SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye AKP iktidan tarafından piyasaya sürülen yapay bir gündemle boğuşmak zorunda bırakılıyor.
Ülkenin bu iktidara karşı olan yurtsever aydınları, gazetecileri, rektörleri, avukatları, emekli ve muvazzaf subayları tek tek gözaltına alınıyor, sonra kesinlikle tutuklanıyor.
Tutuklandın mı vay haline! Belge, delil, hak, hukuk, adalet, savunma hak getire! Suçunu bile bilmeden yıllarca hapis yatacaksın... Çünkü suçun gizli!
İktidarın iddiası şu:
"Biz bu davanın savaşıyız. İçeri atılanlar silahlı terör örgütü üyesiydi. Darbe yapacaklardı."
işin darbe yanını bir tarafa bırakalım çünkü bu konuda ortaya bir tek somut belge-bilgi çıkmadı.
Şimdi hadisenin terör örgütü boyutuna bakalım.
En son 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, binlerce insan Türkiye'nin dört bir yanında gizli örgüt üyesi olduğu iddiasıyla, hem de sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Hiçbirinin tutukluluğu yıllar boyu sürmedi. O sıkı ortamda duruşmalar yapılır, cezalar -haklı veya haksız- verilir, dosyalar derhal Yargıtay'a gönderilirdi.
Genç okuyucular hatırlamaz. O zaman terör örgütü üyesi olduklan iddiasıyla sağ ve sol kesimden nice insanlar yargılanmıştı.
Bizler o duruşmaları basından izledik.
Örgütler o zaman gerçekten vardı.
Örgüt üyeleri duruşmalarda topluca savunma yapar, slogan atardı. Hepsi birbirlerini tanırdı.
Savunmalarını da topluca yaparlardı. Liderleri çıkıp mahkemeye hitap ederdi.
Örgütün emri, arzusu ve istemi dışında bireysel savunma asla yapılamazdı.
Duruşmalarda atılan örgüt sloganları nedeniyle sık sık olay çıkardı.
Şimdi karşımızda o günlerde mevcut olmayan yeni bir terör örgütü (!) var. Ergenekon silahlı terör örgütü!
Bu örgütte (!) aydınlar, gazeteciler, emekli subaylar, avukatlar, ne ararsanız var!
Bir örgütün lideri, ya da liderleri vardır. Lidersiz terör örgütü olur mu? Peki kim şimdikiler? Üç yılı aşkın bir süredir devam eden davada, Ergenekon'un lideri veya liderleri bulunamadı! Daha doğrusu, yargılanan insanlara bu doğrultuda bir tek soru bile sorulmadı.
İkincisi, örgüt üyelerinden hiç değilse bazılan birbirini tanır. Ergenekon da yargılanmakta olanlardan çoğu, ötekileri ya cezaevinde, ya da mahkemede tanıma fırsatını buldu!
Bir örnek vereyim ama isim beklemeyin. Herhalde tahmin edersiniz. O davada yargılanan iki gazeteci arkadaşımız, tutuklandıkları güne kadar kavgalıydı. Uzun yıllardır birbirleriyle konuşmuyorlardı. Bunu bütün gazeteciler bilir. Aynı terör örgütünde olduklarını (!) tutuklanınca anlamak ve öğrenmek zorunda kaldılar!
Üçüncüsü, örgüt üyeleri duruşmalarda seslerini çıkanr. Dünyanın her yerinde böyledir. Topluca slogan atarlar, posta koyarlar, tehdit ederler, olay çıkarırlar, bu gibi sansasyonlar yaratıp seslerini kamuoyuna duyururlar... Böylece "Biz varız"mesajını verirler.
Gerçek örgüt olmanın özelliği bunlardır.
Siz herhangi bir Ergenekon duruşmasında böyle sahnelere tanık oldunuz mu? Olmadınız!.. Çünkü "Örgüt üyelerinin (!)" pek çoğu, birbirlerini tanımıyordu...
Çünkü orada yargılanan bir örgüt değil, topluma korku salmak için seçilmiş ve tutuklanmış olan yurtsever insanlar.
Hepsinin bir tek ortak özelliği var: AKP iktidarına karşı olmak.
• • •
Hukukçu değilim. Ancak bu davada "Vatandaş" kimliğimle anlamadığım bazı şeyler oluyor. Odatv baskınında tutuklanan gazeteci Soner Yalçın'ın not defterlerinde, bundan 20 yıl kadar önce yazılan bir not bulunmuş. Bu konuya girmek istemezdim ama kamuoyuna yansıdığı için mecburen yazıyorum.
Bu nota göre, gazeteci Güneri Ciyaoğlu ile gazeteci Nazlı Ilıcak arasında gönül ilişkisi varmış. Özel bir dedikodu notudur. Bu not Soner Yalçın tarafından herhangi bir amaçla sözlü veya yazılı olarak kullanılmamış, kimseye anlatılmamış, odatv'de haber yapılmamış özel bir şeydir.
Bu not nedeniyle Nazk Ilıcak, üç gün önce Ergenekon savcılanna gidip ifade verdi, gönül ilişkisini yalanladı. Böylece, hiç kimse tarafından bilinmeyen, bugüne kadar yazılmamış ve anlatılmamış bir olay, bu ifade çağrısıyla birlikte kamuoyuna yansımış oldu.
İktidarın en büyük yandaşlarından Nazlı Dıcak'a ayıp edildi, kadınlık onuruyla oynandı.
Peki hiç bilinmeyen bu özel notu medyaya kim sızdırdı? Başka bir deyişle Iıcak'a bu kazık kim, kimler tarafından atıldı?
Polis mi, savcılık mı?
Oray Eğin yazıyor: "Tezgahlanan oyunun bir diğer amacı da Ilıcak'a bir gözdağı vermek, iktidara yakın bir gazeteci olarak Ergenekon'dan şüphe duymaya başladığı, gazetecilere basın özgürlüğü adına destek vermeye başladığı anda bu oyun devreye girdi... Adeta uyarıldı. Ilıcak bu olaya bilinçli olarak bulaştırıldı."
Şimdi gelin de, bu davada olanlara şaşırmayın! Gelin de bunun bir terör örgütü ve darbe davası olduğuna inanın!
Gelin de "Ergenekon ve Balyoz, Tayyip'in gündem değiştirme, toplumu sindirme ve korkutma davalarıdır" diyenlere inanmayın!
|