34 Türk aydının vahşice yakıldığı “Sivas Madımak Oteli katliamı davası”nın “zaman aşımı”ndan “düşmesi” kadar, Başbakan’ın 13 Mart 2012 Salı günkü grup konuşması bitiminde gazetecilere, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” demesi içimi yakmıştır, utancımdan başımı öne eğdirmiştir!
Ülkemin, halkımın geleceğini çok yakından ilgilendiren “Milli Eğitim”de, “4+4+4 saçmalığı” ile yapılmak istenen “gerici hareket” zaten yeterince içime oturmuş, hayallerimi, düşlerimi, beklentilerimi silindir gibi ezmişti!
Gene de ayaktayım! Gene de ayakta olacağım! İnatsa inat! Kinse kin!..
….
Kamutay Milli Eğitim Komisyonu’nda, Başbakan’ın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, taa Mardin’den, “güçlü kuvvetli vekilleri”ne verdiği “gaz”la, yaşanan “Milletvekili Kavgası”na, Salı günkü grup konuşmasında “Aydın geçinen bazı arkadaşlara sesleniyorum: Arada sırada çıkıp ahkâm kesiyorlar. Bir daha ‘CHP muhalefet yapmayı bilmiyor’ derseniz, tekmelenen arkadaşlarımıza bakın ve vicdanınızı sorgulayın” tümceleriyle dört elle sarılan Yeni CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir çift sözüm olacak:
Eğer… Adam gibi muhalefet yapsaydınız, Başbakan’ın tuzaklarına düşmeseydiniz, “fır döndü”lere imza atmasaydınız, bu kadar ileri gidemezlerdi, bunların hiç biri olmazdı!.. Yitirecekleri son halkoylamasını, iki yanlışınızla siz kazandırdınız! O kazanımlarıyla, yargıyı egemenlikleri altına aldılar, kilit yer ve noktalara “adamları”nı yerleştirdiler, rahatça at oynatmaya başladılar!.. Asıl siz “ahkâm” kesiyorsunuz! Yetmezmiş gibi, bir de üste çıkmaya, günahlarınızı, muhalefetinizi yerden yere vuran, içlerinde yer aldığım insanlara yıkma çabasındasınız!.. Başka çok yanlışlar yaptınız, yapıyorsunuz ve bu gidişinizle, yapacaksınız da!.. “Postmodern diktatör” dediğiniz Başbakan’ı ve onun –vurguladığınız- “yalanları”nı, Türk halkına ve dünya halklarına anlatmakta çok geç kaldınız çok!.. Şimdi, kendinizi kurtarmanın telaşındasınız!.. Kurtulamayacaksınız!.. Tarih, sizi de yargılayacak, mahkum edecek!..
….
Gündem bombardımanında soluk alamayan ülkemizde, Pazartesi (12 Mart 2012) gecesi sevindirici bir gelişme yaşandı: “Odatv Davası”ndan tutuklu gazetecilerden 4’ü, “Kanal kanal dolaşmayın” uyarısında bulunan yargıç tarafından salıverildi.
Onlardan… Ahmet Şık, Silivri cezaevi çıkışında, “Eksik kalmış adalet, bu ülkeye demokrasi getirmeyecek. Komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hakimler, bu cezaevine girecek. Burada and içiyorum. Onlar buraya girdiğinde bu ülkeye adalet gelecek. O cemaat bağlantılı, o çete bağlantılı adamlar buraya girecek. Cemaatçi olan herkesi suçlamıyorum. Cemaatçi olup da, bir çete faaliyeti gibi çalışan bürokratlardır, adamlardır bu işin sorumluları. Bunca baskı ve zulümden, o iktidarın korktuğu, bizim de özlemini duyduğumuz ve mücadelesini sürdürdüğümüz bir hayat çıkacak” dedi.
Nedim Şener ise “Hrant için adalet diye girdim, aynı şekilde çıkıyorum Hrant için adalet sağlanmadığı sürece bu ülkede adaletten bahsedilemez. Beni, bir komployla hapise attılar. Ama özgürlük savaşçıları sayesinde buradayız” diye konuştu.
….
Nedim Şener, Çarşamba (13 Mart 2012) günü de CNN Türk’te Ayşenur Arslan’ın “Medya Mahallesi”ne, eşiyle katıldı. Sık sık sözcükler boğazında düğümlendi. Çok zorlandı ama, gözyaşlarını, gözyaşlarının yanaklarından akmasını engelleyemedi. Gazeteci yazar Doğan Yurdakul’un eşiyle ilgili cezaevi anısında dudakları titredi, sesi içine kaçtı!..
Nedim’i çok iyi anladım!..
Nedim’in gözyaşları bana, 26 yıldır içimde yaşayan, her anımsadığımda da içimi yakan, gözlerimi yaşartan “olay”ı anımsattı!
O “olay” şu: Kars il merkezinde bir “Merkez Orta Okulu”muz vardı. Binası eski ve tarihi idi. Tiyatro solonu görkemliydi. Adı “Şehit Albay İbrahim Karağlanoğlu (1974’deki Kıbrıs Barış Harekâtı’nda şehit düşmüştü) Orta Okulu” olarak değişti, yeni yapılan binalardan birine taşındı. Boşalttığı binaya da, Kars İl Emniyet Müdürlüğü taşındı; hala orada.
1986 yılının ilk aylarıydı. Tiyatro salonunun yer aldığı en alt katın birer metre karelik hücrelere, tiyatro sahnesinin ise “işkencehane”ye dönüştürüldüğüne tanık oldum. Sesler, hala kulaklarımda!..
Ortaokulun görkemli tiyatro salonunun insan tıkılan hücrelere, tiyatro sahnesinin de, gözlemaltına alınan insanlara işkence yapılan yerlere dönüştürülmesine, o gün, bugündür yanarım, gözyaşlarımı tutamam, dakikalarca ağlarım!..
Bu, benim söküp atamadığım, kurtulamadığım “işkencem” oldu!.. Olacak da!..
|