‘İslamcı Yazar’ tanımı bana ait değil, okuduğum haberde böyle geçiyordu, zira ben aşağıdaki sözleri söyleyecek kadar demokrat düşünen, “din” konusunda saplantıya kapılmadan ve popülizme kaçmadan, inanç istismarı yapmadan gerçekleri gören ve yansıtan birine “kökten dinci, takıntılı, din devleti taraftarı” gibi anlamlar içeren “İslamcı” tanımını kullanmam.
Yazar İhsan Eliaçık Habertürk’te Balçiçek Pamir’in programında Başbakan Erdoğan’ın “Dindar bir gençlik yetiştirmek istiyoruz” sözüyle ilgili şöyle konuşmuş; “Senin gö-revin inançlı nesil yetiştirmek değil, özgürlüklerin önünü açmak. Nesil yetiştirecek olanlar ailelerdir. İnsanları dönüştürmek iktidarın görevi değildir. Bu toplumda Müslüman var, Hristiyan var. Dindar demek inancını ve hayatını ona göre yaşayan kişi demektir. Erdoğan’ın sözlerini totaliter buluyorum (...) Bizim 28 Şubat’ta yaşadıklarımızı şimdi ulusalcılar ve BDP’liler yaşıyor. Hükümete söylüyorum, gidişatınız gidişat değil. Tepetaklak gideceksiniz”..
DİNDAR AYIRIMI KUR’AN’A AYKIRI
Burada benim değinmek istediğim bölüm “dindar gençlik yetiştirme” sözüyle ilgili yorum kısmı çünkü dün benim yazımda da hemen hemen aynı cümleler vardı. “Dindar genç yetiştirmenin ‘ailelere’, dindar olmanın ‘kişinin kendisine’ ait bir konu olduğunu, bunu ‘ülkeyi, devleti yönetenler söylediği anda’ ortaya kesinkes bir laiklik tartışması çıkacağını, öte yanda ‘imam hatipli olmayanların dindar olmadığı’ anlamı çıkacak sözlerin de kabul edilemeyeceğini” yazmıştım.
‘Laiklik tartışması çıkar’ vurgusuyla ben de “her dinden vatandaşı olan bir devletin, laik yani ‘herkesin inancında özgür olduğu, din baskılarının olamayacağı’ bir devletin tek dinden dindar vatandaş yetiştirme görevi üstlenemeyeceğini” anlatmaktaydım. Kaldı ki Yaşar Nuri Öztürk’ün açıkladığı gibi “laiklik” Kur’an’da da mevcut. Allah, Hz Peygamber’e bile “Sen ancak dini tebliğ etmekle görevlisin, kullarımın inancı hakkında kararı ben veririm” dediğine göre (buyurun, herkesi inancında özgür bırakıyor) birileri çıkıp “Biz daha dindarız, dindar bir gençlik yetiştireceğiz, siz dindar yetişsin istemiyorsunuz” benzeri sözler ettiğinde bu Kur’an’a aykırı değil midir, şirk koşmak sayılmaz mı?
CHP’NİN HAKLI TEPKİSİ
İhsan Eliaçık da “Bu toplumda Müslüman var, Hristiyan var” dediğinde laikliğe vurgu yapmış oluyor ve gerçekten de laikliği bu şekilde tırtıklamaya başladığınız anda önce toplum “çoğunluğun dini” üzerinden ayrıştırılmaya, sonra diğer din ve inançlar hızla dışlanmaya, dinle ilgili baskılar arka arkaya (ve ‘yeni projeler, buluşlar’ havasında) gelmeye başlar, sonu da birçok ülkede görüldüğü gibi hüsran olur. Demokrasiyi de tam “rüyamızda” görürüz artık.
CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan da bir basın toplantısı ile; “iki CHP’li milletvekilinin” İHL’lerle ilgili yasanın iptali için Danıştay’a başvurması üzerine Başbakan’ın tüm partiye mal ederek kendilerine söylediği “Dindar bir nesil yetişsin istemiyorlar” sözüne cevap vermiş. Haklı olarak “toplumun ayrıştırıldığını” iddia ediyor, “sizde dindarlık ölçen bir cihaz mı var” diye soruyor.
Dikkatle düşündüğünüzde seçim propagandalarında da çok yapıldı, “din ve mezhep” üzerinden siyaset ve üstelik bunu hep “tribünlere oynayarak, şikayet ederek yapma” hızla sürüyor. Böyle giderse gelecek seçimlerde neler görecek, neler duyacağız kim bilir. Ama “İslamcı” diye anılan yazarların da artık “totaliter baskılarda görülecek söylemlere” ve “dinin siyasi istismarına” karşı çıkmaları ümit verici bir gelişme bence!
*****
12 yaşında çocuğa tecavüz davası neden uzuyor?
Antalya’da 12 yaşındayken öz babası tarafından dedesi yaşında bir adama satılan ve yıllarca bu insafsız yaratığın tecavüzüne uğrayan kız babasının evinde bulunmuş ve Aile Bakanlığı’na bağlı uzmanlar da o evin kapısını ilk kez çalmış. O 6 yıl zarfında çocuk devlet korumasına alınsaydı, hayatının 6 yılı bir acımasız mahlukun “tecavüz işkencesi”yle geçmeyecekti.
Düşünün, mağdur çocuk olayı öğretmenine ağlayarak 6 yıl önce anlatıyor. Öğretmen okul yönetimine haber veriyor (aslında direkt olarak suç duyurusu yapması daha iyi olurmuş), okul aileyle konuşuyor, anne “kızım yalan söylüyor” deyince olayın peşini bırakıyorlar. Şimdi de öğretmeni “E.Y’ye çok yazık oldu” diyor. Dava nasıl ve kim tarafından açılmış anlayamadım ama 6 yıl önce açılan böyle “herşey ortada” bir dava ve üstelik bir çocuğun hayatı söz konusu iken, otel köşelerinde bir tecavüzcünün elinde kalmışken nasıl bugüne kadar uzar?
BAKANLIĞIN İŞİ NE?
Nedir bulamadıkları, anlayamadıkları? O otel kimliklere bakmadan çocuğu nasıl kazık gibi bir adamla aynı odaya koyar? Neden bunun sorumlusu ve kızın babası, “yalan söylediğini” bildiren anası “dava açılır açılmaz” tutuklanmaz? Kadın ve Aile Bakanlığı bu davaları da yakından izleyip çocukları hemen korumaya almazsa ne iş yapar? Okul neden hemen Bakanlığa haber vermez, kadın örgütlerini ayağa kaldırmaz?
O babaya, anneye, otel görevlisine tutuklama istemeyen, dava açıldığı halde çocuğa koruma sağlamayan savcı, aynı şekilde çocuğun korunması için gerekli yerlere haber vermeyen okul yönetimi, hepsi suçludur.
E.Y. bu feci olayı yaşamakla kalmadı, hayatının bundan sonrası da karartılmış oldu. Bakan Şahin “şikayet olması halinde inceleme başlatılacağını” söylemiş, bu dava “devletin koruyamadığı çocuklar” la ilgilidir ve “kamu davası” sayılarak derhal gereken yapılmalıdır. Düşünsünler bakalım, hangi medeni ülkede bu rezaletler, 12 yaşında, hatta 5 yaşında çocuklara tecavüz eden ve buna yataklık eden alçaklar böyle özgürce dolaşıyor?
Bu yargı, imzasız mektuplara bakıp insanları yıllarca tutuklayabiliyor da “çocuk tecavüzcüleri” ne ve uluslar arası hırsızlara karşı neden bu kadar alicenap? Onlarca yıldır “kadına şiddet” önlensin diye uğraşırken “çocuğa şiddet-vahşet, ensest” diğerini geçti, bu rezalete daha ne kadar susacağız?
|