İletilerinizi bekliyorum...

gulerbugday113@gmail.com

Facebook

    (Güler Buğday)

Twitter

    twitter.com/gulerbugday

 

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI

25 Kasım 2015 Çarşamba, 16:29

Cumhuriyeti kuran parti, artık laik cumhuriyeti yıkanlara, tek adam diktasını dayatanlara ve korku imparatorluğu yaratanlara engel olamıyor!

Bursa Bamsz | letiim | zgemiim | Kitaplarm | Hakkmda Yazlanlar | Animasyonlu iirler

Ana Menü

» Ana Sayfa

» Haberler

» Yazılarım

» Yazarlar

» İletişim

» Künye

» Bize Yazın

» Bağlantılar

ATATÜRK Diyor Ki;

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

YAZAR YAZI

Yeni dönem yeni Vatan yeni Milliyet... Umuda doğru bir gazetecilik yolculuğu...

Yeni dönem yeni Vatan yeni Milliyet... Umuda doğru bir gazetecilik yolculuğu...

17 Şubat 2012 Cuma, 11:04

Reha Muhtar /VATAN

Vatan ve Milliyet’in karışık günlerinde, okuyucuların her dakika “Neler oluyor sizde” diye sorduğu zon dönemlerde, “köşede kalem oynatmak dünyanın en alangirli işlerinden biri olarak gelmişti bana...”

İki ortak vardı ve dünyanın en zor şeyi, kendi gazetelerinizdeki ortaklık yapısını, anlaşmazlıklarıyla ilgili gelişmeleri, okuru kandırmadan, saf ve temiz bilgiye yorumunuzu katarak bir ticari promosyona kapılmadan, manipülasyona sapmadan aktarabilmekti...

Kendi gazetelerinizle ilgili “temiz ve doğru” gazetecilik yapmazsanız, ileride kimse hakkında “doğru ve temiz gazetecilik” yapamazsınız...

Adama sorarlar sonra...

“Kendiniz sorunlarla boğuşurken, tek bir kelime etmekten kaçındınız... Herkesin sütre gerisini çarşaf çarşaf yayınlamaktan geri durmuyorsunuz ama...” diye...


***


O günlerde yazıları kaleme alırken, Fransız Le Monde gazetesinin sahip değiştirdiği günlerdeki, editöryal refleksleri kendime referans almaya çalışmıştım...

Gazetecilerin de kendine ait bir meslek ve koridor sicilleri vardı...

Kimse bakmasa da, bir gazeteci kendi mesleğinin dünyadaki örneklerini inceler böyle zamanlarda...

Demirören Ailesi‘ni yakından tanıyordum...

Olaylar karşısındaki dirençli tutumlarını, medyaya giriş amaçlarını, yapmak istediklerini, hedeflerini ve koordinatlarını anlıyordum...

Ekonomik güçlerinin verdiği özgüvenle, medyaya girişleri günlük bir heves, “bir de bunu da deneyelim” türü bir nefes veya geçici bir nöbet olmadığının farkındaydım...


***


O gün ortaklarıyla kısa dönemde anlaşmazlıklar yaşasalar da, orta vadede, Vatan ve Milliyet’i televizyonlarla birleştirecek yeni bir medya grubu oluşturacaklardı...

Ailenin ticari geleneği, iş dünyasındaki genetiği, köklü ailenin medya dünyasında kalıcı olmaya soyunduğunu gösteriyordu...

Hislerim ve bilgilerim beni yanıltmazdı...

Dün Erdoğan Demirören’in 55 yaşındaki boğaz teknesiyle yalısına gittim...

Tekne 48 yıldır Demirören‘deydi...

Küçük, mütevazı, iyi kalite ahşap, klasik bir kıyı teknesiydi...

48 yıldır teknesini 30 yıldır da kaptanını değiştirmemişti Erdoğan Demirören...

Gelenek ve kökler...


***


Önceki gece yalısının salonunda, Vatan ve Milliyet’teki anlaşmazlıkları çözmüş, ticari sahipliğini tescillemiş, eşi, çocukları, onların aileleri ve torunlarıyla, gazetelerinin yönetici ile yazarlarını toplayan bir Erdoğan Demirören vardı...

Türkiye çok zor, tarihiyle, değer yargılarıyla, kültürel mirasıyla, siyasi geçmişiyle acı veren kasvetli hesaplaşma günlerinden geçiyor...

Cumhuriyet’in kurulduğu günlerden beri en radikal zamanları, en kökten hesaplaşmaları, en ilkesel devr-i sabıkları, geleceğe dair en fazla tartışılacak projeksiyonları yaşıyor...

Böyle günlerde topluma ayna olacak, hoparlör görevi görecek, değer yargıları ve siyaset coğrafyası üzerinde objektif damgalar vuracak bir gazetecilik manifestosu “inanılmaz bir iç hesaplaşmanın göbeğinden” geçiyor...

Sadece gazeteci kalabilmek...

Sadece gazetecilik yapabilmek...

Her şeye ve çevredeki her hesaplaşmaya karşı, kendi özgür gazetecilik etiğinden vazgeçmemek...

Yapayalnız hissetsen da, hiçbir şeye bulaşmadan gazeteci gibi gazeteci kalmak...

Kendi gazetelerinde en alangirli günlerde, içerdeki olayları vermekten imtina etmeyen bir gazetecilik anlayışı, şimdi “Türkiye’nin en zor, en hararetli ve en fırtınalı” günlerinde denize açılıyor...

Önceki gece yalısına giderken Erdoğan Demirören’in 55 yıldır pırıl pırıl denizde seyreden küçük teknesine baktım...

30 yıllık kaptanıyla gayet zarif ve sağlam bir tekneydi...

Vatan ve Milliyet artık yeni sahipleriyle, yeni bir döneme giriyorlar...

Biz oluruz olmayız, bu ayrı bir tarihsel kayıt konusu...

Şimdilik tespit edilmesi gereken şudur...

Bu mütevazı ve sağlam teknenin bu kadar fırtınalı bir dönemde Boğaz’a açılması Türkiye demokrasisi açısından bir kazançtır...

Medyadaki değişikliğin ilk gününde tarihe düşülecek not bu “umut”tur...


*****


VATAN’IN DEĞİL, MİLLİYET’İN MASASINDA OTURDUM...

Demirörenler’in tarihi yalısını süsleyen tabloları ve bir sarayı andıran dekorasyonu biliyordum...

Yöneticilik günlerimde nice Beşiktaş gecelerine ev sahipliği yapmış bir yalıydı o...

Tekneyle geçerken, karşı kıyaya geçerken kaptana sordum...

- “Geçen yıl Fenerbahçe şampiyon olduğunda, Erdoğan Bey’in yalısının yanıbaşında iki büyük Fenerbahçe bayrağı asılı kaldı aylarca...

Günlerce kendi kendime sordum...

Bu yalılar Erdoğan Bey’in yalıları değil miydi diye...

Fenerbahçe bayrağının işi neydi Erdoğan Bey’in yalılarının yanı başında...”


***


Kaptan durumu aydınlattı...

“Bitişikteki yalı, Ali Koç’un yalısı Reha Bey...

Hemen yanı başında biraz geride gördüğünüz de Fenerbahçe yönetcisi Ömer Temelli’nin yalısı...”

Durum anlaşılmıştı...

Yalının kapısından girerken, Başkan Yıldırım Demirören keyifli keyifli sigarasını tüttürüyordu...

Braga’dan sabaha karşı dönmüşlerdi, İstanbul’daki maç için yine de tedbiri bırakmıyordu elden...

“Ne olur ne olmaz, belli olmaz bu işler...”


***


İçerde Erdoğan Demirören eşi, Revna Demirören, Kıvanç ve Meltem Oktay, Tayfun Demirören eşi, ailenin koskocaman olan bütün torunları, gazetelerin yazar ve yöneticilerini, sıcak bir şekilde ağırlıyorlardı...

Kıvanç, “Sen istersen şu masaya geç” dedi...

İşaretlediği masa, Erdoğan Demirören ve eşinin Milliyet’in bütün yazar ve ağır toplarıyla birlikte olduğu masaydı...

Bizim Vatan gazetesi diğer büyük masaydı...

Açıkçası benim gururla yazdığım gazetem VATAN... Fakat eski dostları gördüğümden ayaklarım beni ilk göz ağrım olan Milliyet’in masasına yöneltti...

Gazeteciliği öğrendiğim, Atina’lara gönderildiğim, televizyonlardan bildirdiğim ve gazeteciliğimin tamı tamına ilk 10 yılının geçtiği yuvanın adı Milliyet...


***


Masaya oturdum ve çocukluk arkadaşım olan 30 yıllık Milliyet’çilerle sohbetin dibine vurdum bütün bir gece...

Hiç kalkamadım bir türlü o masadan...

Doğduğum gazete, şimdi yazdığım gazete ve hayatımı paylaştığım kulüp...

Hayat bana bir şey gösteriyor ya...

Acaba ne?..


*****


“ÇOCUKLUK”TAN KALAN MUTLULUK...

Dün bir Amerikalı milyarderin hayatından söz etmiştim...

Ölürken kimsenin anlamını bilmediği ilginç bir sözcük söylüyordu o Amerikalı milyarder medya patronu...

Herkes merak ediyordu ve bir gazeteci araştırmaya koyuluyordu milyarderin hayatını...

Didik didik ederek, o sözün ne anlama geldiğini bulmaya çalışıyordu...

Okuyucum Fuat Akbaş, yılmamış uğraşıp o milyarderin kim olduğunu bana göndermiş...

Charles Foster Kane o milyarderin ismi...

Orson Welles’in oynadığı Amerikan sinema tarihinin en klasik harikası sayılan Yurttaş Kane (Citizen Kane) de o filmin ismi...

Hearst imparatorluğunun sahibinin hayatı olduğu söylenir o filmde geçen olayların...

“Rosebud” der ölürken Amerikalı milyarder medya patronu Charles Foster Kane...


***


Hayatta her şeye sahip olan, her şeye inanılmaz bir azimle mücadele ederek sarılan Kane‘nin hayatındaki Robebud’un gizemi nedir?..

Film bunun ceabını aramakla geçer...

Sadece annesiyle yaşayan yalnız bir çocuktur Kane küçükken...

Arkadaşı yoktur, yalnızlığı ve o yalnızlığını paylaştığı karda kaydığı kızağıyla mutludur...

Çocukluk günlerinin tek mutluluk kaynağı, yalnızlığını paylaştığı en önemli oyuncak karda kaydığı kızağıdır...

Bir gün annesi, onun yatılı okula göndermek ister ve orada yetişmek zorunda olduğunu söyler...

Yalnız bir çocuk olan Kane için, bu yanında bulunan tek varlık olan annesinden ve mutluluk kaynağı kızağından uzaklaşmak anlamına gelmektedir...

Mutsuz bir şekilde çaresiz yatılı okula gönderilir...

Çocukluk günlerinin tek mutluluk kaynağı olan “kızağını” arkasında bırakır...

Yıllar sonra çok zengin bir patron olarak malikanesinde, dünyanın dört bir tarafından topladığı şeylerden paha biçilmez kıymette bir koleksiyon yapmıştır...

Ne ki o koleksiyonun içinde en kıymetli olan şey, yatılı okula giderken annesinde bıraktığı, çocukluk günlerinin tek mutluluk kaynağı olan “kızak”ı yoktur...

Ölürken Robesbud der...

Rosebud çocukluk günlerinde kaydığı mutluluk ilhamı kızağının adıdır...

Bütün fırtınalı hayatı çocukluk günlerindeki o yalnız ve umarsız mutluluğu aramakla geçmiştir...


***


Ufuk Erkıvanç o rolü oynayan Orson Welles’in dinlerken tüylerimi diken diken eden bir parçasını sözlerini göndermiş sevgilerle...

“I know what is to be young (Genç olmak nasıldır biliyorum)

But you don’t know what is to be old... (Fakat sen yaşlı olmak nasıl bir şey bilmiyorsun)

So my friend (Öyleyse arkadaşım)

Lets make music together (Gel beraber müzik yapalım)...”

Yazarlar

AKP ‘darbeyi’ kapatacak

25 Ekim 2016 Salı, 12:14


AKP ‘suç ortağı' arıyor

Mustafa Ünal /ZAMAN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:28


Koalisyona ‘derin devlet’ dokunması!

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Haziran 2015 Cuma, 09:21


Cumhurbaşkanı azınlık hükümetini engelleyemez

Erhan BAŞYURT/BUGÜN

12 Haziran 2015 Cuma, 09:16


Ya Koalisyon ya Başkanlık...

Eren Erdem/YURT

12 Haziran 2015 Cuma, 08:58


Kırılma noktası!

Güngör Mengi/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:45


AK Parti’yi Kürtler neden terk etti?

İbrahim Kiras/VATAN

12 Haziran 2015 Cuma, 08:42


Ali İsmail…

Bekir Coşkun - Sözcü

23 Ocak 2015 Cuma, 09:34


Bu memleketi çiftliğiniz mi sandınız?

Mehmet Kamış/ZAMAN

14 Ocak 2015 Çarşamba, 09:39


Charlie’ye saldırı Bursa’da protesto edildi

Can Ertan /HABER

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:57


Kobane'den Paris'e emperyalizm ve laiklik

Özgür Şen

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:17


AKP’nin IŞİD çıkmazı

Hüseyin ALİ/Özgür Gündem

14 Ocak 2015 Çarşamba, 08:10


Siyasi etik yasası çıkarılmalı

Serpil Çevikcan/Milliyet

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:37


MİT’in sicili

Gültekin AVCI/BUGÜN

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:17


İslamofobi ve provokasyon

İhsan ÇARALAN /Evrensel

12 Ocak 2015 Pazartesi, 09:11


Seçimi böyle kazandık: “VİCDANEN RAHATSIZIM”

Hüseyin Özay/Taraf

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:32


AKP’nin erkek aklı özgür kadından korkuyor

Zilar STÊRK/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:25


Barışı, ancak özgürlükler besler

Hüda KAYA/Özgür Gündem

12 Ocak 2015 Pazartesi, 08:14


Bilim siyasetin elini öptüğünde...

Cüneyt Ülsever/YURT

11 Ocak 2015 Pazar, 10:19


Sabri Uzun da “cadı avı”na katıldı

Nazlı Ilıcak /BUGÜN

11 Ocak 2015 Pazar, 10:18

Son 20 Yazım

CHP, NEDEN İKTİDAR VE UMUT OLAMIYOR, 7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARI


AHMET İSVAN, CUMHURİYET ÇINARI VE EFSANE BAŞKAN


GERÇEK VE NAMUSLU SOLCULAR GÖREV YİNE SİZE DÜŞTÜ.


ÇARŞAFI ÇIKARDI, PEÇEYİ ATTI VE GÖZLERİNİ YUMDU!..


12 Eylül Faşizmi unutuldu mu?


Yıllar önce Yasin El Kadı'yı yazmış ve uyarmıştım:KEFİL OLANA KEFİL MİSİNİZ ?


Yıllar önce yazmışım \\\\\'ÇANKAYA SIRAT KÖPRÜSÜ!\\\\\'


Tüm Dostlara Teşekkür…


Erdoğan, haysiyet cellatlığı yapıyor: Bağırdıkça korkuttuğunu, hakaret ettikçe sindirdiğini sanıyor!


Gülen Cemaatinin ‘Altın Nesil’ hedefi:


Endişeliyiz, Kaygılıyız, Hatta Kırgın ve Öfkeliyiz, Ancak Çözümsüz ve Umutsuz Değiliz...


Ülkelerin ve Toplumların Uygarlığı Çocuklarına Yaptığı Yatırımla Anlaşılır.


Kardeşlik Kanla, Barış Sözle Olmaz...


Sayın Başbakan, ‘Marjinal’ değilim ama isyanlardayım


CHP Milletvekilleri Gezi’de Gökkuşağı çocuklarının yanında…


Çapulcu Halkın Okuduğu Şiir!


“İNSANLAR İHANETE TUTSAK” Diyerek Yeniden Merhaba…


Dost Okurlarımdan Kısa Bir Süre İzin İstiyorum.


Sadece İnsan Olmak!


Annemin de Başını Ezerler mi?

Takvim

Pt Sl Çr Pr Cm Ct Pz
1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
3031
info@bursabagimsiz.info.tr

Bursa Bağımsız adlı, www.bursabagimsiz.info.tr adresinde yayınlanan işbu web sitesi içerisinde yayınlanan yazınsal ve görsel içeriğin her hakkı saklıdır.

Site içerisinde Güler Buğday dışında yazınsal ve görsel içeriği yayınlanan konuk yayıncıların eserlerinin her türlü hukuksal sorumluluğu konuk yayıncıya aittir. Güler Buğday işbu içerikten ötürü sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2024 Bursa Bağımsız