Merhaba...
Dakikalardır durmuş,
“Nasıl başlamalı?” Diye düşünüyorum.
“Nasıl ve nereden başlamalı?..”
Laf aramızda, ben bunu günlerdir düşünüyorum.
... Sizler, yolumu aydınlatan yorumlarınızı yazdıkça...
Yazılarımı paylaştıkça...
Ve, “Yazarımı geri istiyorum” dedikçe...
Şu ahir ömürde çok az faniye nasip olacak bir mutluluğu yaşadığımı anladığım her an düşündüm:
“O gün geldiğinde ben ne yazayım?..”
Ve her zaman olduğu gibi, hesapsız, plansız, içimden geldiği gibi yazmaya karar verdim.
Kaldı ki, başka türlüsünü bilmem ben.
Önce hesap et.
Ardından planla.
Sonra şekillendir.
Nihayetinde yaz.
Bak bakalım, olmuş mu?
Olmadıysa evir çevir.
İcabında kıvır... (!)
Meslek hayatım boyunca yazdığım tek bir satırda bile böyle bir sakil hale tenezzzül etmemişken...
Hele size...
Sizlere bunu yapmam kabil değil.
Diye, iyi ki varsınız...
İyi ki yıllar yılı sizlere yazmışım.
İyi ki içimden geldiği gibi yazmışım.
Ve iyi ki daima doğru bildiğimi yazmışım...
İlginçtir, sizlerden ayrı kaldığım şu zaman dilimi, (Tahminlerin aksine) meslek yaşamımın en anlamlı günlerini yaşamama sebep oldu.
Kiminizi gıyaben tanıyor ve biliyor idim.
Kiminizdense (Fena halde ayıplıdır biliyorum lakin, okura asla yalan yok.) habersizdim.
İşin daha da ilginci, yazı yazmadığım, yani normal koşullarda okurlarımdan ayrı kalmam gereken (?) şu bir aylık zaman dilimi, sizlerle her gün görüştüğüm, konuştuğum bambaşka bir süreci tetikledi.
Ve bana sizleri tanıma fırsatı verdi.
Ve yine ilginçtir, yazarken yalnızca okurum olan nice insan, bu yalancı ayrılık sürecinde arkadaşım ve hatta dostum oldu.
Sesinizi, yüzünüzü ve gönlünüzü tanıdım.
Kimi zaman gülmekten kırıldık.
Kimi zaman, aylar ya da yıllar öncesinin bir yazısındaki anılarda dağıldık.
Unuttuğum şeyleri hatırladım sizlerle...
Bazen hiç bilmediklerimi öğrendim...
Hiç ama hiç yaşamadıklarıma denk geldim.
Ve işte size sıkı bir itiraf:
Ben, mesleki stajların en özelini ve en anlamlısını şu bir aylık zaman diliminde sizlerin sayesinde tamamladım.
Boşa gitmemiş yazdıklarım...
Ah be Selma!
Gönül Yarası...
Utanç Kazıları!!!
Rüyasında Tost Yiyen Çocuk...
Ve tüm diğerleri boşa gitmemiş.
***
Aslında canım hepinizden teeeek tek bahsetmek istiyor.
Şimdi, burada mümkün olsa,
Şu süreçte tanıştığım çoooook eski dostlarımdan...
Yazışmalarımızdan...
Telefon görüşmelerimizden...
Çay-kahve sohbetlerimizden...
Cadılarım için yavru pisi arayışına giren veteriner okurlarımdan...
Her gece yeni bir gazete kurmaya kalkan mühendislerden...
Bu grubu kuran dost ve okurlarımdan...
Kalanından...
Gideninden...
Beni mutluluk ve gururdan ağlatan hepinizden teeeek tek, isim isim bahsetmek istiyor.
Kim bilir...
Belki bir gün...
Tutamam kendimi, şu kısa zaman dilimine sığdırılan kocaman anılarımızı da iftiharla yazarım.
Ve aslında benim canım, başlamışken, yazmışken yazmak istiyor.
...da, birçok şeyin zamanı var!
Usul usul...
Sindire sindire...
Ne bir eksik, ne bir fazla...
Ama illa ki, hakkını vere vere...
***
Sizler, bitti denilen (Zannedilen) yerdeki başlangıcımsınız...
Aklıma, fikrime ve en önemlisi de hiçbir hayatı bilerek ya da isteyerek kirletmemeye ahdetmiş, dümensiz, kumpassız ve de yalansız kalbime hoş geldiniz.
Eskiden olsa, yani sizleri tanımadan, bilmeden önce, yalnızca “Yazmak istiyorum” derdim.
Ama şimdi, tüm sınır ve engellere inat!
Zaman ve mekan önemli olmaksızın,
Ben de böyle okura daima yazmak istiyorum.
Hayatıma hoş geldiniz...
|