İki günlük kurultay, “ben 50 yıldır CHP’de politika yapıyorum” diye başlayan ve daha çok “anılarıyla yaşayan” anlayışı CHP’den fiili olarak tasfiye etti. Üstelik bu “tasfiyenin” yaşı da 75’lik Önder Sav ile sınırlanmadı, 50’lilik İsa Gök’e kadar uzandı…
İki günlük kurultay, seçimli Haziran Kurultayı’na rağmen fiili olarak Kılıçdaroğlu’na 2014 yerel seçimlerine kadar tam yetki verdi. Üstelik, “sağındaki solundaki gölgeleri de kaldırıyorum, buyur meydan senin” dedi…
Yapılan konuşmalarda ve asılan pankartlardaki sol vurguların aldığı olumlu karşılık daha çok parti içine yönelmiş olsa da, iki günlük kurultay, dışarıya da “sol memenin altındaki cevahir henüz kararmadı” mesajını verdi…
İki günlük kurultay bunları “dedi” ama bunların iktidar için yetmediği kesin.
Çünkü, “iktidar” deyince CHP’de halen “parti içi iktidar” algılanıyor! Oysa iktidar deyince yerel iktidarın, merkezi iktidarın ve hükümet olmanın algılanması gerekiyor…
Nitekim, siyasi çizgilerini tartışma dışı bırakarak konuşursak, bu ülkenin iki başarılı partisi olan AKP ve BDP’deki iktidar algısında, kastedilenin “siyasi iktidar” algısı olduğunu çok açık görüyoruz.
Her iki partinin başarısında bu algıyı güçlendiren üç önemli faktör var:
Birincisi, siyaseti iktidar perspektifini hiç unutmadan bir “dava” algısı içinde yürütmeleri, ikincisi etkili ve güçlü “kurmay heyetleri”, üçüncüsü ise “başarı öyküleri”…
Her iki partinin de liderleri açık ara lider! İşin doğrusu, AKP’de de, BDP’de de liderlerinden sonra ikinci, üçüncü, dördüncü, belki onuncu adamları yok ama ciddi ve güçlü bir kurmay heyetleri var. Ortak dili konuşan, ortak mesajlar veren güçlü kurmay heyetler…
Şimdi lütfen CHP’yi gözünüzün önüne getirin: “Ortak dil ve ortak dava” olmadığından, kimin ne söyleyeceği bilinmiyor ve parti adına lider dışında kim konuşursa konuşsun, partililerin “şimdi hangi gafla karşılaşacağız” diye dizlerinin bağı çözülüyor…
Kılıçdaroğlu aldığı tam yetki ile bu iki konuyu hızla çözebilir ve başarı hikayeleri ile bunu güçlendirebilirse, CHP, en azından yüzde 50 için “büyük abi” rolünü üstlenebilir ve diğer yüzde elliyi de etkileme şansını yakalayabilir. Yüzde 50’lik “hayır ve boykot” cephesini etkilemeden “asıl rakibi” etkilemek ve bu anlamıyla “herkes için CHP” olmak mümkün olmadığı gibi, inandırıcı da olamaz.
Salonlardaki sol vurguların orada bir heyecan dalgası yarattıktan sonra hep orada kaldığını bilen biri olarak, hiç değilse bu kez, kurultaydaki heyecanı salon dışına taşıma şansı varmış gibi gözüküyor. Hele hele AKP’nin hata yaptığı, hata yapma potansiyelinin sürekli arttığı bir ortamda CHP, AKP’nin söylediklerine cevap yetiştirme çabası yerine, kendi gündemini yaratabilir…
Orta yerde, 1959’daki “İlk Hedefler Beyannamesi”, 1970’lerin Ecevit CHP’sinde somutlaşan söylemleri ve 1980’lerin SODEP’in programatik hattı gibi başarı öyküleri varken, 12 Haziran seçimlerinde basılan ve sonra çekmecelerde kalan “41 proje” çekmecelerden çıkartılmalı. Üstelik, seçim yılına giren Fransa, İtalya ve Almanya’da yeni bir arayış yerine sol, kendi geleneksel değerleriyle yeniden buluşmaya başlamışken
|