Önce BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Genelkurmay Başkanı hakkında konuştu ve ağzına geleni söyledi. Onun “Kürtçe eğitimi uygun görmüyorum” sözünü verdiği ve “Ha bir onbaşı, ha Genelkurmay Başkanı, bizim için hiç farkı yok. Zerre kadar kıymetin, değerin yok” gibi ifadelerin bulunduğu cevap tam bir hakaret niteliğindeydi. Bunu duyanlar ister istemez o dakika “Tamam işte TSK’nın, Genelkurmay’ın onuru bu kadar yerlerde süründürülürse olacağı budur. Zaten uzun süredir ortam müsait hale geldiği için keyfi isteyen gazeteler TSK’ya hakareti manşetinden yapıyor, BDP’liler düşman muamelesi yapıyordu, şimdi alenen hakarette tereddüt etmezler” diye düşündü.
Sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç konuştu.. Onlar da Demirtaş’ın sözlerini duyunca “çoğunluk” ile aynı şeyi düşünmüş olmalılar ki; “Genelkurmay Başkanlığı makamı TSK içinde de, Türkiye bürokrasisi içinde de çok önemli bir makamdır. TSK’da görev yapmış bir sayın komutanın şu veya bu iddia ile tutuklanmış olmasından sadece üzüntü duyulur. Genelkurmay başkanları da hata yapabilir, bize düşen görev bunu bireysel görmektir. Bu makamın yıpratılmaması, özellikle Genelkurmay Başkanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibar ve gücüne gölge düşmemesi lazım” dedi.
‘EN GÜVENİLEN KURUM’ İKEN, ŞİMDİ?
Evet, Bülent Arınç’ın ve Hükümet’in Genelkurmay başkanı Özel’in şahsında “Genelkurmay Başkanlığı makamına fevkalade gölge düşürecek, itibarını kesinlikle sarsacak” bu konuşmadan rahatsız olduğu belli.. Ama artık ne söylenirse söylensin bunlar TSK’nın kaybolan itibarını geri getirmeye yetmez. İngilizlerin çok kullandığı bir söz vardır; “Hareketler, davranışlar, olaylar, kelimelerden daha yüksek sesle konuşur” derler, aynen onun gibi..
Bundan iki yıl öncesine kadar TSK kamuoyu araştırmalarında “halkın en güvendiği kurum” olarak çıkıyordu, ortada hâlâ “sabit görülmüş tek bir suçlama, hüküm giymiş tek kişi” olmamasına rağmen aralıksız süren tutuklamalar, Genelkurmay eski Başkanı’na bile “terör örgütü lideri” damgası yapıştırılması bu güveni ve kurumun itibarını toplum gözünde de ister istemez ciddi şekilde zedelemiştir.
Bu nedenle hiç “TSK’nın saygınlığına gölge düşmesin” gibi sözler kullanmak için zahmet etmeyelim, üzülerek söylüyorum ki o konu “şimdilik” bitti, herkes farkında ki itibar filan hikaye artık. TSK’yı gerektiği zaman tehlike anında ateş altına süreriz, “teröristlere” kendilerini siper ederler, geriye kalan zamanlarda da “terörist olarak” içeri tıkılırlar, imaj budur.
O itibarı “özel yetkili savcılar”ın düşünmesi ve hiç değilse İlker Başbuğ’un tutuksuz yargılanması gerekirdi. “Söz konusu siteleri kendisinin kapattırdığını” ve olayın diğer detaylarını etraflıca açıklamış. Gerçek tam olarak anlaşılıncaya kadar tutuklanmasa olmaz mıydı? Ayrıca, o sitelerin “Büyükanıt döneminde” hazırlanmış olduğuna işaret ettiğine göre onun adı neden hiç geçmiyor, bu da garip değil mi?
*****
Rezilliğin bu kadarı!
Van depremzedeleri için yapılan TV programlarında “bağış” sözü veren bazı zenginlerin sonradan fikir değiştirerek para vermekten kaçtıkları haberini duyuyoruz iki gündür. Bundan daha çirkin bir şey var mıdır yahu, önce reklamını yapacaksın, sonra parayı ödemekten kaçacaksın.. Sabah uyandığında aynaya nasıl utanmadan bakacaksın peki? Daha ne rezillikler duyacağız bakalım..
PARALAR NEREYE GİDİYOR?
Öte yandan, iki programda toplandığı söylenen 127 milyon TL’nin sadece 33.5 milyonu alınabilmiş, 16.5 milyon sözde kalmış, 77 milyona ne olduğu belli değil. Türkiye’de yardım için para toplamayı seviyoruz, ama paralar bir şekilde kayboluyor. Daha önce Filistin için toplanan paralardan da ses çıkmadı, nereye gitti duyamadık.
Deprem vergisi toplandı (adı öyle değil deseler de deprem için toplanmıştı), neden kullanılmadığı sorulunca “Biz onu başka işlerde kullandık” dediler. Hangi yolla ve hangi nedenle toplanırsa toplansın bu paraların hesabı millete verilmelidir. Tüm kurum-kuruluşlar ve dernekler de her kuruşun karşılığını anlatmak zorundalar. “Dilek havuzu”na para atılmıyor malumunuz, insanlar kendi cüzdanından özveri yaparak veriyor, duyalım bunları!
*****
Gençleri neden deşifre ediyorsunuz?
Günlerdir bir kokain operasyonu gazetelerin manşetlerinde ve TV haberlerinin baş köşesinde.. Tamam, yazsınlar, söylesinler, sonuçta zararlı ve yasa dışı bir eylemdir de insanların, özellikle de gençlerin fotoğrafları ve isimleri neden yayınlanıyor?
Diyelim ki ilk kez bir hata yaptılar veya tesadüfen o mekandaydılar.. Veya diyelim ki bu kötü alışkanlığa yakalanmışlar ama tedavi olup kurtulmayı düşünüyorlar, neden “kokainci” etiketi ömür boyu alınlarına yapıştırılıyor?
Toplum da tanısın, uzak dursun diye düşünüldüğünü söylemesinler sakın, bu ülkede “çocuk tecavüzcüleri”nin bile isimleri saklanıyor, suçları “taciz” denerek hafifletilmeye çalışılıyor, burada mı akıllarına gelecek..
Ben fotoğraf ve isim deşifresinin yapılmaması gerektiğine, bunun yanlış ve haksız olduğuna inanıyorum, hukukçuların, sosyolog ve psikologların görüşünü duymak isterdim.
*****
12 Eylül şartları!
Bugüne kadar 12 Eylül darbesini savunanlara, “ama efendim 11 Eylül’de olanlara bakın, insanlar öldürülüyordu, anarşi vardı” diyenlere şunu söylüyorduk; “ Darbe yapmak isteyenler bu anarşi ortamını her zaman yaratabilirler. Netekim(!) 12 Eylülcüler ‘istesek daha önce yapardık, şartların olgunlaşmasını bekledik’ demediler mi”..
Şimdi 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi Üyesi Tahsin Şahinkaya hakkında hazırlanan iddianamede “Şüphelilerin o dönem yaşanan terör olaylarının üzerine bilerek gitmediği ve ‘şartların olgunlaşmasını bekledik’sözleri” yer almış. Eğer bunları kesinleştiren deliller ortaya konursa ve 12 Eylülcüler tarih önünde mahkum edilirse “12 Eylül’e alkış tutanlar” ne yapacak çok merak ediyorum!
|