Yirmi beş yıl milletvekili ve senatör olarak Meclis’te bulunan, bölgesinde en sevilen bir siyasetçinin çocuğu olduğum için kelimenin tam anlamıyla “siyasetin içine doğmuş” sayılırım. Aslında önceleri hayatımın her dakikasında siyaset dinleye dinleye, siyasetçi göre göre bu duruma bir tepki geliştirmiş ve çoğu yurt dışında geçen üniversite yıllarım ve sonrasında uzun süre tamamen ilgisiz kalmıştım.
Alın yazısı olmalı sonra hayat beni “siyaseti görmeye ve yazmaya” sürükledi.. Ama işte şimdi o “çekirdekten yerleşme” bilgi ve duygularla sanıyorum biraz da tahammülsüz oldum; yalanı, dolanı, yanıltmacayı birçok kişiden çok daha çabuk seziyor ve yapana da dayanamıyorum. Bakın mesela artık ve yine Önder Sav adını duymaya, onun aynen eskiden “Baykal’la birlikte” başında bulundukları partiyi hegemonyalarına aldıkları günlerdeki gibi ortaya çıkıp restler çekmesine, tehditler savurmasına dayanamıyorum. İster istemez bir “öğğ” durumu yaratıyor bende..
KAZAN GİBİ KAYNATIYORLAR
Bu nasıl siyasettir, nasıl siyaset anlayışıdır, ne bitmez tükenmez koltuk hırsı, ne bencillik, ne vazgeçememezliktir? Eğer o ve yanındakilerde biraz saygı, partisini biraz düşünme olsa “genel başkan değiştiği günden bu yana” perde gerisinden-perde önünden parti içindeki destekçileriyle sürdürdükleri bu aralıksız engellemelerle kendi partilerini çalışamaz hale getirdiklerini düşünürlerdi.
Bir değil, birkaç kez tekrarlanmak zorunda bıraktıkları kurultaylarda delegelerin kendilerini açıkça istemediğini, partililerin de yaka silktiğini görürlerdi. Ama hayır, bu beyler o yönetimde entrika-mentrika fark etmez bir şekilde mutlaka söz sahibi olacaklar, asla kenara çekilmeyi bilmeyecekler. Önder Sav günlerdir yine sahnede, ortalığı karıştırmak için “öneri” görüntüsü altında baskıyı sürdürüyor. Bunların kışkırtmalarıyla da CHP hiçbir zaman “durulmuş, sakin, işine yoğunlaşmış, akılcı adımlara kafa yormuş” bir havaya kavuşamıyor, sırf bu nedenle seçimlerde beklediği oyları alamıyor. Rakiplerinin bu nedenle fırlattığı “Biz CHP içindeki karmaşadan kazanç sağlarız, buna rağmen Ana Muhalefet Partisi’nin bu görüntüsü hoş değil, herkes için üzücü” tarzındaki eleştiri oklarını karşılayamıyor, çünkü eleştiriler haklı.
BAŞARISIZLIK MİMARLARI
Bu durumun sorumlusu olan birkaç isim sonra da çıkıp “başarısızlık”tan söz ediyorlar, e kendiniz sağladınız ve sağlıyorsunuz bunu, mimarı sizsiniz.. Hadi şimdi, “riya”dan medet umacağınıza, başkalarını suçlayacağınıza kendinizi kutlayın..
CHP bu ülkenin “Ana Muhalefet Partisi”dir ve içerde olsun, dışarıda olsun yaşanan son derece kritik dönemde parti içi çekişmelere değil, ülke siyasetine yoğunlaşmak zorundadır.. Bu partinin “akil adamları” ve tabii Genel Başkanı en kısa zamanda bu çatlak sesleri susturup işlerine dönmek için ellerinden geleni yapmalılar. Zira çizilen tablo “demokrasiyi, çoksesliliği” değil, yine bir “kaos”u yansıtıyor ve “yetti artık CHP’nin kaosu” dedirtiyor.
*****
Zararlı çocuğu yok et!
Son günlerde her köşeden duyulanlar gibi bir “inci” de burada, “dilin kemiği yok” sözünü her fırsatta hatırlamamız gerekiyor ya..Dünyanın hiçbir köşesinden çıkmayacak olaylar gibi “laflar”ın da bizden çıkması gerekiyor ya.. Erzurum Dumlupınar İlköğretim Okulu Müdürü Mustafa Aydın da Hitler’e özenmiş ve “Çocuk doğduktan sonra analizi yapılsın. Vatana, millete, bu ülkeye zararlıysa yok edilsin” demiş. Aynı gün onu “açığa alan karar”ı verenleri kutluyorum ama aynı zamanda kendi teorisine göre kendisine de bir kan tahlili yapılmalı bence, zira bu kadar çılgınca fikirler üretebilenlerin kanı da araştırılmalı.
Çocukları kötülüyor, “ailesi kötüyse kendisi de kötü” diyor ama bir eğitimci olarak görevinin zaten tam da bu kötülükleri “iyilik”le değiştirebilmek, aileden-çevreden gelen yanlış etkileri “doğru”ya çevirmek olduğunu düşünmüyor. İflah olmaz bir kafa yapısı.. Zaman geçse bile bir daha aynı göreve döndürülmeli mi, öğrenciler bu çağdışı anlayışla karşı karşıya bırakılmalı mı Milli Eğitim Bakanlığı iyi düşünmeli, sonunda sorumlu tutulacak olan kendileridir.
ÇOCUKLARDAN ÖĞRENİN
Hele o “kötü” dediği çocukların kullanılmayan evleri sobayla ısıtıp “köpeklere baktığını” sanki kötü bir davranış gibi anlatması ve “o evlerin yıkılmasını söyledim” demesi tam bir olay. Normal bir insan duyar duymaz evleri yıktırmayı düşüneceğine, çocukları ödüllendirip onlara nasıl yardımcı olabileceğini düşünürdü..
Keşke bu gibiler o “kötü” diye damgaladıkları çocuklardan biraz insanlık öğrenebilselerdi!
*****
Kin meselesi.. İki öğrenci öldürülmüş
Daha dün değinmiştim; bu kadar öfkeyle dolu ve 21’inci yüzyılda dünyanın hiçbir köşesinde görülmeyen vahşet olaylarının yaşandığı ülkede “kininin davacısı gençlik” sözünü kullanmanın yanlışlığına.. Ve yine dün geldi vahşetin son örneği; “Osmaniye’de 23 yaşında bir adam ‘karşılıksız aşk beslediği’ öğrencinin bulunduğu minibüse pompalı tüfekle ateş etmiş. İki kız öğrenci hayatını kaybetmiş, bir öğrenci yaralı”..
Büyük ihtimalle kızcağız o caninin duygularından bile habersizdir, belki uzaktan izleyip görüp beğenmiş, belki arkadaşlık teklif edip reddedilmiştir.. Bunların hiçbiri fark etmez “kin ve öfke dolu” o kafalar için, cinayet, insan canı almak artık öyle kolaylaştı ki Türkiye’de.. Cezalar deseniz, “darbe yapacaklardı” iddialarıyla, imzasız mektuplar, ihbarlar vs ile cezaevlerinde yıllarca bekletilen gazeteciler, bilim adamları, milletvekilleri kadar bile tutuklu kalmıyor katiller (ve dahi çocuk tecavüzcüleri)..
Onlara “iyi hal indirimi” var, gazeteciye, milletvekiline olmayacaktır. Durum böyleyken bir de ülkenin en önde gelen, en “rol model” isimleri çıkıp “kininin davacısı gençlik” derse biz daha çok görürüz bu Ortaçağ vahşeti örneklerini.. Benzerine medeni ülkelerde rastlanmaz çünkü oralarda “kin”in, “düşmanca duygular”ın kötü olduğu öğretilir çocuklara, gençlere..
PSİKOLOGLAR TARTIŞMALI!
Öğretmenler “zararlı çocukları yok edelim” demez, onlardan “yararlı” insan yaratmayı görev edinir. Bunların tersi olunca sonuç da bu oluyor. Bilmem ki ne zaman gerçekleri görecek ve popülizm yerine samimiyeti seçeceğiz. Bilmem ki ne zaman psikologlar “Nasıl oldu da bu ülke ‘gözünü kırpmadan insan kesenler’in ülkesine dönüştü” sorusunu tartışmaya başlayacaklar. Ne zaman Hükümet cinayet ve tecavüz olaylarına eğilecek.
|