The Economist ve Newsweek dünya ülkelerinde özellikle aydınlar tarafından en çok okunan dergiler.. Her ikisi de Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması konusunda benzer yorumlar yaptılar ama ilginç bir benzerlik daha var; bu yorumlarda “bağımsız yargının kararı” olmasından hiç söz edilmiyor. Tam aksine sanki karar “sadece Hükümete aitmiş gibi” o muhatap alınıyor.
ORDUYLA YER DEĞİŞTİRME..
The Economist iki gün önce eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman’ın bu konudaki yorumuna yer vermişti ve “Başbuğ’a terörist denmesi” eleştiriliyor, buna inanmanın “saflık” olacağı belirtiliyordu. “Erdoğan’ın otoriter tarzının ‘onun hükümetinin orduyla yer değiştirdiği’ iddialarını ortaya çıkardığı”, yaklaşık 500 öğrencinin “terörizm” suçlamalarıyla hapiste olduğu, oysa bu öğrencilerin aslında “parasız eğitim istedikleri için” tutuklandığı, 97 gazetecinin de “birçoğu absürd iddialarla” tutuklu olduğu anlatılmaktaydı.
Ve sonuç olarak “Türkiye’nin ‘basın özgürlüğünün korunmasına ve hukuk kurallarına uyulmasına devam edip etmeyeceği” konusunda ciddi soruların ortaya çıktığı vurgulanıyordu.
KAVGADA DRAMATİK BİR TIRMANMA..
Newsweek ise Türkiye analizinde “Başbuğ’un tutuklanmasının ‘sivil hükümet ile ordu arasındaki kavga’da dramatik bir tırmanma” olduğunu, Başbuğ hakkındaki suçlamaların özünün “zayıf göründüğünü” yazmış ve “Erdoğan Türkiye’yi ‘daha demokratik’ hale getirdiğini iddia etse de şimdi eski düşmanlarının otoriter taktiklerini onlara karşı kullanıyor” iddiasına yer vermişti.
Görüldüğü gibi her ikisinde de yorumlar ve vurgular “Başbuğ’un tutuklanması kararı Başbakan Erdoğan ile Hükümet tarafından verilmiş” gibi.. Oysa kararı “özel yetkili mahkeme” verdi, normal olarak “yargının bağımsız olması gerektiğini” iyi bilen, demokratik ülkelere ait basının yorumları böyle olmamalı..
YARGIDAN SÖZ EDEN YOK
Ama işte yıllardır tutarsız ve çoğu çürütülen iddialarla (arada polisin ‘sehven’ yaptığı ilaveleri unutmayalım) sürdürülen, yüzlerce insanın “suçunu bilmeden”, gazetecilerin ise yazdıklarından dolayı tutuklanıp hücrelerde unutulduğu (bazı tutukluların orada öldüğü) bir soruşturma, öğrencilerin ve sonunda bir Genelkurmay Başkanı’nın bile “terörist” suçlamasıyla hapse atılması “özgür yorum yapabilen” yabancı basına “yargı kendi kendine bu kadarını yapamaz, olayın arkasında Hükümet var” duygusu, yargının bağımsız olmadığı duygusu veriyor. Bu nedenle de kararın Hükümet’e ait olduğu vurgulanıyor.
Hükümet’in “eleştirdiği orduyla yer değiştirdiği” yorumları, Türkiye’nin “basın özgürlüğü ve hukuk kurallarına uymaya” devam edip etmemesi konusundaki endişeleri dikkat çekici..
ACI BİR DURUM!
İki derginin de yorumlarını okurken beni en çok üzen Türkiye’de ordu ile Hükümet’in “düşman” olduğu, aralarında bitmez bir kavga olduğu ve bunun “Başbuğ’un tutuklanmasına kadar gittiği”nin anlatılması.. Zaten terör haberleri kesilmeyen ülkemizin kendi içinde de hala Ortadoğu ülkeleri gibi karmakarışık, güç kavgalarıyla, antidemokratik baskılarla, haksızlıklarla dikkat çeken bir ülke halinde olması gerçekten acı bir durum. Sonsuza kadar “demokrasi ve insan hakları”nı mı arayacağız bilmiyorum ki!
*****
Bu canileri idam edin!
Bir yanda “telefonda şunu söyledin, kitabında bunu yazdın” diye yıllarca mahkum hayatı yaşatılanlar, diğer yanda “iyi halden ötürü” diyerek cezası hafifletilen katiller, tecavüzcüler.
Aralarında 5 yaşında çocuklara bile acımayan caniler bile var, “iyi hal”lerine bakılıyordur şüphesiz. Midem bulanıyor, yapabilsem suratlarına kusacağım, verebilsem ben vereceğim cezalarını! Cumartesi haberdi; Nevşehir’in Ürgüp Boyalı Köyü’nde 5 yaşındaki yeğenine, hem de “annesi intihar ettiği, babası cezaevinde olduğu için bakacak kimsesi olmayan, kendilerine sığınmış olan” yeğenine tecavüz eden 25 yaşındaki cani dayı.
10 YAŞINDA ÇOCUĞU İĞFAL..
Tecavüz yetmemiş, o zavallı bebeğin yaşadığı felaket yetmemiş, bir de anasıyla beraber (anlaşılmasın diye) çocuğun cinsel organını maşa ile dağlamışlar, merdivenden iterek öldürmeye çalışmışlar. Şimdi çocuk hastanede, vücudunda diş ve yanık izleri de varmış, o sefil yaratıklar da cezaevinde..
Bir başka olay; Bolu Mudurnu’da yine 25 yaşında bir vahşi 11 yaşındaki çocuğu hamile bırakmış. Üstelik çocukla “beraber yaşadığı” da ortaya çıkmış. Sağlık Bakanlığı’nın soruşturma başlattığı bildiriliyor. Tiyatro sanatçısı Berna Laçin “Neden 10 yaşında kızı iğfal etmekten işlem yapılmıyor, imam nikahı yasal olmadığına göre soruşturma açılmazsa suç duyurusunda bulunacağım” demiş.
BAKANLIĞIN YERİNE!
Bravo Berna Laçin’e, Adalet Bakanlığı’nın, Kadın ve Aile Bakanlığı’nın yapması gerekeni o yapmış. Peki şimdi sormayacak mıyız “Kadın örgütleri nerede, Kadın Bakanı neden bu olaylarda sesini çıkarmıyor” diye.. “Bu çocuklar derhal devlet korumasına alındı mı, psikolojik tedavi ve bakımları sağlanacak mı, ömür boyu korunacaklar mı” diye.. (Umarım korundukları yerlerde erkek çalışanlar yoktur, güvenlikleri yeterince sağlanıyordur, zira oralardaki olayları da duyduk.)
İşte bu nedenlerle, bırakın kadını, küçücük çocuklara tecavüz edilen ve hala “en ağır cezaların, hadım cezasının konuşulmadığı” ülkede ben ne Kadınlar Günü kutlamak ne de kadın toplantılarında çaylı sohbetler, konuşmalar yapmak istiyorum. Diğer ülkelere bunları duyuracağım toplantılar hariç, benim için bitmiştir.
Konuşup duranlarla da, verilen sözler-vaatlerle de alay ediyorum bilmiş olsunlar. Eğer adalet varsa 5 yaşındaki çocuğa tecavüz ve işkence edenlerin, 11 yaşındaki çocuğu hamile bırakanların, daha önce aynı yaştaki çocuklara tecavüz edenlerin (ve serbest bırakılanların) cezası idamdır aslında. Madem ki idam yok, o zaman hadım edip ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum etsinler.
Yoksa bunları yapmaları için Adalet Sarayı önünde kendimizi yakmamız mı gerekiyor? Duyunca bu geçiyor içimden inanın!
|