Ergenekon soruşturması başladığında, “militer” tandanslı arkadaşlar şu düşünceyi seslendirmişlerdi:
“Cemaatin kulağı dinliyor, savcısı soruşturuyor, polisi derdest ediyor, hâkimi yargılıyor. Medyası da zil takıp oynuyor.”
Bütün “tatsız işleri” cemaate fatura ettiğimiz gibi, olumlu işlerde de sürekli “cemaat parmağı” ya da “cemaat katkısı” aradık.
Ergenekon soruşturmasını, bilebildiğim kadarıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik ve adliye birimleri yürüttü, yürütüyor.
Balyoz ve internet andıcı soruşturması, ha keza.
KCK operasyonu da, yine aynı birimler eliyle yürütülüyor.
Cemaatin polisi yok. Devletin polisi var.
Cemaatin yargısı yok. Devletin yargısı var.
Peki, devlet kurumları içinde kendisini cemaate yakın hisseden insanlar olamaz mı?
Neden olmasın...
İnsanlar, fikir ve kanaat sahibi olabilirler.
Bir dünya görüşünü, bir izm’i, bir ideolojiyi, bir felsefeyi, bir inancı savunabilirler, bu çerçevede düşüncelerini örgütleyebilirler, kendi benzerleriyle dayanışma görüntüsü verebilirler, “mikro milliyetçilik” olarak tanımlanabilecek bir tutumu benimseyebilirler.
Suç değil, ayıp değil, günah değil...
Devlet kurumları içinde kemalist, sosyal demokrat, solcu, sağcı, orta yolcu müntesipler olabildiği gibi; bir cemaate, bir deneğe, bir vakfa, bir sivil toplum örgütüne yakınlık duyan ya da bu örgütlerle “taraftarlık” ilişkisi kuran müntesipler de olabilir ve olmalıdır...
Efendim neymiş?
Terör konusunda görüş ayrılıkları varmış... Cemaatin perspektifiyle, siyasi iktidarın perspektifi çatışıyormuş... Cemaat “Emniyet perspektifini”, siyasi iktidar da “MİT perspektifini” savunuyormuş.
KCK operasyonu, işte bu çatışmayı açığa çıkarmış...
Bu çatışma bu şekilde devam ederse imiş, “ya cemaat AK Parti’yi devletten sürermiş, ya da AK Parti cemaati devletten sürermiş...”
Cemaat zaten Fenerbahçe kulübünü de ele geçirmeye çalışıyormuş.
Bereket, parlamento şike cezalarında indirime gitmiş de, bu güzide köklü kurumumuz “böylece” kötü kişilerin eline düşmekten kurtulmuş.
Bunları “fikir” diye yazıyorlar, sağda solda konuşuyorlar.
Koca koca adamlar. Ve hiç utanmıyorlar...
Bir cemaat, bir futbol kulübünü niçin ele geçirmeye çalışır?
Ne olacak, ele geçirecek de?
Tribünlerde toplu ayin mi yaptıracak? Takım formasına cemaat reklamı mı alacak?
Bu nasıl bir cemaat ki, ele geçirmeye doymuyor? Ele geçirdikçe, ele geçiresi geliyor... Bu cemaat, Tuncay Özkan aleyhinde karar veren AİHM’i de ele geçirmiş olabilir mi?
Bunları iddia sahiplerine soracaksınız...
Peşinden ekleyeceksiniz: “Hangi argümanlarla ve neye istinat ederek cemaatin devlet içinde yapılandığını ve AK Parti’yi oralardan sürmeye hazırlandığını öne sürüyorsunuz?”
Bu iddialarını kanıtlayacaklar...
Emniyet perspektifi nedir, MİT perspektifi nedir? Çatışan bu perspektifler arasında cemaatin ve siyasi iktidarın yeri neresidir? Hangi taraf yerinden memnun değildir ve partnerinden ne istemektedir?
Bunu anlatacaklar...
Dedikoduyla, tevatürle, kulaktan dolma bilgilerle ve kim bilir hangi karanlık dehlizlerden uçurulmuş manipülatif haberlerle yazıya kalkışmayacaklar... Delikanlı olacaklar.
Evet kardeşim, bildiğiniz bir şey varsa anlatın...
Lafı ağzınızda gevelemeyin...
Kim kimi devletten sürmek istiyor?
Niçin?
Bilmek istiyoruz.
Bir tarafın galebe çalması daha çok tiraj, daha çok itibar, daha çok reklam mı demek?
Nedir?
|