Avrupa Birliği Bakanımız Egemen Bağış, Davos toplantılarına katıldığı sırada “Türkler Ermeni soykırımı yapmamışlardır. İşte burada söylüyorum. Gelsin tutuklasınlar” demişti.
Davos İsviçre’de. Biz Fransa’nın çıkardığı “soykırımını inkâr edenlere ceza” yasası üzerinde duruyoruz, oysa İsviçre bunu yıllar önce çıkarmıştı.
İşte Egemen Bağış da, bu saçma sapan yasayı eleştirmek için Davos’ta kişisel bir eylem yaptı.
Zürih Devlet Savcısı Christine Braunschweig Egemen Bağış’la ilgili soruşturma başlatmış.
Uluslararası hukukun sağladığı diplomatik dokunulmazlık nedeniyle Bağış hakkında dava açılması çok zor olabilir.
Ama diplomatik dokunulmazlığın da bir sınırı var. Bağış’ın bakanlığı bırakması ve parlamenterliğinin de sona ermesi halinde dava açılır mı onu bilmiyorum.
Bu durumda Egemen Bağış’ın ifadesinin alınması gerekecektir. Yani Egemen Bağış, İsviçre AB üyesi olmasa da Shengen kapsamında olduğu için, AB üyesi herhangi bir ülkeye girdiği an İsviçre’de çıkarılmış “difüzyon” kararı nedeniyle gözaltına alınmak ve Zürih’e gönderilmek durumunda kalabilir.
Tabii ki herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinde, Türkiye’nin bir bakanını gözaltına almaya kalkmak olacak iş değildir ama, soruşturmanın bile çok ciddi diplomatik sorun yaratacağı da kesindir.
İşin özü şu ki, Batı demokrasisi ve hukuku çıkardığı bir yasayı asla deldirmemeye çalışır. Bu nedenle Türkiye ile bir diplomatik sorunu da göze alarak Bağış’a karşı bu tür bir eylem yapabilirler. Olay dünya kamuoyuna da yansıyacağı için lehte ve aleyhte sonuçları olabilir. Bu nedenle efelenmeye kalkmadan bunların gözden geçirilmesi ve durumun nasıl lehimize kullanılabileceğinin belirlenmesi gerekir.
Örneğin başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere, hükümetin diğer üyeleri, muhalefet liderleri Fransa ve İsviçre’de aynı “suçu(!)” işleyebilirler.
Dava açılmasını körükleyebilirler. Hatta kalkıp “sanık” olarak mahkemelere bile gidebilirler.
Ve “sanıklar” burada yapacakları savunma ile Türkiye’nin Ermeni meselesini en üst düzeyde ve bir mahkeme önünde dile getirme şansı bularak haklılığımızı dünya âleme gösterebilirler.
Bunu bir tür “hodri meydan” olarak düşünebilir ve bunun üzerinden politika geliştirebiliriz.
Tabii bu önerim hükümet kanadında ne kadar ilgi görür onu da bilemiyorum. Çünkü ilk tepkiler hiç de iç açıcı değil. Önce Bakan Bağış “Bir Türk bakanını tutuklayacak güç göremiyorum” dedi. Bu sözü İsviçre’nin umurunda bile olmaz, bizim kahve kültürüne alışkın kesimin hoşuna gider, okadar.
Örneğin Ömer Çelik “Bir Türk bakanına dava açmaya haddi yok İsviçre’nin” diyor. Buna haddi var mı yok mu tartışılır, siz dava açılırsa ne yapacağınızı söyleyin. İsviçreli hukukçular “haddimiz” açısından bakmazlar, bu tür söylemler “efelenmeye” çok prim veren Türk halkı için geçerlidir.
Bekir Bozdağ ise daha mantıklı konuştu. Soruşturmayı “saçma” buldu, fikir özgürlüğüne darbe olduğunu söyledi.
Öyle ya da böyle, Türkiye Ermeni soykırımı suçlamalarından kurtulmak için etkili bir yol bulmak zorunda. Bu dava aslında bir fırsat bile olabilir.
*****
Kürtçenin medeniyet dili olması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Kürtçeyi kastederek “Medeniyet dili mi?” diye sorması tartışmalara neden oldu.
Arınç bunu söylerken Kürtçe yazılmış bir edebiyat eseri, bir bilimsel makale olup olmadığını sorguluyor.
Benim dikkatimi çeken, Arınç’ın bu sözlerine yönelik garip tepkiler.
Çünkü nedense “medeniyet dili” kavramı tartışılmıyor da “Ne demek, Türkler Kürtlerden üstün mü” sorusu soruluyor. Sözlerden “ırkçı” bir sonuç çıkarılmak isteniyor.
Arınç’ın sözlerini hemen “ırkçılıkla” suçlamak kolay yoldur.
Oysa kavram üzerinden gidilerek Kürtçenin de bir medeniyet dili olup olmadığını söyleyebilmek önemlidir.
Burada aşağılık duygusuna kapılmanın âlemi yok. Madem Arınç böyle bir söz söyledi, eğer ciddiye alıyorsanız “vay ırkçı” demeyeceksiniz, Kürtçenin de bir medeniyet dili olduğunu kanıtlayacaksınız.
Oysa bizdeki tartışmalar “tersinden ırkçılık” boyutunda. Kürtçe ile Türkçeyi karşı karşıya getirip, Türkçe üzerinden bir Kürt ırkçlığı sergilenmek isteniyor.
Neden Türkçe ile kıyaslanıyor? İngilizceyle kıyaslansın. Ya da Fransızcayla, Rusçayla, İspanyolcayla.
“Medeniyet dili” dediğiniz zaman, bilim çevreleri bu dille yazılmış bilimsel makale, yazı, kitap, araştırma sayısına bakar.
Demek ki Kürtçeyi medeniyet dili olarak kabul edenler “ırkçılık yapmayın” demek yerine hemen kanıtlarını ortaya koymalıdırlar. Bu o kadar da zor değil ki. Yığarsınız Arınç’ın önüne bilimsel kitapları, araştırmaları, makaleleri, o da söylediklerinden utanır.
Bu kadar basit. Gerisi laf-ı güzaftır.
*****
Ergenekon’u sulandırmak
AKP ve yandaşları ve tabii ki yalakaları, demokrasiyi, fikir özgürlüğünü savunan aklı başında herkesi “Ergenekon’u sulandırmak, darbelere çanak tutmak” gibi abuk sabuk gerekçelerle suçluyorlar.
Şimdi sivil dikta demek, hapisteki gazetecilerin durumunu sorgulamak da buna eklendi.
Hepsini kabul edelim.
Türkiye sevdalılarının “Ergenekon’u sulandırdığını” söyleyelim.
Ama herhalde hiçbir şey Başbakan’ın en yakın adamlarından Bülent Gedikli’nin yaptığından daha fazla sulandırma sayılamaz.
Gedikli’ye göre Sarkozy de, Merkel de, Netanyahu da, Salman Rüşdi de, Paul Auster da, Selahattin Demirtaş da Ergenekon üyesi.
Sulandırmanın şahikası değil mi bu?
Yoksa AKP de gizli Ergenekoncu mu oldu ne?
*****
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), 6 bin 600 lira emekli maaşı alan 3 eski bakana, “Sosyal güvenceniz yok, kaymakamlıkta gelir testi yaptırmanız gerek” yazısı göndermiş. Eski bakanına bile böyle “bakan” bir devlet, vatandaşını güvencesiz bırakır mı hiç?! (Gani Yıldız)
*****
Bir öğrencinin feryadı
Kendi adıma hiç yorum yapmadan, Selçuk Üniversitesi öğrencisi Şahin’in mesajını sizlere iletmek istiyorum. Lütfen sizler de elinizi vicdanınıza koyun:
Adım Şahin. Ülkemizde Kürt sorunundan kaynaklı şiddetin en üst derecede olduğu dönemde çocukluk yıllarımı yaşadım hem de sorunun en derin hissedileceği bir yerde, Lice’de. Daha dünyayı yeni yeni anlamlandırmaya başladığım günlerde apoletli insanların evimizi yaktığına tanıklık ettim. Şiddetin kol gezdiği yıllarda ve yine şiddetle yoğrulmuş bir coğrafyada yaşamış olmama rağmen bir gün olsun şiddete meyletmedim. Siz de takdir edersiniz ki yaşadığımız şartlarda bunu başarmak büyük özveri gerektiriyor. 10 gün önce (bugün 20 oldu) Selçuk Üniversitesi tarafından okuldan atıldım. Okuldan atılmamın gerekçesi ise Adana 6. ağır ceza mahkemesi tarafından açılmış olan dava gösterildi. Dava Adana’da başladı ve savcılık beraatimi istedi. Demek istediğim şu ki: Selçuk Üniversitesi, savcılık dava açmış diye beni okuldan atıyor ama savcılık benim beraatimi istiyor... Allah aşkına siz söyleyin ben ne yapayım? Kararı ilk duyduğumda ‘ÜLKEM ÇILDIRMIŞ OLMALI’ dedim. Yıllarca emek verip üniversiteye yerleşiyorsun. 4 yıl boyunca iyi sayılacak bir dereceyle okulunu okuyorsun ama günün birinde okuldan atılıyorsun. Şimdi bütün samimiyetimle sizden tek bir şey istiyorum: BANA DAĞA ÇIKMAK DIŞINDA BİR YOL SÖYLEYİN
|