Zaman gazetesinden Turan Alkan köşesinde; “Ankara’da okuyan bir üniversite öğrencisiyim. Geçen hafta memleketim Yozgat’a, dedemlerin yanına, köyüme gittim. Gördüm ki durum içler acısı” diye başlayan bir mektup yayımladı..
Devamını da okuyalım:
*
“Mart ayı gelmiş tarlaya gübre atılacak, gübrenin tonu 900 liraya çıkmış. 2 ton gübre 3 sene önce toplam 800 lira iken bu yıl 1800 lira. Bahar gelmiş, tarlanın sürülmesi gerek, 100 dönüm için 700 liralık mazot lazım. Diyelim kırdık-sardık bu meblağı karşıladık. 10 ay bekleyeceksiniz, ürün alınacak; elbette Allah bir âfet vermemiş ise. Köylü ürününü 5 yıl önceki fiyata ancak satabiliyor; kilo başına 30 ila 50 kuruş. Masrafı karşılamıyor. Son beş yıl içinde memura zam verildi, zengin daha da zenginleşiyor; gıda fiyatları neredeyse 5 yıl önceki seviyelerde ama esas emek sahibi çiftçi kışın aç geziyor. Geçen hafta bunlara şahit oldum ve ne acıdır ki hükümet yine de zenginlerden oy alamıyor. Fakir ahali ise hâlâ o saf düşüncesiyle desteğini esirgemiyor. Cebinde para olmasa, aç gezse de hâlâ desteğini sürdürüyor. Dediği şey şu, ‘başka lider yok; ne yapalım!’ Fakir, hâlâ fakir. Şimdi ben Ankara’ya gidince zengini, Yozgat’a gidip emeğinin karşılığını alamayan köylüleri görünce Rabbime ancak namazlarda içimi dökebiliyorum. Eğer gelir dağılımında bir adaletsizlik varsa, ‘Ya Rabbi, Tayyip Erdoğan’a bunun hesabını sor’ diye haykırıyorum. Elimden ancak bu geliyor.”
*
Bu isyan dolu satırları yazan kişinin ne yapmasını beklersiniz?
En azından ilk seçimde gidip muhalif bir partiye oy vermesini değil mi?
Yanıldınız..
Bakın mektubunu nasıl bitirmiş..
*
‘7 oyumuz var yine de Erdoğan’a vereceğiz, ama bizi yine hayal kırıklığına uğratırsa haram ederiz o 7 oyu..’
Dikkatinizi çekerim yine hayal kırıklığına uğratırsa demiş..
Aslında durumun değişeceğinden ümidi yok..
Ne yapacak o zaman?
‘Rabbime şikâyet ederim diyor, elimden ancak bu geliyor..’
*
Gelin bu durumu kısaca tahlil edelim..
Yoksulluk, karşı çıkmayı, değiştirmeyi değil, bizim gibi ülkelerde muhafazakârlaşmayı getiriyor..
Mutaassıplaşmayı.. Statükoyu..
Kendine bakıyor, çevresine bakıyor, kötü de olsa durumunu korumak istiyor.. Kömür, gıda yardımı gibi yan girdilerle hayatı biraz kolaylaşıyorsa mevcut durum ilelebet sürsün istiyor.. Bozacak, sarsacak en küçük riskten uzak duruyor..
Yoksulluğu sürdükçe daha muhafazakârlaşıyor, daha çok kaderci oluyor.. Dini kimliğini öne çıkarıyor.. Kendini bir alttakiyle kıyaslayarak ‘Yarabbi şükür’ tesellisi arıyor..
*
Geçen hafta ‘yoksul seçmen neden mutlu’ başlıklı bir yazı yazdım.. TÜİK verileriyle yukarıdaki mektup örtüşüyordu..
Devletin resmi araştırmasına göre; 100 kişiden 71’i sağlığım yerinde ya yeter demiş!.. Yoksulluğunu dert etmemiş..
Ne yapalım rızkımız buymuş diyerek yoksulluğunu kabullenmiş..
*
CHP’nin karşısında böyle düşünen dev bir kitle var..
Gördüğüm şu..
CHP, bu kitleyi ikna etmeden, o kitleyi muhafazakârlığın çekim alanından çıkarmadan, muhafazakâr iklimin getirdiği kadercilikten vazgeçirmeden iktidar olamaz..
Haberal hiçbirini yapamaz
Gazetede büyük haber, manşet..
Adli Tıp Kurumu; Prof. Dr. Mehmet Haberal için rapor vermiş..
Demiş ki; düz yolda saatte 6.4 km hızla yürüyebilir, kısa mesafe koşabilir, ev işi yapabilir, eşya taşıyabilir, golf, bowling, tenis oynayabilir, dans edebilir..
Ben de diyorum ki hiçbirini yapamaz..
İstese de yapamaz..
Çünkü Silivri’de tutuklu..
Gazete, ‘oynayabilir’ diye manşet atmış ama nasıl golf oynayacak ki.. Cezaevinde tenis kortu da yok..
*
Yarın öbür gün sağlığı kötüleşirse; bizi dinlemedi, yürümedi, koşmadı, tenis oynamadı, golfe gitmedi bu yüzden oldu derler mi?
Demezler..
|