HUKUKÇU ve TBMM eski Anayasa Komisyonu Başkanvekili Sühan Özkan’dan önceki gece ‘değerlendirmesini’ alıyoruz:
“Özel yetkili savcılık, MİT Müsteşarı’nı ‘şüpheli’ sıfatı ile ifadeye çağırdı. Müsteşar, cumhurbaşkanı ile haftalık olağan görüşmesi sonunda görev ve yetki itirazında bulunarak ifade vermeye gitmedi. Bunun üzerine savcılık, görevdeki MİT Başkanı için Ankara’ya müzekkere yazdı; diğerleri için yakalama kararı çıkardı. İşin peşini bırakmayacağı anlaşılıyor.
MİT kuruluş kanununun26’ncı maddesi ileri sürülerek, Başbakan’ın ‘olur’u olmadan özel yetkili savcılığın soruşturmaya devam edemeyeceğini iddia edenler var. Ceza Usul Yasası’na göre, özel yetkili savcılık, görev sırasında ve görevden dolayı işlenmiş olsa bile soruşturmaya değer bulduğu ithamlar hakkında doğrudan soruşturma yapabilir; ve bu suçlar ile ilgili olarak, sıfat ve memuriyet unvanına bakılmaksızın, özel yetkili mahkemeler de yargılama yetkisine sahiptir.
Anayasa madde 148’e son anayasa değişiklikleri ile ek fıkra eklendi ve genelkurmay başkanlarının, kuvvet komutanlarının ve jandarma genel komutanlarının Anayasa Mahkemesi’nde yargılanacağı halk oylaması ile kabul edildi. Eski Genelkurmay Başkanı’nın özel yetkili savcılık tarafından doğrudan soruşturulup, iddianamenin de kabul edilmesi ile özel yetkili yargılama başladı. İlker Başbuğ’un, avukatlarının anayasa değişikliğini ileri sürerek yaptıkları itiraz reddedildi, Anayasa hükmüne rağmen, özel yetkili mahkeme yargılama konusunda kendisini yetkili ve görevli kabul ederken, MİT Kuruluş Kanunu’nun 26’ncı maddesinin bir ‘kıymeti harbiyesi’ bulunmuyor. Görev suçu konusundaki itirazların geçerliliği yok. Kandil’le, İmralı arasında ‘posta güvercinliği’ yapma MİT’in görevleri arasında yazılı değil...
İtiraz kabul edilse, kanun önünde eşitlik ilkesi zedelenirdi.
Özel yetkili savcı, Ceza Usul Yasası’nda o madde hükümleri dururken, herkesin ifadesine başvurabilir. Başbakan da, cumhurbaşkanı da ceza kanunu tatbikatı bakımından ‘kamu görevlisi’ sayıldıkları için özel yetkili yargılama bakımından dokunulmazlıkları yok...
Söz konusu maddelerin değiştirileceği söyleniyor, özel yetkili savcı ve mahkemelerin görev ve yetki kapsamı daraltılırsa, Silivri yargılamalarının Anayasa Mahkemesi’ne taşınması sorunu ortaya çıkacak...
Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının ve onlarla iştirak halinde darbe suçu isnadı yapılan sanıkların yargılanmaları, son anayasa değişikliği gereği, yüksek görevli mahkeme sıfatı ile Anayasa Mahkemesi’nin görev alanına giriyor. Bu değişiklik sonucu bütün darbe davaları sil baştan yeni bir safhaya girer, esas şenlik o zaman başlar!”
Paşaları almak için kanunlar değiştirilirken, hukukla dalga geçilmez.
Gerçek hukuk olursa, yargı yolunu bulur.
Parayı verdiğime göre düdüğü de ben çalarım!
KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı’nca yerel yönetimlerin, derneklerin ve vakıfların projelerine yapılacak yardımlara ilişkin yönetmelik ‘Resmi Gazete’de önceki gün yayınlandı. Değişiklikle ‘özel tiyatrolar’, yönetmeliğin kapsamından çıkarıldı. Özel tiyatroların projelerine yapılacak yardımlar özel tiyatrolara münhasır bir yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar eski yönetemliğe göre değerlendirilecek....
Ama bunun altında neler yatıyor?
Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) İstanbul Temsilcisi Orhan Kurtuldu’nun ciddi endişeleri var. Şöyle diyor:
YÖNETMELİK DARBESİ
“Özel tiyatroları zapturapt altına alan, ‘özgür tiyatro’ yapmanın önünde özel engeller oluşturan, iktidarlara yandaş olmayı özendiren bir yönetmelik değişikliğini asla kabul edemeyiz. Parayı veren iktidar düdüğü de kendisi öttürmek istiyor. Devlet sanatı desteklemek zorundadır ama yönlendirmek ve karışmak zorunda değildir.
Özel yardımların kime, nasıl ve ne kadar dağıtılacağına bakanlık yetkilileri karar vermemelidir. Sanat alanlarının ilgili kuruluşları ve meslek birliklerinin görüşleri alınmadan bu iş adaletli ve hakkaniyetli yapılamaz. Daha doğrusu siyasi iktidarlarla sanatın arasında köprü olacak bir özerk Türkiye Sanat Kurumu’nun kurulması bir kere daha zorunlu hale gelmektedir.”
Doğalgaz fiyatlarında ‘ilginç’ oynamalar
BİR doğalgaz tüketicisi olarak, kış aylarında her ay 200 ila 250 TL’lik doğalgaz alıyorum. Aldığım doğalgaz faturalarını bugün (09.12.2012) incelediğimde, Maliye Bakanı’nın güncelleme (zam) yaptığı aydan sonra da bu zamların otomatik ve düzenli olarak her ay yapıldığını fatura üzerinde tespit ettim.
Şöyle ki:
19.09.2011: 200 TL’ye karşılık 305.910 metreküp gaz almışken, güncelleme ile birlikte, 04.12.2011’de (aynı bedel) bu miktar 260.037 metreküp gaza düştü.
İlginç olan, zammın bununla kalmayıp, her ay düzenli olarak devam etmiş olmasıdır.
Nitekim... 28.12.2011’de 200 TL’ye karşılık 260,037 metreküp gaz verildi. (Birim metreküp fiyatı: 0,76912 TL); 18.01.2011’de 250 TL’ye karşılık 319,032 metreküp gaz verildi. (Birim metreküp fiyatı: 0,78290 TL); 08.02.2012’de 200 TL’ye karşılık 252,760 metreküp gaz verildi. (Birim metreküp fiyatı: 0,79130 TL)
Görüldüğü gibi, her ay düzenli olarak birim fiyat artmakta, dolayısıyla alınan gaz miktarı düşmektedir.
Bu durumu, 0312-231 71 80 No’lu Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş.’den Erol bey ile görüştüğümde, bunun hava sıcaklığı ve basınçtan kaynaklandığını beyan etti ise de pek inandırıcı olmadığını, nedense söz konusu basınç ve hava sıcaklığının sürekli tüketici aleyhine olduğunu, geçmişte böyle bir şeyin olmadığını söylememe karşılık, dövizdeki artıştan da kaynaklandığı söyledi. Kendilerinin de Botaş’a bu şekilde ödemede bulunduklarını ifade etmiştir. Nevzat GÜLTEKİN
Mesaj tahtası
GEÇEN 15 Eylül’de “PKK- MİT görüşmelerinin ses kaydının basına sızdırılmasının ardından tüm gerçekler bir bir ortaya çıkmıştır. Nedir bu gerçekler?” diyen YP Genel Başkanı Sadettin Tantan’ın, bugünleri gören ‘Enformasyon ve bilgi savaşlarıyla Türk halkı tutsak alınmıştır’ başlıklı açıklamasını yurtpartisi.org.tr’de okuyabilirsiniz.
|