Dün “CHP içindeki sorunları yaratan, bu partiyi sürekli olarak karıştıran ekibin Baykal-Sav ekibi” olduğunu ve Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun asıl hatasının bu ekibi son seçimde “tümüyle parti kadrolarından uzaklaştırmamak” olduğunu yazmıştım. O; birileri kırılmasın diye veya “demokrat olma, sert adımlar atmama” adına Baykal ve ekibinin en yırtıcı isimlerini partide ve hatta yönetimde tutmuş, onlar da (başta Nur Serter, Muharrem İnce, İsa Gök gibi isimler olmak üzere) bu kaliteli davranışa “kısa aralıklarla kurultay zorunluluğu yaratarak, partiyi ‘planlı-programlı şekilde- çalışmaz hale getirerek, sanki bir başka partiden söz ediyormuş gibi düşmanca açıklamalar, basın toplantıları yaparak” cevap vermişlerdi.
KAOS SEVDALISI BAYKAL VE EKİBİ
Dün Kılıçdaroğlu seçildikten yani Baykal genel başkanlık koltuğunu kaybettikten sonra yapılan sayması zor- bilmem kaçıncı kurultay öncesinde yine o ekipten İsa Gök’ün (kurultay öncesindeki partiyi bölme, böylece Baykal- Sav ve kendilerine yönetim kademesinde görev kapma çabaları sonuç vermediği, delegeler gerçeği gördüğü halde) kürsünün önünü işgal ederek öfkeyle “Kurultay toplanamaz” diye bağırması sonucunda bir arbede yaşanmış. Neyse ki kısa sürmüş ama onların isteği “uzun sürmesi ve partilerinin etrafa kaos içinde bir görüntü vermesi” idi şüphesiz.. (Baksanıza Önder Sav hala “onlar misafir, biz ev sahibiyiz” benzeri garip konuşmalarını sürdürüyor.)
Kemal Kılıçdaroğlu kargaşayı önlemek için İsa Gök’ü engellemeye çalışan korumalara “Beni CHP’lilerden korumayın” diye seslendikten sonra Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’ndaki “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” dizelerini içeren.. “CHP’li olmak halkın değerleriyle yaşamaktır (...) CHP’liler tarihlerinde de ‘bir şeyi’ asla yapmadılar, kul hakkı yemediler, yolsuzluğa bulaşmadılar” diyen.. Partisine karşı tekrarlanan “onlar bu ülke için ne yaptılar ki” suçlamalarına karşılık CHP’nin iktidar döneminde yaptıklarını tek tek anlatan bir konuşma yapmış.
HÜR YAŞAMA İHTİYACI
Doğrusu son zamanlarda medyadan yargıya, üniversitelerden sivil toplum kuruluşlarına ve hatta Meclis’e kadar her alanda ortaya çıkan siyasi baskıların, konuşmaktan bile korkar hale gelme duygusunun, en ufak protesto olayında veya en ufak eleştiride “eğitimini-işini ya da özgürlüğünü kaybetme” korkusunun insanlarda “özgürlük, hür yaşama” vurgularını duyma ihtiyacı yarattığı yadsınamaz. Bu nedenle seçilen cümleler yerinde olmuş.
Ve lakin şimdi artık Ana Muhalefet Partisi’ne düşen en kısa zamanda bu “kangren haline gelmiş yara”dan ve onu oluşturan ve deşip duranlardan kurtularak söylediklerini gerçekleştirecek güce kavuştuğu görüntüsünü halka sunmaktır. Deniz Baykal ve adamları hem partiyi kurultaylara sürükleyip hem de bunu imkansız kılarak, kavga ve gürültülerle, isyanlarla ülkeyi de huzursuz etmeye son vermelidirler. Koltuk aşkları sonsuza kadar süremez.
KURTULMAK GÖREVLERİ!
Vermeyeceklerse, bunu sağlamak Kılıçdaroğlu’nun görevidir, yapmaması, cesur adımlarla “kangren”den kurtulamaması kendisini ve partisini “zayıf, çaresiz, teslimiyetçi” bir duruma düşürüyor, durup dururken puan kaybettiriyor, düşünmelerini bile engelliyor ve herkesi “CHP eleştirmeni” yapıyor. Ülkenin Ana Muhalefet Partisi söz konusu olduğuna göre buna da hakları yok!
*****
Vehbi Koç ödülünü alan müthiş kadın!
Her yıl olduğu gibi bu yıl da “Vehbi Koç’u anma gecesi”ne heyecanla katıldım, Türkiye’ye sanayiden eğitime, hastane, okul, üniversite, öğrenci yurdundan sanata, müzeye kadar akla gelen her konuda çok şey kazandıran ve kazandırmaya da devam eden bir ailenin ve bu girişimleri başlatan rahmetli Vehbi Koç’un adı bile içimi sevgiyle, saygıyla dolduruyor çünkü..Nitekim gecenin ilk konuşmasını yapan Koç Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç “Van depremzedelerini anar ve Van’daki çalışmalarından” söz ederken oraya yaptıracakları “öğretmen evi”ne de değindi, hiçbir konuda yardımı eksik bırakmıyorlar, tam onlardan bekleneceği gibi!
‘İLK KADIN’ OLARAK..
Vehbi Koç Vakfı’nın 11’inci Vehbi Koç Ödülü, biyografisini okudukça hayretler içinde kalacağınız; daha çocukluğundan başlayarak eğitim adına her sıkıntıya katlanan, Türkiye’de eğitimin parasız olduğunu öğrenince 14 yaşında ve Türkçe bilmediği ve yola çıkacak parası bile olmadığı halde Büyükelçiliğin verdiği biletle trene atlayarak tek başına Türkiye’ye gelen ve sonra “hocaların hocası” olarak tanınacağı bir yaşama imza atan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’a verildi.
Türkiye’nin gururu isimlerden biri olan bu değerli Kadın Profesör; ülkenin ilk kadın siyaset bilimcisi, ilk kadın gazetecilerinden biri, ilk kadın senatörlerinden biri, Siyasi Bilimler Fakültesi’nin ilk kadın asistanı, ilk kadın doçenti, Basın Yayın Yüksek Okulu’nun ilk kadın müdürü.. Ve hep böyle gidiyor; ilk, ilk, ilk.. Almanca, Fransızca, İngilizce kitap ve makaleleri, “uluslar arası göç”le ilgili çalışmaları nedeniyle Almanya’dan “liyakat nişanı” var.. Birçok ülkenin üniversitelerinde çalışmalar ve 1978’den bu yana Avrupa Konseyi Kadın Erkek eşitlik Komisyonu’nda “Başkan Yardımcılığı” dahil birçok görevler yapmış.
GÖZLERİ YAŞARTAN KONUŞMA
Yaşamını onun ağzından dinlerken öylece, büyülenmiş gibi, ağzımız açık bakakaldık.. Bir kadın olarak, bir kadın gazeteci ve yılların kadın hakları savunucusu ve aktivisti olarak gözlerim yaşardı, göğsüm gururla kabardı..Yani Koç Vakfı yine “bundan daha iyi bir seçim olamazdı” dedirtti. Hele çocukluğu Avrupa’da geçmiş, yabancı bir annenin çocuğu olarak yetişmiş ama yaşamını Türkiye’de kurmuş bir kadının, Atatürk’ün yaptıklarının önemsizleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde “Kazandığım herşeyi Atatürk’ün bu ülkeye ve Türk kadınına kazandırdıklarına borçluyum. Ona duyduğum sevgi ve minnet yaşamıma yön verdi” sözleri.. “Eşitlikçi, demokratik bir eğitimin ve kesintisiz bir eğitimin toplum için önemini” vurguladığı sözleri unutulmazdı..
Aslında gecenin tümü kusursuz ve unutulmazdı.. Ki gecenin açılışını harika müzikleriyle yapan, uluslar arası başarılara imza atmış, ödüller almış iki kardeş müzisyeni; Özcan ve Birsen Ulucan’ı da unutmamak gerekiyor.
ARSEL VE KIRAÇ..
Rahmi Koç ve ailenin üçüncü kuşağının eksiksiz katıldığı törene; Vakfın ödül gecelerinde her zaman konuşma yapan, bir iyilik meleği gibi davranışları, nezaketi ve sempatisiyle insanın içini açan, ödülleri veren (ve benim de “en çok sevdiğim insanlar” listemin başında yer alan) Semahat Arsel’in -evinde geçirdiği kaza sonunda düşerek kalçasını kırmış olduğu için- katılamaması çok üzücüydü. Suna Kıraç da rahatsızlığı nedeniyle maalesef yine yoktu ama sevgili eşi İnan Kıraç ve zarif kızları İpek Kıraç konuklarla yakından ilgilendiler. Bu benzersiz etkinlikler için Koç Vakfı’na ne kadar teşekkür etsek azdır!
*****
Şiddet Yasası eksiksiz olmalı!
Dün VATAN’ın manşetinde “kadını şiddetten koruyacak” yasa tasarısının Meclis’e gönderildiği haberi vardı. Şiddet uygulayanlar konusunda çok önemli yaptırımlar getiriliyor, hepsi son derece iyi düşünülmüş ama.. Defalarca tekrarladık, konu sadece kadın olamaz, zaman kaybedilmemesi için bununla aynı anda “çocuğa karşı şiddet, çocuk tecavüzleri ve ensest” suçlularına yaptırımlar açıklanmalıdır. Nedense bunlar ve “küçük yaşta kızlarla evlenenlere yaptırım” bir türlü gündeme gelmiyor.
Ayrıca..Suçlulara verilecek cezaların “en ağır” hale getirileceğini, kaç yıla çıkacağını neden duyamıyoruz? Bu yasa eksiksiz olmalıdır, kadın kuruluşlarından ve Bakanlık’tan açıklama bekliyoruz!
|