DÜN sabah saatlerini, birkaç gündür yaptığım gibi “4+4+4”ün içeriğini anlamak yolunda köşe yazısı okuyarak heba ettim.
“Heba ettim” diyorum çünkü karşı çıkanların da, dişiyle tırnağıyla savunanların da yeni eğitim sisteminden zerre kadar haberi yok.
Dürüst olayım, bende de işin sırrını çözmüş ve faş edecek hal yok; şu noktada kaçarsanız gönül koymam.
Şimdilik anladığım kadarıyla kerameti Başbakan’ın ısrarından menkul...
Tipik Türk işi tartışma ortamı; karşılıklı iki siper kazılmış, iki taraf birbirine taş atıyor, bütün bu taşlar arada kalan normal (artık ne kadar normalliğimiz kaldıysa!) vatandaşın kafasını gözünü yarıyor.
“Anlayan kimdir, neyi anlamalıyız, neyi savunmalı veya karşı çıkmalıyız, bi söyleyin be yav?!” diye Genel Kurul’da tasarının görüşülmesini bekleyenden çok, “Ama ne arıza çıkacak o gün birader!” heyecanıyla bekleyen vardır.
Kaldı ki ikinci tavır daha gerçekçidir; nitekim teklifin komisyon aşaması “Törkiş Ninca!” kıvamında tamamlandı.
Bugün sınavda öğrencilere “4+4+4=?” sorusu yönletilse, gördükleri, duydukları, öğrendikleri ışığında “Tekmedir, komisyon barajıdır, kırtasiye malzemesi fırlatmacadır, muhalifin boğaz sıkmacadır” cevabını verirler, verebilirler.
Öğretmen tarafından “çakma”larına karar verilse de mesela benden yıldızlı pekiyi alırlar.
“Meclis’te tank sesi var diyorsun, acep ne iştir?” diye soracaksınız.
Öncelikle telaşa mahal yok.
Hasan Cemal vurgusuyla bir “Tank sesiyle uyanmak” uyarısından çok “Tank sesiyle eğilmek” hatırlatması yapacağım.
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun AKP’li başkanı Nabi Avcı kavganın ardından düzenlediği basın toplantısında elindeki bir objeyi tanıttı basına ve kamuoyuna.
“Kırtasiye malzemesi fırlattılar” dedi, “5-6 santim farkla kurtuldum” dedi.
Gösterdiği objeye baktım ve eski bir dostu görmüş olmanın sevinciyle “Aaaa tank!” diye sevindim.
“Zırhlı araç” görünce sevinenlerden değil, ortamdan uzaklaşmaya çalışanlardan olarak niye “Tank!” diye sevinmiş olabilirim, açıklayayım.
Mesleğe başladığımda bilgisayarlar daktiloların yerini alıyordu.
Ancak “eski usul” yayıncılık varlığını sürdürüyordu.
“Masaüstü”nü çeşitli uygulama ikonları yerine cetvel, seloteyp, kretuar, çark gibi manuel araçlar süslüyordu.
Gazete hazırlamak heyecanlı iştir; zamana karşı yarışılır, egolar çarpışır, fikirler çatışır ve arada fiziksel müdahaleye kadar uzanan arızalar çıkabilir.
İşte bu anlarda, bu kızgınlık, parlama anlarında haklılığının altını lüzumundan kalın şekilde çizmek isteyen taraf eline geçeni fırlatabilir.
Ve bu genellikle -bir gazetecilik efsanesi olarak- “tank” olur.
“Tank” dediğim, Nabi Avcı’nın elinde orta boyunu gösterdiği, gayet cüsseli “seloteyp kesici” olarak kullanılan “kırtasiye malzemesi”dir.
Ağırlığı itibariyle “tank” adı verilmiştir.
Karşı tarafa isabet etsin diye değil, duvarda “çotonk!” diye patlasın diye, “Mesajım çok net!” diye kullanılır.
Bir de genel olarak “maket bıçağı” olarak tanınan “kretuar” fırlatma hadiseleri vardı ki; dönemin usta pikajcıları duvara sinek mıhlayabilecek seviyede ustalaşmıştı bu alanda.
Gazetecilik mesleğinin güzel yanı, bu tartışmaların, kavgaların ömrünün ancak gazetenin ömrü kadar sürmesidir.
Gazete biter, kavga biter.
Ertesi gün yine yaşanacaktır belki daha beteri ama yine ömrü o gazete kadar sürecektir.
Akşam çıkılır, iki muhabbet eşliğinde iş tatlıya bağlanır, eski “tank fırlatma hadiseleri” kahkahalar eşliğinde hatırlanır vesaire.
Kimse eline kretuarı, tankı alıp, Cemiyet’in barında “Bizim sayfa sekreteri bana bunu fırlattı” diye basın toplantısı düzenlemez, düzenlese de “Bi tek ısmarlayayım sus be birader” diye aklıselime davet edilirdi.
* * *
Bu tartışma biz anlasak da anlamasak da, onaylasak da onaylamasak da, itirazımız olsa da olmasa da Yeni Türkiye Standartları’na uygun olarak Başbakan’ın iradesi lehinde neticelenecek.
Akıllarda gırtlak sıkan, tekme atan, tank sesiyle eğilenler de kalmayacak.
Bir ülkenin gelecek nesillerini şekillendirecek eğitim sistemini bulacağız kucağımızda sadece.
Kalacak olan budur.
|