YANLIŞLAR DİZİSİ
Bitmeyen Kurultaylar ve CHP
CHP’de yine kurultay; hem de iki tane birden. Ortaya çıkan en önemli sonuç da, parti içi kavganın (şimdilik) sonuçlanması, Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidarını perçinlemesi. Tüzük değişikliği biraz yanda kalıyor.
Bu sonuçlar CHP için çok önemli olabilir; ancak, açıkçası, toplumu ( beni de) fazla ilgilendirmiyor. Bunu da görmek lazım.
Toplumu ilgilendirmiyor, çünkü bu ülkede biraz olsun siyasetle ilgilenen herkes, iktidarın karşısında alternatif olarak ortaya çıkabilen, alternatif olduğu için de sesini polemiklerden öte duyurabilen ve sonuç olarak iktidarda olanın “ben yaparımcılığına” izin vermeyecek bir muhalefete ihtiyaç olduğunu biliyor. Bugün iktidar ve uygulamalarından ne kadar yakınan varsa, çoğunun muhalefetin güçsüzlüğünden yakındığı da bir gerçek.
Tabii güçlenmek için partideki kavganın bitmesi, parti-içi demokrasinin gelmesi gerektiği söylenebilir, yanlış da olmaz. Ancak, seçim zamanı sandığa gideceklerin çoğu, asıl olarak CHP ideolojik ve siyasal olarak nerede duruyor; iddia ve politikaları nedir diye merak etmekte. Duymak, konuşmak istediği de bu!
Hayır, Tüzük’teki 1. Maddede yapılan değişimi, ilke olarak ön seçimin kabulünü, kadınlara % 33, gençlere % 10 kota verilmesini, yeterli olmasa da, önemsiz bulmuyorum. Ama bu tüzük tartışması, parti-içi kavganın ötesi var ya, hani, CHP’nin çizgisini, ideolojisini, bu toplumdaki yerini belirleyen, orada neler olup bittiği daha önemli diyorum.
Kurultaylar sonrası, CHP CHP’dir değişmez diye sonuç çıkaranlar olduğu gibi, partinin yenilendiğini söyleyip, devlet partisinde değişim o kadar kolay değil diyerek sabır tavsiye edenler de var. Yıllardır benzer kurultayları yaşamış, benzer değişimleri görmüş, benzer sözleri dinlemiş olmaktan gelen bir yorgunlukla, açıkçası ben umutlanmakta zorlanıyorum. CHP’nin kadrosuyla, söylemiyle, politikalarıyla yeni bir ideolojik açılım ortaya koymadıkça ihtiyaç duyduğu toplumsal desteği bulacağını da sanmıyorum.
En başta da, yıllardır elinde tuttuğu sosyal demokrasinin “yalancı” sahipliğini ya bıraksın, ya da sosyal demokrasinin ne olduğunu öğrenip, bu siyasal duruşun hakkını versin diyorum.
4+4+4 VE DELİK DEŞİK EĞİTİM
Hep söylediğim gibi iktidarın atakları da bitmiyor, bombaları da...
4+4+4 diye bilinen ve eğitim sistemini dörder yıllık parçalara bölüp, ilk dört yıldan sonra da uzaktan eğitimi getiren öneri de bunlardan biri. Daha fazla okullaşma, daha fazla kalite vs. gibi konuşanlara bakarak, kelli felli adamlardan, eğitimle uğraşan kafalardan bu sözler nasıl çıkar, bu kadar kandırmaca nasıl olur diye düşündürten cinsten...
Eğitimimizin kalitesi ortada da, bunun çaresi çocukları okuldan almak değil, sekiz yılı 10 yıla çıkarmak gibi çözümler iken, şu önerilene bakın!
Ama murat başka tabii! Birincisi kız çocuklarla ilgili. Zeynep Oral ne iyi söylemişe! Bu eğitim sistemi, resmen “haydi kızlar eve” anlamına geliyor.
İkincisi de, derdimiz, dindar gençlik yetiştirmek olduğundan, matematik, tarih, coğrafya, edebiyat öğrenmek bizim neyimize deniyor! Dini bilmekten daha önemli mi bunlar!
Toplumda tepkiler büyük olunca, sekizinci yıldan sonraya çekildi uzaktan eğitim. Ama hiç kimse, eğitim sisteminde yeni denemelere gidilmeyeceğini beklemesin. Laikliğin altını oyan denemeler bununla sınırlı değil ve ileri/geri adımlarla yol almaya niyetlendiği de ortada.
NURAY MERT, ECE TEMELKURAN
Rollo May, “korkaklığın günümüzdeki en hakim şekli ‘ karışmak istemedim’ deyişidir” diyor. Bazı bedelleri göze alarak “karışmaktan” kaçınmayanlar bu nedenle çok değerli!
Nuray Mert ve Ece Temelkuran’la yollarımız fazla kesişmiş değil; fikirlerimin tümüyle uyuştuğunu da söyleyemem; ama ne önemi var! Yazdıklarının çoğu, bana, “işte bu! Burada yalnız bilgi değil, cesaret ve dürüstlük var” dedirtiyor ya... Vazgeçilemez denilecek kadar önemli olan bu!
Hani her yanından döküldüğünü gördüğümüz medya var ya, onlar ve onlar gibi daha bir kaç kişi bu zamanlarda fener gibiler... Aydınlık ve umut verici...
Bir şey daha söyleyeyim; Kültürel feminizmi önemsediğim ve kadın cinsinin iktidar ve güç oyunlarında daha az “yozlaşmış” , daha “güvenilir” olduğu savına inanmak istediğimden, bu yürekte kadınlar olması hoşuma gidiyor... Feminizmi mağduriyet politikasına indirgeyenlere karşı-onların feminist olup olmaması bir yana,- işte bu, feminizm budur, buradadır demek istiyorum hep.
Son bir şey: Bu isimlerin sevenleri gibi sevmeyenlerinin olması da mümkün. Ama meslektaşlar arasında olması gereken bir dayanışma yoksa, burada herkes adına, yalnız üzücü değil, umutsuz bir durum da var demektir. Bunu da bir kenara yazmakta yarar var!
|