12 Eylül Cuntasının Lideri ve Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında savcılık, bir iddianame hazırlayarak, müebbet hapis cezası istemiş. Eğer mahkeme iddianameyi kabul ederse yargılama başlayacak!
Bu durumu fırsat bilen yandaş basın ve AKP propagandacıları, “Bakın 12 Eylül cuntasını da yargılıyoruz. Bu ülkede kimsenin cesaret edemediği cuntaya dokunuyoruz” diye hava atarken; ülkede 12 Eylül cuntasını aratmayan hak-hukuk tanımazlıkları, tutuklama kampanyalarını, sonu gelmez iç ve dış askeri operasyonları, sivilleri bombalarla katletmeye varan şiddeti, mazur ve haklı göstermeye çalışıyorlar.
Peki, 12 Eylül cuntacılarını yargılama girişimi gibi sunulan gelişmelerin, 12 Eylülle cuntacılıkla hesaplamayla bir ilgisi var mı?
Soruya yanıt vermek için “hesaplaşma” kavramını biraz açmakta yarar var. Ama soyut bir açıklamadan öte, dünyada cuntalara karşı mücadeleyle ilgili yapılanlar üstünden.
Şöyle ki;
Bu tür bir hesaplaşmanın her zaman iki boyutu olmak zorundadır.
Bunlardan birincisi ABD ile hesaplaşmadır. Çünkü 2. Dünya Savaşı sonrasındaki Türkiye, Yunanistan, Arjantin, Brezilya, Panama, Honduras, Bolivya, Filipinler, Tayland, İran, Vietnam gibi ülkelerdeki bütün cuntalar, ABD’nin ve NATO’nun planlayıp devreye soktuğu darbelerdir. Bu yüzden de eğer bu cuntalarla bir hesaplaşama olacaksa; hele de dönemin ABD Başkanı Carter’n “Bizim çocuklar yapmış, endişe edecek bir şey yok!” diye dünyaya ilan ettiği 12 Eylül cuntasıyla bir hesaplaşma yapılacaksa önce ABD’nin, NATO‘nun Türkiye ile ilişkileriyle, onların Türkiye’de kurduğu kontrgerilla örgütleriyle hesaplaşmak gerekir.
İkincisi ise, cuntada rol alan, onu yöneten ve onlara suç ortaklığı yapan kişilerin yargılanıp cezalandırılması elbette önemlidir. Ama daha önemlisi cuntanın kullandığı şiddet mekanizmasının; MİT, emniyet, bürokrasi ve asker içindeki gizli ve açık halka karşı suç işlemek için oluşturulmuş mekanizmaların dağıtılması, buradaki, her kademeden sorumlu kişilerin cezalandırılmasıdır. Yunanistan ve Arjantin’de cuntalarla hesaplaşma kısmen de olsa bu ikinci boyutuyla yapılmıştır.
Ne var ki gelmiş geçmiş, her biri 12 Eylül cuntasından şikayet eden hükümetler, ne de bugünkü AKP Hükümeti (Cunta sonrasında geçen 29 yılın 10 yılı AKP Hükümeti dönemidir), 12 Eylülle hesaplaşmayı gündemlerine almadıkları gibi akıllarından geçirdiklerini gösteren en küçük bir belirti de yoktur. Çünkü cunta liderleri dışındaki işkenceci, katil, darbe destekçisi, kontracı “kadroların” sorgulanması ve yargılanması önünde bir yasal engel yoktu!
Peki, bugün Evren ve Şahinkaya için yapılmak istenen nedir?
Yapılmak istenen, artık yüz yaşına yaklaşmış, ne ceza verilirse verilsin umursamayacak, belki sağlık nedenleriyle mahkeme huzuruna bile çıkarılamayacak, iki cunta liderinin, ABD ve cuntanın sıkıyönetim komutanları ve her kademeden görevlilerinin işlediği sayısız insanlık suçundan soyutlanarak mahkemeye çıkarılmak istenmesidir.
Bu gerçekler ışığında bakıldığında; yapılmak istenenin gerçek bir mahkeme, cuntanın mahkumiyeti, ABD’nin, cuntanın, onun sorumlularının sorgulanması ve yargılamasının; cuntacılar, halk düşmanı kadrolar ve örgütlenmeler ve cuntacılık kültürüyle bir hesaplaşama değil; iktidarı elinde bulunduranların ucuz şovu olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Evet, bu şova pirim veren bir ortam vardır (Yoksa bile hükümet, elindeki büyük medya gücüyle bunu oluşturabilmektedir) ve AKP Hükümeti de bunu kullanmaktadır.
Yoksa; cuntaymış, cuntanın başı Kenan Evren, onun sağ kolu Tahsin Şahikaya’ymış, onların hesap vermesiymiş, cuntacılık kültürünün derin kökleriymiş, bunlar umurunda değildir AKP ve hükümetinin
|