Gazeteci namusludur.
Gazeteci onurludur, ahlâklıdır.
Gazeteci dürüsttür. Yanılabilir, yanıltılabilir ama asla yalan yazmaz.
Gazeteci satılık değildir. Makam, mevki, para pul peşinde koşmaz. Rüşvet almaz, parayla haber yazmaz. Ya da yazacağı haberi yazmaktan para karşılığında vazgeçmez.
Gazeteci diktir. Gerektiğinde babasını bile tanımaz.
Gazeteci ilkelerle donanmıştır, bu ilkelere asla ihanet etmez.
Gazeteci bedava gezilere gidip, şirket reklamı ya da siyasi parti propagandası yapmaz.
Gazeteci diplomasi muhabiri olunca kendisini diplomat, siyaset muhabiri olunca parti lideri, ekonomi muhabiri olunca iş adamı, polis muhabiri olunca emniyet müdürü sanmaz...
Gazeteci bırakın siyasi partileri, gazetecilik meslek örgütleri dışında, sivil toplum örgütlerine bile üye olmaz.
Gazeteci herkesle yemek yer, ama kendi yediği yemeğin parasını kendisi öder.
Gazeteci kararlıdır. Engeller karşısında yılmaz.
Gazeteci cesurdur. Gerektiğinde kurşunun üzerine yürür, yine de haberini ya da yorumunu yazar.
Gazeteci sadece evrensel “doğru”nun peşinde koşar.
Gazeteci patronuna kimliğini, kişiliğini değil; yazılarını satar.
Gazeteci kendi çıkarı için tek satır yazmaz...
Gazeteci fotoğrafına, haberine veya yorumuna sahip çıkar.
Gazeteci İstiklal Marşı’nda bile esas duruşta durmak zorunda olmayan tek vatandaştır.
Gazeteci yaltaklanmaz, kapılanmaz, köleleşmez.
Gazeteci emir almaz, hizaya gelmez.
Gazeteci fırça yemez. Eğer haklıysa (ki her zaman öyle olmalıdır) kendisini “erdem”e davet eden yüksek makamdaki devlet ve hükümet adamlarına bile hak ettikleri cevabı verir.
Gazeteci pusu kurmaz, hak yemez.
Gazeteci kıvırmaz, yalvarmaz.
Gazeteci odasında soğuk hapishane hücreleri için bir kazak, telaşla gitmesi gereken bir sel faciası için çizme, milyarderlerin katılacağı bir davet için de smokin bulundurur.
Gazeteci lüks peşinde koşmaz.
Gazeteci danışman, müşavir, özel kalem müdürü olmaz.
Gazeteci şirket kurmaz.
Gazeteci reklam pastasından pay almak için reklamcılık, şirket tanıtmak için halkla ilişkilercilik yapmaz.
Gazeteci bunları bir süre yaptıktan sonra sırf mesleğe döndü diye gazeteci olmaz.
Gazeteci iş bulmak için araya siyasetçi, iş adamı, hatırlı bürokrat koymaz.
Gazeteci nettir, gizli gündemi bulunmaz.
Gazeteci sır saklamaz... Saklanması gereken sırları öğrenmeyi reddeder.
Gazeteci övgü düzmez. İşini iyi yapanı bile, eksiklerini, yanlışlarını göstererek eleştirir.
Gazetecinin pusulası yüreğidir, asla yüreğinin sesini dinlemekten vazgeçmez.
Ve gazeteci...
Tüm böyle olmak zorunda olduğu için dünyanın en yalnız adamıdır. Ama bu yalnızlıktan asla yakınmaz!
***
Durup dururken nereden mi çıktı böyle bir yazı?
Gazeteci, asla “durup dururken”, laf olsun diye yazmaz!
*****
NEDİM
Sevgili kardeşim...
Adalet yerini buldu ve nihayet artık özgürsün...
Buna çok sevindim de...
En çok karının ve kızının gözlerinden fışkıran mutluluk bir hoş etti beni...
Önceki gece karının cezaevi kapısında seni karşılarken, dün de kızının senin elini tutmuş okula giderken çekilmiş fotoğraflarına baktım uzun uzun...
Senin için ne düşündüğümü, neler hissettiğimi anlatmama gerek yok da...
O fotoğraflar; “mutluluğun resmi” oldu kardeşim... Hani şu Abidin’in bir türlü çizemediği!
Hepinize geçmiş olsun.
Darısı, aynı haksızlığın kurbanı olmaya devam eden tüm tutukluların ve yakınlarının başına...
*****
Günün Sorusu
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2010’un aralık ayında Celal Bayar Üniversitesi’ni ziyaret eederken, bir grup öğrencinin protestosuna uğramıştı. Rektör Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli, tartışmaya girdiği öğrencilere, “Sizi kim görevlendirdi” diye sormuş, öğrencilerden Erdem Özdemir ise, “Biz görevi Atatürk’ten aldık” yanıtını vermişti. Rektör Pakdemirli de Erdem Özdemir’i, “Atatürk’ten sen görev alamazsın. Görev aldıysan ben de sizi okuldan atarım” diye azarlamıştı... Dediğini yapmış Atatürkçü öğrenciyi üniversiteden resmen atmış... Sorum o Rektör’e:
Tarihe geçtiniz, mutlu musunuz?
*****
Polis buysa, adliye buysa... Allah yardımcımız olsun!
Sivas’taki Madımak Oteli’ni, içindeki onlarca aydınla birlikte yaktıkları için yargılanan 5 sanık, dün itibarıyla zaman aşımından kurtuldu!
Hâkim Dündar Örsdemir kararında bunun bir “insanlık suçu” olduğunu kabul etti... Etti; etmesine ve “İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz” dedi ama... “Bu suçu işleyenlerin kamu görevlisi değil, sivil oldukları için davanın düşmesine” karar verdi...
Evet; 5 sanık artık serbest...
Çünkü yüksek teknolojilerle donatılmış, uçan kuşu bile izleyen polisimiz, tam 19 yıldır ellerini kollarını sallayarak dolaşan, evlenen, çalışan bu adamları bulamadı!
Ama aynı polis, dün bu karara tepki gösteren ve Ankara Adliyesi önünden yürüyüş yapmak isteyen gruba, biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti.
***
Bu ülkenin polisi bu:
Katili bırakıp, maktul yakınlarını dövüyor...
Bu ülkenin adaleti, işlenen suçu insanlık suçu olarak saptayıp, gereğini yerine getirmiyor veya getiremiyor...
Ne diyeyim, gerçekten Allah yardımcımız olsun...
|