Kaç gündür 1993’te Sivas’ta yakılarak katledilen aydınlarımızı anıyoruz, onlara yapılanın nasıl büyük bir katliam olduğunu konuşuyoruz.
Mahkemenin, davayı “zaman aşımı”ndan düşürerek, 35 aydınımızı bir kez daha yaktığında hemfikir görünüyoruz.
Hatta Başbakan Yardımcısı Arınç ve Başbakanın partisindeki yardımcısı Çelik çıkıyor; “sonuçtan duydukları üzüntüleri” ifade diyor. Yetmiyor, Başbakan yardımcısı Arınç, ortamı yatıştırmak için o dönemdeki devlet yetkililerinin (kamu görevlilerinin) yargılanabileceğini öne sürerek topu taca atıyor, ama görünüşte de Sivas davasının böyle sonuçlanmasına tepkide herkesi geride bırakıyor! Tabii, bu arada yıllar boyu katliamcıları her vesile ile savunanların da “insanlık”, “insani değerler”, “insan hayatı” üstünde parlak edebi metinler yazdıklarına tanık oluyoruz!
Ama biz tam bunları konuşurken, Kütahya’ın Emet ilçesinde yüzlerce kişi bir inşaatta çalışan 25 Kürt işçiyi linç etmek için harekete geçiyor, “Allahüekber”, “La ilahe illalah” sloganlarıyla Emet’i bir boydan bir boya kat edip, işçilerin çalıştığı inşaata gidiyorlar.
Basına yansıyan haber şöyle: “Kütahya’nın Emet ilçesinde bir okul inşaatında çalışan 4 işçi ile Emetli gençler arasında omuz atma tartışmasıyla başlayan tartışma büyüdü.
Tartışmanın ardından ilçede, işçilerin şantiyeye ‘PKK bayrağı’ astığı yönünde söylentilerin yayılması sonucu olay, çoğunluğu Kürt işçilerin çalıştığı şantiyedeki çadırların ve konteynerlerin yakılmasıyla provokasyona dönüştü. Kalabalık, taşlarla saldırdıktan sonra içeri girerek, çadırları yaktı. İşçiler, sağlık ocağına sığındı. Kütahya Valisi ve Emet Kaymakamının da toplanan kalabalığı sakinleştirmeye çalıştığı kaydedildi.” biçiminde.
Ama dünkü gazetelerden pek çoğu bu olanları ciddi haber olarak görmedi. Üstelik Sivas Katliamı ve mahkemenin kararını çok önemseyenler de dahil pek çok gazete ve gazeteci bu haberi görmemeyi tercih etti. Çünkü kimisine göre bu sefer hedef Kürtlerdi, kimisine göre de olayı büyük görmek hükümetin hoşuna gitmezdi!
Ancak neden ne olursa olsun; eğer Emet’te olanları Sivas’ta olanlarla aynı menşede görmez ve göz yumarsak, Sivas’ı tartışmanın bugüne bir yararı olmaz; Sivas’ta aydınlarımızın katledilmesine karşı çıkmamızın bir kıymeti kalmaz. Dahası Sivas’ta katledilen aydınların miraslarına, onların yaşamlarını ortaya koydukları insanlık davasına sahip çıkmamış oluruz.
Çünkü Sivas’ta da aydınları yakan güruhla, Salı günü Emet’te “İnşaata PKK bayrağı astılar” diye işçileri linç etmeye kalkanlar, çadırları yakanlar aynı ideolojik argümanlarla, aynı dini sloganlarla aralarında birlik kurarak saldırmışlardır.
1970’lerde Maraş’ta, Çorum’da katliam yapanlar da o zaman kalabalıkları, “Komünistler camilere bomba koydu” yalanıyla, yine “Allahüekber”li sloganlarla ayaklandırmıştı. O gün komünistler, dün (Sivas’ta) Aleviler, bugün Kürtler hedefe konarak aynı işi yapıyorlar; kalabalıkların “dini duyguları kullanarak ayaklandırıp” kendi amaçlarına varmak istiyorlar.
Bunları yapanlar da sadece kontra odaklar da değil. Bu sloganları kullanan partiler ve çevreler var. Bunlar biliniyor ve 10 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin izlediği politika bu kara gücün zemini genişletmiştir. Trabzon’dan Sakarya’ya, Bayramiç’ten Selendi’ye, Seferhisar’dan İnegöl’e Anadolu’nun dört bir yanında Kürtlere (yerine göre Romanlara) karşı yapılan linç girişimlerinde AKP’nin bu çevrelerle yerel düzeydeki sıkı ilişkisinin, emniyetin bu çevrelerle bağlantılarının rolünün olmadığı söylenebilir mi?
Onun içindir ki Sivas’ta yaşananlar, 35 aydının yakılması olmuş bitmiş, dün olmuş ve “değerlendirilmesi tarihe, tarihçilere bırakılacak bir vaka” değil, bugün de yaşadığımız bir tehdittir. Aradaki fark, hedefin şimdi Kürtler olmasıdır!
Dünle bugün arasında, bu gerçek ilişki görülmedikçe AKP Hükümetinin ve bugün onunla ideolojik ve siyasi yakınlığı olan çevrelerin bu olaylardaki rolü görülmeden, bu güruhların savunucusu olan kasaba eşrafının, yerel yöneticilerin emniyet güçlerinin bu olaylarda din ve milliyetçilik istismarcılığı yapan çevrelerin ortaklığını görüp bunlara karşı bir mücadele birliği oluşmadıkça ne Sivas Katliamı’nın, ne Emet’teki provokasyonunun, ne Hrant Dink’in katlinin gerçek sorumluları ortaya çıkar, ne de yeni linçlerin, yeni yakmaların ve toplu cinayetlerin önü alınabilir!
Basın ve kimi aydınların olup biteni saklaması, “Kürtlere yapıldı”, “PKK’ye tepki gösteriliyor” diye görmezden gelmeleri, sadece saldırganlara cesaret vermek değil onlarla açık ya da gizli ittifak içine girmek demektir.
|