Her zaman söylerim “Allah korkusu olan” insan yanlış davranıştan, başkasının canını yakmaktan, başkasının parasına-puluna-namusuna el uzatmaktan, iftira atmaktan, mesleğini ve onurunu çıkar uğruna satmaktan, “yalan”ı “doğru” gibi yansıtmaktan çekinir, kısacası “dürüst olmayan” davranışlardan, kötülükten uzak durur. Ama her “dindar olduğunu” iddia eden kişi böyle midir, orası çok tartışma götürür doğrusu..
Bir zamanlar TV’lerde “en dindar benim” diyenlerin “çocuk tecavüzcüsü” çıktığını, kendini çevresinde “dindar, hatta din hocası” diye tanıtanların bundan yararlanarak kadınları tuzağa düşürdüğünü, “dindar yardım kuruluşuyuz, yoksullara yardım topluyoruz” diyen Deniz Feneri’nin (Türkiye’de olamasa da) Avrupa’da “son yılların en büyük bağış soygununu” yapmaktan mahkum olduğunu, sadece birkaç örneği düşünerek bile “dindar”lıkla “dürüstlüğün” ve “Allah korkusu”nun mutlaka birlikte gelmediğini, daha doğrusu her “dindarım” diyenin “dindar” olamayacağını anlamak mümkün..
BASKI ALTINDA İNANÇ OLMAZ!
Bu nedenle ben gerçekten iyi ve dürüst, yardımsever ve çalışkan insanların “çok dindar” olmasalar da, bu özelliklere sahip olmadığı halde sadece din gereği olan ibadetleri yaptığı için “pek dindar” olduğunu iddia edenlerden daha makbul olduklarına ve “Cennet’te yer bulacaklarına” inanırım. Bu benim görüşüm tabii, siz farklı düşünebilirsiniz.
Şimdi gelelim önce Başbakan Erdoğan’ın, sonra da VATAN’a verdiği röportajda Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın “Biz dindar, muhafazakar bir gençlik isteriz” sözlerine.. Demokratik rejime sahip, insanların din ve inanışlarının tamamen kendine ait ve “baskıdan uzak” olması gereken ülkelerde böyle bir söz hiçbir iktidar tarafından söylenmez, söylenmemelidir. Bunun nedenlerini ben de, Başbakan’ın konuşmasının arkasından son iki gün içinde başkaları da açıkladı. Bekir Bozdağ’ın aynı görüşü, sanki Erdoğan yeterince anlatamamış gibi tekrarlaması bence “açıkladıkça batıyor” durumu yarattı.
ÖNCE ‘İNSAN’..
Diyor ki; “Onun bunun hakkına el uzatan, meşru gören bir gençlik mi daha iyi, yoksa başkasının malına el uzatmanın hem hukuk, hem inanç anlamında haram olduğunu bilen gençlik mi daha iyi? Ya da uyuşturucu kullanan gençlik mi, kullanmayan gençlik mi daha iyi?”. Doğru cevap; “İnsan olan, iyi insan olma erdemi konusunda yeterince bilgilendirilmiş gençlik” olacak.. Bu da yukarda anlattığım gibi “din eğitimi alan herkes”te olamıyor maalesef..
Öte yanda bırakın bu görevin hükümetlere, devlete ait olmadığını, “her dinden vatandaşı olan” laik-demokratik ülkede hükümetler tek bir dinin “çoğunluğun dininin (hatta tek bir mezhebin) muhafazakarı”nı yetiştirmeye kalkarsa sonunda Endonezya’da olduğu gibi “tek mezhep egemenliğinde” bir ülke çıkmaz mı ortaya?
Çünkü devlet bu konuya el attı mı, sadece yetiştirmekle kalmıyor, yetiştirdiği kitleyi, kayırmaya, her konuda “öncelik” sunmaya da başlıyor. Endonezya’da örneğin “istihdam”dan başlayarak her konuda böyle olduğu, “kiralık evler”de bile “Sünniler”e öncelik tanındığı röportajlarla anlatıldı. Böyle bir durumda “demokrasi”den, her vatandaşa “eşit haklar”dan söz edilebilir mi?
ARAP BAHARI VE TÜRKİYE!
Bozdağ “Arap Baharı Türkiye gibi olmak istiyor” demiş. Ama Arapların özendiği Türkiye’nin “laik, yani her din ve inanca eşit mesafede duran devlet” yapısı sayesinde din kavgalarından, karışıklıklardan, diktatörlerden uzak kalmış Türkiye’ye özendiğini söylememiş. Bunu Arap gazeteciler bile açıkladılar, “Bizde de Türkiye gibi laiklik olsaydı, bunları yaşamazdık” dediler ki zaten bu açıkça ortadadır.
O nedenle, devletler, hükümetler genç ya da yaşlı, vatandaşların dinine, muhafazakarlığına karışamazlar. Bekir Bozdağ “Şu anda okullarda din dersi olmadığını” söylüyor. Bizim dönemimizde vardı ve çok yararlandık. Yine koysunlar din dersini, isteyen Müslüman öğrenciler “seçmeli ders” olarak alsın. Yapılacak şey budur, gerisini aileler halleder, isteyen çocuğunu imam hatip okuluna gönderebilir. Ama tabii mesele bu konuşmalarla “biz muhafazakar-demokrat partiyiz” reklamı ise, bu tartışmalar siyasi amaçla yapılıyorsa o başka!
*****
Göz sorunları varsa..
Birden fazla hayvan besleyenler bilir, hayvanların gözleri kolayca enfeksiyon kapabiliyor, katarakt gibi kapanabiliyor ve ayrıca didişirken tabiri caizse birbirlerinin gözünü oyabiliyorlar.
Bu gibi durumlarda göz operasyonunda yeterince uzman doktor arıyorsunuz. Ben Doç. Dr Murat Şaroğlu’nun adını birkaç veterinerden “süper bir doktordur” diye duyduktan sonra gitmeye başlamıştım ve her seferinde “göz kurtarıldı”. Şaroğlu, İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nin göz doktoruydu, geçen Pazar Üsküdar-Koşuyolu’nda “Veteriner Göz Merkezi” adıyla kendi kliniğini açtı. Birden fazla hayvanın çok ciddi (kornea yırtılması gibi) göz sorunlarının tedavisiyle ilgili kendi deneyimlerimle size de önerebilirim.
(Gitmek isteyenler için telefon;
0216 651 0069
|