BİR yasa çıkararak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı, özel yetkili savcıların elinden kurtardınız.
Böylece...
Müsteşar Bey’in tutuklanmasının, çeşitli hoyratlıklara maruz kalmasının, sorgulanmasının, yargılanmasının falan önüne geçmiş oldunuz.
* * *
Peki söyler misiniz?
MİT Müsteşarı’nızı teslim etmediğiniz özel yetkili savcılara...
Generallerinizi, gazetecilerinizi, bilim insanlarınızı, siyasetçileri, belediye başkanlarınızı nasıl teslim ediyorsunuz?
MİT Müsteşarı’nıza kıyamıyorsunuz da generallerinize, gazetecilerinize, bilim insanlarınıza, siyasetçilerinize, belediye başkanlarınıza nasıl ve neden kıyıyorsunuz?
MİT Müsteşarı’nızınki can da diğerleri patlıcan mı?
Eğer özel yetkili savcılarınızın adaletinden şüphe etmiyorsanız, MİT Müsteşarı’nızı da özel yetkili savcıların “adalet dağıtan” kollarına bıraksaydınız.
Yok, eğer özel yetkili savcılarınızın adaletinden şüphe ediyorsanız...
O zaman generallerinize, gazetecilerinize, bilim insanlarınıza, siyasetçilerinize, belediye başkanlarınıza kıymayın.
Bir yasayla da onları kurtarın.
28 Şubat paneli
HAS Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu aradı.
“28 Şubat Paneli” düzenliyorlarmış.
Bana “Sen de konuşmacı olarak katılır mısın?” dedi. Hiç düşünmeden “katılırım” dedim.
Yapacağım konuşmanın metni üzerinde şimdiden çalışmaya başladım. “28 Şubat ile bugün arasındaki farklar ve benzerlikler” başlıklı bir konuşma yapmayı planlıyorum. Konuşmayı bu çerçeveye oturtmak benim açımdan vicdani bir sorumluluk. Bu sorumluluğu yerine getireceğim.
Bakalım dinleyicilerin tepkisi ne olacak?
NOT: 28 Şubat Paneli’ne konuşmacı olarak benim dışımda Merve Kavakçı, Demet Tezcan, Selim Bağlı ve İsmail Çağlar katılıyor. Yer: Zeytinburnu Belediyesi’nin yeni yaptırdığı Bahri Zengin Konferans Salonu... Tarih: 25 Şubat Cumartesi... Saat: 19.00.
Ekrem Dumanlı’nın yazısı çok güzel ama
ZAMAN gazetesinin başındaki isim Ekrem Dumanlı, dün “cemaat”i anlatma yazısı yazmış.
Diyor ki:
- Bu hareket bir gönüllüler hareketidir.
- Bu hareket milletin gönlüne taht kurmuştur.
- Bu hareket siyasetle ilgilenmez ama ilkeleri vardır.
- Bu hareket maşeri vicdanın sesidir.
- Bu hareket kendini hizmete adamıştır.
- Bu hareket milletin takdirini kazanmıştır.
Harika. Güzel. Süper. Ferahlatıcı. Teskin edici.
* * *
Ancak bu güzel yazı, kafalardaki şu sorulara cevap vermiyor:
- Bu camia neden MİT kavgasının öznesi haline geldi?
- Kendini hizmete adamış bir camia neden hizmetin kapsama alanında bulunmayan istihbarat alanıyla bu denli ilgiliymiş gibi bir intiba veriyor?
- Kamu vicdanının sesi olan bu camia neden alengirli işlerle birlikte anılıyor?
- Neden iyiliği kuşanmış, nefsini terk etmiş bu camia için “dokunan yanar” diye bir algı oluşmuş durumda?
- Neden birileri başlarına gelen türlü felaketlerin arkasında bu camianın bulunduğunu düşünüyor?
- Cemaat eleştirisi yapanların hepsi kötü niyetli, kökü dışarıda, Ergenekon’un oyuncağı kişiler mi?
- Yekpare, bütünlüklü, homojen bir millet mi var?
- Harekete kuşkuyla bakanlar milletten sayılmıyor mu?
* * *
Ekrem Dumanlı dünkü yazısında “Cemaat”i gayet güzel anlattı.
Şimdi sıra ikinci yazıda...
Yukarıdaki sorulara yanıt içeren, “cemaat algısı ve gerçekler” başlıklı, yine uzun, yine güzel, yine teskin edici, yine ferahlatıcı, yine harika bir yazı daha bekliyorum kendisinden...
Ben kim miyim?
Hiç. Herhangi bir sıfatım yok.
Sadece okuruyum.
Kişisel tutum
- Devlet Bakanı Egemen Bağış, “Kendini özel yetkili yazar sananlar var” demiş. Gülümsedim.
- Cumhurbaşkanı Gül’ün “büyük resme bakalım” demesinin ardından yazılan bütün “büyük resim” yazılarına karşı kendimi korunaklı kıldım. Hiçbirini okumuyorum.
- “Cemaatçi” ve “hükümetçi” yazarların, birbirlerine “mektup” gibi yazdıkları şifreli yazıları okumaktan fena halde bunalmış vaziyetteyim. Şifreli yazılara hayır!
Bir gençlik bir gençlik
BAŞBAKAN Erdoğan, AK Parti Gençlik Kolları’nın toplantısında gençlere telekonferans aracılığıyla hitap etti.
Telekonferansın hazırlık kısımları da ekranlara yansıdı.
O kısımlarda Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’dan Necip Fazıl’ın “Çile” adlı kitabını istediğini görüyoruz.
“Çile” bir şiir kitabı... Kitabın en başında da Necip Fazıl’ın kaleme aldığı “Gençliğe Hitabe” adlı metin bulunuyor.
Dünkü Hürriyet’te “Gençliğe Hitabe” şiir olarak nitelendirilmiş, oysa o metin şiir değildir.
* * *
Necip Fazıl’ın “Bir gençlik... Bir gençlik...” diye başlayan “Gençliğe Hitabe”si, Büyük Doğu ekolüne az buçuk aşina olanların çok iyi bildikleri metindir.
“Sakarya Türküsü” adlı şiirden sonra en fazla ezberlenen Necip Fazıl metinlerinden olan “Hitabe”, şu iki dizeyle biter: “Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes / Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan eser es.”
Necip Fazıl, “Gençliğe Hitabesi”nde nasıl bir gençlik arzu ettiğini anlatır.
Başbakan Erdoğan, AK Parti Gençlik Kolları’na hitap ederken işte o metinden yararlandı.
Oradan şu cümleyi aynen alıntıladı:
“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin davacısı bir gençlik...”
* * *
Ancak bu cümleden hemen sonra gelen ve bugün için bile hayli “radikal” kaçacak olan şu cümleyi es geçti:
“Halka değil, hakka inanan, meclisinin duvarında ‘hakimiyet hakkındır’ düsturuna hasret çeken bir gençlik.”
İyi ki de es geçti.
Yoksa şu anda “Hâkimiyet Allah’ın mıdır yoksa milletin midir” konulu o kadim teoloji tartışmasının içine düşecektik.
|