer, düzeltir; bir başka cümle kurar, kelimeyi beğenmez, değiştirir, saatlerce 'işitilmemiş bir kelime' arardı.
* 20’sinden sonra hemen sakal bıraktı. İnce idi, pek zarifti, şairdi ve genç yaşta çok meşhur olmuştu.
* Tanzimat döneminde Çamlıca, bir gençlik rüyası kadar güzel ve şiirliydi. O da Çamlıca’nın müdavimi... 'Araba Sevdası' adlı kitabını Çamlıca’da kiraladığı köşkte yazdı. Romanın bütün kahramanları, Çamlıca’da yaşayanlardı.
|