Başbakan, salı günü AKP grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Dindar bir gençlik yetiştireceğiz!” biçimindeki sözlerine Kılıçdaroğlu’nun “Başbakanın din ayrımcılığı yaptığı”na dair eleştirisine verdiği yanıtta, iddiasını daha da derinleştirdi. Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda Kılıçdaroğlu’nun eleştirisine yanıt veren Başbakan Erdoğan; “Benim dünkü konuşmamda ‘Türkiye’yi dindarlar, dinsizler’ diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, ... ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun?” dedi. Bu açıklamanın ertesi günü bu sözler, Mecliste de sert tartışmalara yol açtı.
Elbette ki, Erdoğan “dindarlar, dinsizler” diye açıkça bir ayrım yapmadı ama önceki nesillerin dindar olmadığını varsayarak, bundan sonra dindar nesiller yetiştireceklerini söyleyerek, böyle bir ayrımı da yapmış oldu.
Bu sözleri sıradan bir vatandaş, bir din görevlisi, herhangi bir parti yöneticisi söyleyebilir ve bu da “ifade özgürlüğü” kapsamına girebilir. Ama bunu, yani “Dindar bir gençlik yetiştireceğiz” ifadesini bir başbakan söylerse; bunun anlamı tamamen farklı olur. Çünkü hele de bunu söyleyen başbakan, laik bir ülkenin başbakanıysa laisizmin en temel ilkesine; devletin (elbette hükümetin de) tüm dinler, mezhepler, hatta hiçbir dine inanmayanlar (ateistler) karşısında da aynı mesafede durması ilkesini açıkça çiğnemiş olur. Ki, Başbakan Erdoğan, “ateist” nitelemesini bir suçlama, bir hakaret, bir küfür olarak, sanki ateistliği suç, büyük bir ayıpmış gibi, sevmediği, toplum karşısında küçük düşürmek, karalamak istediği kişilere, çevrelere karşı kullanmaktadır. Nitekim Kılıçdaroğlu’ya yanıt verirken de “Ne yani dindar değil de ateist nesiller yetiştireceğiz mi demeliydim” diye ateistleri kötü, toplum dışı olarak göstermek istemektedir.
Dahası Başbakan yeni nesillere dini öğreteceğiz derken; dini, inanmayı, sosyolojik bir olgu, bir ders olarak öğretmekten söz etmiyor; “dindar gençlik yetiştirmek”ten, yani İslami kuralları öğretmekten de öte onları uygulayan, dini bir hayat tarzı, bir kılavuz olarak alan “dindar nesiller” yetiştirmekten söz ediyor ki; bu açıkça ideolojik bir tutumdur.
Burada “dindar nesiller yetiştirme” ifadesi, sadece İslam’ı öğretmek için genel bir tutuma, dini akitleri öğrenip bunları kendince uygulamaya çalışmaya karşılık da gelmez; bütün bir nesle, İslamın Sünni yorumunu öğretmek ve ona göre yaşamayı da bir hayat tarzı olarak dayatmayı içerir. Çünkü “dindarlık”, öğretilen bir durum, nesiller yetiştirme amaçlı bir siyasi amaçla birleşince o artık “dindar militan bir gençlik yetiştirme”ye dönüşür. Bunun gereği ise; kendi dışındaki inançları dışlamak, onlara karşı savaşı da meşru ve gerekli görmektir!
Başbakan, “Ben böyle bir şey söylemedim, Sadece dinini bilen nesiller yetiştireceğiz dedim” diyebilir. Ama eğer söylediğinin anlamını bilerek konuşuyorsa (ki öyledir) söylediğinin anlamı, dini bilenden öte “dindar” bir gençliktir. Yoksa “sofu” birisi de, bir inancı olan ama dinsel akitlere uymayan (“dindar” olmayan) ya da hiçbir inancı olmayan birisi de dini bilebilir; ama “dindar” olmaz.
Dahası “dindar gençlik yetiştirme” ilanı, Türkiye’nin “yeni Osmanlıcılık” adı altında yürütülen ve Türkiye’yi ABD’nin bölge stratejisine bağlayan dış politikası ve içerde de ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununu bile din adamlarını göreve çağırarak, çözmeye çalışan yönelimle birleşince, “dindar bir nesil yetiştirme”, bir inanç sorunu olmayı çok aşmaktadır. Tersine bu tutum, “siyasi bir amaca”, AKP’ye militan olacak yeni gençlik nesilleri yetiştirmeye dönüşmektedir. Hele de bölgede ABD’nin yeni stratejisi olarak biçimlenen Sünni-Şii çatışması üstünden bölgede yeni bir saflaşma girişimi yapılmak istenmesi dikkate alındığında Erdoğan’ın açıklaması bölgede ABD stratejisine bağlanmanın, “bölgesel güç”, “model ülke” olmanın ifadesi de olmaktadır.
Üstelik Başbakan bunu devletin imkanlarını kullanarak, Milli Eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığını ve öteki devlet kurumlarını ve onların imkanlarını “dindar bir nesil yetiştirmeye” yönelterek bunu yapacaklarını söylemektedir! Daha doğrusu açıklaması bu anlama gelmektedir. Yoksa “AKP, dindar bir nesil yetiştirecek” dese, “AKP anayasa suçu işliyor” diye dava açacak yüreği yeten savcılar dışında bu bir ilericilik gericilik, din istismarcılığı tartışmasına yol açardı o kadar!
Başbakan çıtayı “dindar nesiller yetiştirme”ye koyunca;
- Peki farklı din ve mezheplerden gençler, bu dindar nesiller yetiştirme programına nasıl alınacaktır?
- Ya ülkenin nüfusunun bir bölümü böyle bir programı kabul etmezse ne olacaktır; bu kesimler nasıl hizaya getirilecektir?
Bu kadar kararlı olduğuna göre Başbakan, bu sorulara da yanıt vermek durumundadır.
|