CHP liderinin 12 Mart'ta askeri sistem üzerine yaptığı açıklamalar, seçim sürecinin ötesinde, toplumdaki CHP imajını 'sivilleştirmeyi' amaçlıyor.
Doğruya doğru, Deniz Baykal da 12 Mart, 12 Eylül yıldönümlerinde verdiği demeçlerde o günlerdeki şahsi ve partisel mağduriyetini anlatır, askeri darbelerin CHP’ye zarar verdiğini söylerdi.
Ama bu söylem, toplumda yerleşmiş CHP-asker paralelliği algısını değiştirmiyordu.
Radikal’de 3 Temmuz 2009 tarihinde etkili bir hükümet üyesinin ağzından “CHP+Ordu=İktidar formülü artık geçersiz” sözlerini yayımlamıştık; aynı sözler sonradan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından Bugün gazetesine tekrarlanmıştı.
Bu sözlere tepki, o zaman CHP Grup Başkanvekili olan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelmişti. Kılıçdaroğlu, 9 Temmuz 2009 tarihli Radikal’de yayımladığımız cevabında, “Ya tarih bilmiyorlar ya kötü niyetli bir çarpıtma yapıyor AKP. CHP ile ordunun yolları 12 Mart ile ayrıldı” diyordu. Şöyle açıklıyordu: Asker, 12 Mart 1971’de Süleyman Demirel hükümetini istifaya zorlayınca, İsmet İnönü’den asker güdümünde olacak bir hükümete başbakan adayı istemişti. İnönü, Nihat Erim’i önerince Bülent Ecevit ekibi şiddetle itiraz etmiş, kurultaya gidilmiş ve CHP, efsanevi lideri İnönü’yü bu yüzden devirip Ecevit’i seçmişti. O Ecevit 12 Eylül 1980 darbesiyle hapsedilmiş, cumhuriyetin kurucu partisi CHP de 12 Eylül askeri yönetimi tarafından kapatılmıştı.
27 Mayıs ve sol
Bu imajın CHP üzerinden bir türlü silinmemesinin bir nedeni, CHP’nin 27 Mayıs 1960 darbesi karşısında takındığı tavır, diğeri de 2004-2007 dönemindeki siyaseti oldu. Seçilmiş hükümeti devirip başbakan, dışişleri bakanı ve maliye bakanını idam eden 27 Mayıs’a, yalnız CHP’liler değil ama ne yazık ki genel olarak solda, ağır bir yanılsama ile olumlu bakıldı.
12 Eylül darbesi ardından, solda askeri müdahaleyi çıkış zanneden bu çarpık anlayış ortadan kalktı. Ne var ki 28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısıyla somutlaşan süreç, Necmettin Erbakan’ı bir psikolojik harekât ile çekilmeye zorlayınca, sağda ve solda (daha sonra Kızılelmacı, Ulusalcı olarak adlandırılacak) bazı oluşumlar cesaret kazandı.
AK Parti’nin seçimleri kazandığı 2002 yılında, 27 Mayıs’ta Harp Okulu’nu sokağa döken son sınıf öğrencileri orgeneral, korgeneral rütbesiyle kilit mevkilere gelmişlerdi. Bu ekibin 2002 sonu, 2003 başında müdahale girişimlerini engelleyen, yine ordu içinde bu işlerin yanlışlığına inanan bir ekipti; Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök sayesinde bu mümkün oldu. Ama 2004 yılında çoğu emekli edilen bu ekip çalışmalarını dışarıda sürdürdü ve CHP kademelerini de etkilemeye başladı.
27 Nisan e-muhtırası
CHP’nin 27 Nisan 2007’de, tam da CHP (siyaseten kabul edin, ya da etmeyin) yasal yollarla cumhurbaşkanı seçimi yöntemine itiraz etmişken Genelkurmay tarafından verilen e-muhtıraya tavırsız kalması, hatta bazı CHP’lilerin olumlayıcı konuşması, o eski algıyı yeniden su yüzüne çıkardı. Baykal ve Önder Sav’ın şimdi bir kısmı Ergenekon davalarında yargılanan o ekibin etkisini dikkate alarak hazırladığı 2007 seçimi milletvekili listeleri, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kendisini Ergenekon savcılarının yerine koyan açıklamasının rüzgârına kapılarak Baykal’ın ‘Avukatıyım’ demesi bu algıyı güçlendirdi.
O nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilir seçilmez ilk demeçlerinden birinde 27 Mayıs’ı darbe olarak niteleyip lanetlemesi; askeri hesapların Meclis denetimine açılması gereğinden, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin kaldırılması gereğinden; bir darbe girişimi daha olursa tankın üzerine ilk kendisinin çıkacağından ve askerin kışlasında kalması gereğinden söz etmesi hep CHP üzerinde kalan bu imajı temizleme gayretidir.
Dün, 12 Mart 1971 darbesinin 40’ıncı yıldönümünde, CHP’nin 12 Haziran 2011 seçim startını il başkanlarına verirken askeri sistem açısından köklü ve sivilleşme yönünde önemli değişiklikler önermesi önemli ve anlamlıdır.
Bir gün öncesinde, AK Parti’yi deyim yerindeyse ters köşeye yatırarak bedelli askerlik üzerine Meclis’e önerge veren (ve böylece konuya karşı olduğunu beyan etmiş askerle arasındaki mesafeyi biraz daha belirginleştiren) CHP’nin lideri, dünkü konuşmasında, iktidara gelmeleri halinde askeri terörle mücadeleden ‘kışlasına’ çekeceği ve zorunlu askerliği kademeli olarak altı aya indirerek, üniversite öğrencileri için yaz tatillerinde parça parça yapılıp, okul bitiminde askerliği sorun olmaktan çıkarmayı vaat etmiştir.
Bu aslında bir vaat olmaktan çok, Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi kurum olarak da söylem olarak da sivilleştirme arzusunun göstergesi sayılabilir. Kolay değil ama askeri ve siyasi işlerin tamamen ayrılması bakımından doğru bir çaba bu.
Diğer Politika Haberleri
Akademinin Kürt meselesi Kırk yıl önceki darbeciler Basın özgürlüğü kavgası bile AB üzerindenAhmet Kaya şarkılarıyla CHP yazılarıMeclis'teki kadın oranıMemurlar AK Parti kapısındaKozinoğlu'yla OdaTV: Kalp kalbe karşıdırDikkat bozukluğuMİT, Yenimahalle karargâhını boşaltıyorKılıçdaroğlu'na pek naif bir soru
Haberleri Paylaş
FacebookMixxDeliciousTwitterGoogleDiggYahooRedditmyspaceFriend FeedStumble Upon
|