Kavgası, tartışması aylardır süren CHP’nin olağanüstü kurultaylarından biri daha dün yapıldı. Bir başkası bugün yapılacak. Kurultaylar partisi CHP, yaptığı onca olağanüstü kurultaya rağmen temel iç meselelerini bir türlü çözüme kavuşturamadı.
Bu kez kavuşturup kavuşturamayacağını bilmiyoruz. Ancak dün gerçekleştirilen olağanüstü tüzük kurultayı, CHP’nin siyasal geleceği bakımından tüzüğü demokratikleştirmenin daha ötesinde anlamlar içeriyor.
Dünkü kurultay, Kemal Kılıçdaroğlu’nun iki yıldan beri telaffuz etmekte olduğu “yeni CHP”nin nasıl dönüşeceği açısından büyük önem taşıyor.
CHP’nin ayrışıp ayrışmayacağı, bölünüp bölünmeyeceği bakımından da önem taşıyor.
CHP aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği, olağanüstü koşullar altında gerçekleşen 2010’daki olağan kurultayından bu yana bir değişim dönüşüm arayışındaydı. Dünkü kurultayda yaşanan kavga, gürültü ve tartışmalar da bu değişim ve dönüşümün sancıları olarak değerlendirilebilir.
Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden beri “Yeni CHP” diyor.
CHP’yi yenileştirmeyi, değiştirip, dönüştürmeyi arzuluyor. Dünkü kurultayda yaşanan kavga ve ayrışmalar da bu değişim ve dönüşümün doğal sonuçları.
CHP çok partili demokratik düzene geçilmesinden bu yana üçüncü kırılma sürecini yaşıyor bugün.
İlkini, İsmet İnönü döneminde 1960’lı yıllarda yaşamıştı. “Ortanın Solu” tercihiyle gerçekleştirilen yenileşme, değişim ve dönüşüm süreciyle yaşamıştı. O süreç partinin tutucu kanadının ayrışması, partiden kitlesel bir kopuş yaşanmasıyla, CHP içinden yeni bir partinin doğuşuyla noktalanmıştı.
Ardından 1973 kurultayında Bülent Ecevit öncülüğündeki demokratik solcuların, İsmet Paşa’yı devirmeleri ile ikinci dönüşüm süreci yaşanmıştı.
O süreç daha köklü ve tarihi bir değişim ve dönüşümü simgeliyordu. O süreç, devlet partisi, devletçi parti kimliğini CHP’nin üzerinden atma süreciydi. CHP’yi devletin değil, ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin, köylülerin, gençlerin partisi yapma süreciydi. Yine bir kopuş yaşandı CHP’de. Ama partinin tabanı büyüdü, değişim toplumda kabul gördü Ecevit liderliğindeki CHP, ilk ve son defa iki seçim üst üste birinci parti oldu.
Ama 1980 sonrasında açılan CHP, yeniden aslına rücu etti. Yeniden devletçi ve ulusalcı kimlik ağır basmaya başladı. Oy oranı da yüzde 20 - 25’lere takılıp kaldı.
Şimdi Kılıçdaroğlu, 1970’li yıllarda Ecevit’in yaptığını yeniden yapmaya çalışıyor. CHP’yi ulusalcı, devletçi çizgiden daha halkçı, toplumcu bir tabana oturtmaya çalışıyor. Bunu yaparken de “CHP’nin eski sahipleri” ile sürekli karşı karşıya geliyor. CHP’de yaşanan bütün tartışmaların gerisinde, partinin eski sahiplerinin etkinliğini koruma gayreti ile yeni iktidar sahiplerinin güçlerini pekiştirme mücadelesi var aslında.
Tüzük kurultayları ile ilgili yaşanan kavga da işin bahanesi. Taraflar elbette tüzüğün demokratikleşmesini istiyor. En başta da seçildiği günden beri bunu dile getiren Kemal Kılıçdaroğlu. Ama bu olayın tartışmalı biçimde olağanüstü kurultaya taşınması, tarafların son bir kez güçlerini sınamak istemesinin ötesinde bir anlam taşımıyor.
CHP’deki eski ve yeni iktidar sahipleri, dün son kez güçlerini sınadılar.
Ve görüldü ki CHP’de en azından bu dönem, Kemal Kılıçdaroğlu ne derse o olacak.
Kılıçdaroğlu için bundan sonrası daha kolay. Bu aşamadan sonra il kongreleri yapılacak. Halihazırda eski yönetimin belirlediği delegelerle yapılan kurultaylar, bundan sonra yeni yönetimin seçtireceği delegelerle olacak.
Peki dünkü kurultaydan sonra yaşanan gelişmeler, CHP’de yeni bir ayrışmayı, bölünmeyi beraberinde getirebilir mi?
Muhalif kanadın önemli isimlerinden Önder Sav, “Hayır CHP’de ev sahibi biziz, ötekileştirmeye, ayrıştırmaya karşı mücadele ederiz” diyor.
Ama bu hiç bir şey olmamış gibi, herkesin yoluna devam edeceği anlamına gelmiyor.
CHP’de bir bölünme, ayrışma sürpriz olmaz...
|