CHP ile hem anne hem baba tarafından ‘hısım’ sayılırım. Ailemin CHP’liliği, sadece oy atmaktan ibaret de değildir. Dedelerime kadar gitmeyeceğim ama babam, DP döneminin tüm baskılarını yaşamış, annemin deyişiyle, ayakkabısının tabanını çamurda bırakıp eve gelmiş genç bir CHP’li o dönem. Hem de ‘devlet partisi’nin bucak sekreteri olarak korsan mitingler düzenleyenlerden. DP’nin yarattığı siyasi atmosferi çok iyi anlatır, bu örnek.
AKP’nin geleneğini sürdürmekle övündüğü DP’den bahsediyorum.
Ben hiçbir zaman CHP’li olmadım. Sadece lise yıllarında Ecevit’e hayranlık duyardım ama ben oy atma yaşına geldiğimde, o da çoktan hayranlık duymama neden olan pek çok özelliğini kaybetmişti.
Şimdi neden bunları hatırlıyorum, çünkü; Baykal’ın ekrana çıkıp Ecevit ve Erdal İnönü’nün mirasına sahip çıkmasından, Erdoğan’ın ‘derin devlet’le savaşan bir ‘kahraman’ yapılmasına kadar her şey eskiyle ilgili.
“Geçmişle yüzleşme” adıyla yapılan hafıza çarpıtmasının ya da temizliğinin, geçmişin hatalarının içi boşaltılarak, demokratik kültüre değil, rant elde etmeye katkı sağlayacak ucuz siyasete malzeme yapılması boşuna değil.
Evet, bu ülkede Dersim başta olmak üzere pek çok katliamda devletin imzası var. Ancak bu devlet dediğimiz şey, yalnız CHP’ye değil, AKP’ye de kadro yetiştirmiş ve tüm katliamlara ortaklaşa imza atmışlar. Erdoğan’ın gündemi sürekli ‘geçmiş’le meşgul etmesi, ‘Dersim’den neredeyse bir asır sonra, 2012 yılında, o günleri hiç aratmayan ama yöntemleri değişen yeni katliamları, infazları, hukuksuzlukları örtbas etmek, gözden kaçırmak için elbet. Yoksa, Sivas katliamcılarının ve diğer faili meçhul cinayetlerin sorumlularının cezasız kalmasını engelleyecek yasa önerisini tam 8 kez reddetmezdi. Ya da araştırma komisyonlarının yetkisini arttırmaya, ‘karanlık’ odakların sorgulanmasına izin veren öneriyi geri çevirmezdi.
Onun derdi; ‘derin devlet’i kendi kontrolüne almak, kendi kadrolarıyla yeniden şekillendirmek.
Derin devletle hesaplaşmaya bu ülkede bir tek kişi cesaret etti, o da Bülent Ecevit’di. Derin devletin tam kalbine dokundu.; Özel Harp Dairesi’ne. Karşılığını da aldı. Defalarca suikast girişiminde bulunuldu. Bu girişimlerin hepsi de gerçekti. Siz Erdoğan’ın, Özel Harp Dairesi’nin şeffaflaştırılmasına, bütçesine, kadrolarına ilişkin tek bir girişimde bulunduğunu gördünüz mü?
4+4’lük çocuk istismarı yasasını eleştiren TÜSİAD’a esip gürleyen Başbakan bir de kalkmış, “Biz ülkeyi sermayenin egemenliğine terk etmeyeceğiz” diye acaip ‘sol’ bir racon kesiyor. Kendisinin dünyadaki en zengin on siyasetçi arasında olduğunu unuttu herhalde. Bir hatırlatma daha yapalım; sermayeye savaş açan da Ecevit’di. Ecevit’i iktidardan indirmek, darbeye giden süreci hızlandırmak için piyasada yağdan benzine ne varsa depolarda istiflenmiş, halk mağdur edilmişti. İşin trajik yanı; bu durumu Demirel de propaganda aracı yapmıştı. Aynı geleneği şimdi AKP sürdürüyor. Bugün hâlâ Ecevit’ten rol kapan Erdoğan içinse, sadece makbul olan, makbul olmayan sermaye vardır. Zaten servetini de o makbul sermayeye borçludur.
Peki bu arada CHP ne yapıyor, artık ‘koltuk’ bile denmesi tartışmalı makamlar için küçük iktidar kavgalarına devam ediyor. İktidarı, medyası, yandaşı da bunun etinden, sütünden yararlanıyor. Onca yıldır, partiyi yönetmekten ülkeyi yönetmeyi aklına bile getiremeyen kadrolar, hâlâ kamuoyu önünde, o bildik ve bıkkınlık veren ‘ince siyasi’ mesajlarla AKP’ye malzeme üretiyor.
Bugün 86 yaşında olan emektar CHP’li babam, Baykal’ı izlerken şöyle dedi: “Yeter artık, oturun evinizde.” Çünkü babam, 70’lerden bu yana hasretle CHP’nin iktidara geleceği günü bekliyor. Ecevitçi olmasına rağmen Ecevit’in 12 Eylül sonrasındaki siyasetini eleştirmiş biri olarak, dün Ecevit’e yapılanın bugün Kılıçdaroğlu’na yapılmasından rahatsız. Laiklik konusunda tavizsiz olmasına karşın, Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye vatandaşlığı”, Kürt meselesinde “Akil insanlar” gibi önerilerini makul buluyor. Neden mi? Çünkü otobüse biniyor, hastane kuyruklarında bekliyor, torunlarının sorunlarını dinliyor ve emekli maaşıyla geçiniyor. Çünkü evlat kaybetmiş bir baba olarak, Uludere’de ölen gençlerin acısını yüreğinde hissediyor.
İşte bu kadar basit, bu kadar önemli.
|