Turgut Özal seçim mevzuatını istediği gibi değiştirdi; kendisinden önce fiilen kurulmuş bulunan lider oligarşisini kurumlaştırdı.
Önümüzdeki çarşamba günü, YSK siyasi partilerden, ‘hangi seçim çevrelerinde hangi usul ve esaslarla aday tespiti yapacaklarını Yüksek Seçim Kurulu’na bildirmelerini’ isteyecek.
Yasal aday belirleme
Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) değişik 37’nci maddesine göre siyasi partiler, ‘adayların tespitini serbest, eşit, gizli oy, açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçıyla yapabilir’. Bu hükümdeki ‘serbest, eşit, gizli oy, …’ ibaresi tamamen kandırmacadır.
1980 darbesinden sonra askerlerin hazırladığı SPK’nın ilk metninde aday belirleme kuralı, “siyasi partiler adaylarının listesi ve bunların listedeki sırası, o seçim çevresinde o siyasi parti üye kayıt defterine göre düzenlenen parti seçmen listesindeki bütün üyelerin ilçe seçim kurullarının yönetiminde serbestçe oy kullanacakları bir önseçimle” tespit edilir biçimindeydi. 1965 yılında çıkan kanundaki madde metni, 1983 metninin doğru Türkçeyle yazılmış biçimidir.
Yasanın sonraki maddesiyle bu kurala, “her ilden çıkacak milletvekili sayısının yüzde beşini aşmamak üzere merkez adayı” gösterilebileceği hükmü eklendi. ‘Yüzde beş’ oranının, 10’dan çok milletvekili çıkaran iller için bir anlamı vardı. O günkü yasaya göre, 1987 seçiminde merkez kontenjanı konulabilecek iller ve çıkaracağı milletvekili sayısı, Adana 14, Ankara 26, Bursa 11, İstanbul 45, İzmir 19, Konya 14’tü ve bu altı ilde merkez kontenjanının toplamı en çok 7 olabilirdi.
Geçici hükümle adayları belirlenen 1983 geçtiğinde, ‘her ilde önseçim yapılması’ kuralının parti yönetiminin elini kolunu bağladığı anlaşıldı; kuralın değişmesi gerekiyordu; 1987 seçiminden önce kural değiştirilmeliydi! ‘CHP devamına’ dönüşme sancıları içindeki Halkçı Parti, siyasi hayatın demokrasi dışına çıkıp çıkmadığını anlayacak durumda değildi. Turgut Özal 1986 ve 1987 yıllarında, 3270, 3370, 3377 sayılı kanunlarla seçim mevzuatını istediği gibi değiştirdi. Partilerin lidere bağlı örgütlenmesinin yolu açıldı; artık partiler kurumsal olarak lider oligarşisine geçebilirdi.
1987 seçimleri gelmeden bugün şikâyet ettiğimiz siyasi hayat düzeni, hukuken de kurulmuş oldu! Mamafih, 1969 sonrasında Demirel ve Ecevit de parti içi ilişkilerdeki fiili uygulamalarıyla, parti içindeki demokrasi karşıtı yolda epeyce mesafe almışlardı. Burada sırası gelmişken bir kez daha yazayım; 1950’den 1969’a kadar, parti içi demokrasi, zihniyetteki sınırlamalar hariç, lider uygulamaları bakımından bugünden daha ileriydi.
Bugün önseçim yapılabilir mi?
Gelelim bugüne: Parti liderleri, önseçim yapmalarına karşı birçok neden sayabilirler. Bunlardan ilki, üye yazımları -kendi eserleri- güvenilmez bir sistemdir. Başka bir neden, üyelerin ‘parti üyesi’ bulup kaydetmek yerine, ‘kongrede oy verecek seçmen’ olarak yazılmasıdır. Önemli bir diğer neden de parti tüzüğünün ve ilişkilerinin, insan kaynaklarının yenilenmesi araçlarıyla donatılmamış olmasıdır. Sağlıksız siyasal yapımızdan bugün şikâyetçi olanların önemli çoğunluğu, son 40 yılda değişik gerekçeler yazarak sistemi bu hale getirmiş olanlar ya da destekçileridir. Yapının bozulmasının eski ve yeni ortaklarının yazdıklarından ve konuşmalarından yaptıklarının sonuçlarını görememiş oldukları kolayca anlaşılıyor.
Bütün bunları, seçim mevzuatımızın yeniden yazılması gereğine işaret etmek için yazdım.
Sorunun özü, parti içi demokrasidir
Çarşamba günü YSK’dan “Adaylarınızı nasıl belirleyeceksiniz?” yazısını alanlar, gerçekte ‘önseçim dışında’ yolları söyleyecekler; aday listesini genel başkanlar hazırlamış olacaktır. Kazanacak adayların bilindiği veya milletvekili çıkarılamayacak illerde belki önseçim yapacaklarını bildireceklerdir.
Bütün adayların hâkimler denetiminde önseçimle belirlenmesi bir uç olduğu gibi, lider isteğiyle belirlenmesi de diğer uçtur. Adaylık ve milletvekili seçimi, siyasal partilerin işlevlerinin tamamı değil, bir parçasıdır.
Siyasal hayatın bütünü demokratik kurallar içinde düzenlendiği zaman, yasama erkinin üzerindeki vesayet kalkacak, yönetim ilkelerini umursamayan kişiler parti liderliğini koruyamayacaktır. Parti içi demokrasinin ufak bir sonucu daha olacaktır: Seçim öncesinde bugünkü gibi, ‘Adaylar bir sorun çıkarır mı?’ diye meraklanmayacağız!
|