İçişleri Bakanı Şahin’in son açıklamaları doğal olarak çok tepki çekti. Siyaset bir kez ‘tek millet, tek parti’ rotasına girince gerisi, ‘saray kulisi’ne dönüyor. O saatten sonra, birileri umutlarını ‘saray içinde kavga çıksın’a bağlıyor, kimileri siyasi yorum adına ‘kimin kimle arası bozuk?’ sorusuna cevap bulmaya girişiyor. Birileri, işlerin kötü gitmesini, ‘Dahiliye Nazırı’nın kötü bir seçim’ olduğuna yoruyor, diğerleri, ‘ama iyi ki, sarayda iyi adamlar da var, geçenlerde şunu dedi, bu iyiye işaret’ diye kendini oyalıyor.
Demokrasi böyle bir şey değildir; kimsenin iki dudağı arasından çıkan, ‘şu iyi’, ‘bu kötü’ lafla yürümez. Ayrıca, bırakın demokrasiyi, ‘ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’! Dahası, demokrasilerde, iş iktidarın iyi niyetine kalmaz. Hak ve özgürlükler açısından işler ters gidiyorsa bunun tek sorumlusu iktidar değildir. Hak ve özgürlüklere sahip çıkanlar ne kadar çoksa, hak ve özgürlük alanı o kadar geniş olur. Daha doğrusu bu bir sarmaldır, şu veya bu iktidar hak ve özgürlükleri baskılamaya giriştiğinde karşılaştığı tepki, baskı siyasetlerinin seyrini belirler.
Basra harap olduktan...
Bir ülkede, meslekleri demokratlıktan ibaret olanlar bile, ‘kurunun yanında yaş da yanar’ diyorsa sonu İdris Naim Şahin olur. Bir ülkede, şu gazeteci tutuklandığında, ‘ama o da kötü bir adamdı, mutlaka bir şeyler yapmıştır’ diye gerisini sorgulamaktan imtina ederse, sonu İdris Naim Şahin olur. Bir ülkede, bir siyasi harekete yönelik baskıları dillendirmeye çalışanı mestektaşları ‘Kandil muhibbi’ diye yaftalıyorsa, sonu İdris Naim Şahin olur. Bir ülkede, kendine demokrat, aydın diyenler, kendilerini ifade etme özgürlü olmayan ağzı bantlanmış olanların karşısına geçip, ‘önce şu soruların cevaplarını verin, sonra bizden destek bekleyin’ derse, sonu İdris Naim Şahin olur. Bir ülkede eli kalem tutanların ezici çoğunluğu, ‘iktidar şunu yaptı ama sorun bakalım niye yaptı? Bunu yaptı ama belli ki ilerde iyi şeyler yapacak’ diye mazeret mucitliğine girişirse sonu böyle olur.
Geldiğimiz duruma eskiler, ‘Badel harab ül Basra’ (‘Basra harap olduktan sonra’) derlerdi. Dahası, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, şimdiye kadar birçoklarının dolandırarak söylediklerini, kaba bir dille ifade ediyor, hepsi bu. Bu ülkede, ‘BDP, PKK ile arasına mesafe koymadığı sürece meşruiyeti kalmaz’ denilmiyor muydu?, Şahin de bunu söylüyor. Bu ülkede, ‘iyi de, BDP’nin seçmen tabanı PKK’ya sempati ile bakıyor, bu koşullarda mesafe koy demek sorunu çözemez’ diyenlere, ‘vay, sol aydınlar şiddetle arasına mesafe koymuyor, asıl sorun bu’ diye kıyamet koparılmadı mı? Şahin de, kabaca onu söylüyor, ‘arka bahçeyi temizlemeden bu iş çözülmez’ diyor. Belli ki, Şahin’in asıl suçu, söylediklerini süslü laflar ile, kâh Kant’tan, kâh Marx’tan deliller ile bezeyememiş olması.
Kaçış sürüyor
Dahası, Şahin böyle diyor da, köşelerde ‘bu kadarı fazla’ demek dışında ciddi bir tepki ile karşılaşıyor mu? Hayır, tam tersine ‘arka bahçe’de görünmemek için büyük kaçış sürüyor. Demokratlık adına, eleştirileri övgülerle dengeleme veya iktidarı alçak sesle, Kürt siyasal hareketini yüksek sesle eleştirmek tavrı yerleşti mi? Yerleşti. Kürt siyasi çevrelerinden uzak durmanın bin bir gerekçesi bulundu mu? Bulundu. Bu koşullar altında, İçişleri Bakanı’nın, ‘arka bahçe temizliğine’ devam etmesi neden yadırganıyor. Daha önce izlenen yolun karşısına adamakıllı çıkan mı olmuş, Kürt siyasi hareketini yalnızlaştırma politikaları başarılı olmamış mı? Baskılama siyasetlerinde sonuç alan iktidar neden yoluna aynı şekilde devam etmesin?
Herkesin işi çıkmış
Bakın, tam da Bakan Şahin’in açıklamaları gündemde iken, salı günü, onlarca yazar ve çalışanı, son KCK operasyonları ile tutuklanmış olan Özgür Gündem gazetesi, dayanışma ve durumlarını ‘meslektaşları’na anlatma adına bir davet yaptı. Bir kez daha gördük ki, ‘arka bahçe’ neredeyse tamamen boşalmış! Bakan Şahin, ‘arka bahçede görüleni yakarız’ demiş, herkesin işi çıkmış, gelememiş. Kimse, ‘başı belada olanlar’ ile aynı fotoğrafta yer almak istememiş. Oysa, böyle durumlarda mesele baskıya maruz kalanlar ile aynı fikri paylaşmak değildir, ‘biz meslektaşlarımızın yanındayız’ demektir, dahası bir itirazın fotoğrafını çektirmektir. Korkaklar toplumundan demokrasi çıkmaz, demokrasi bir cesaret rejimidir.
Siyasal sürecin halihazırdaki seyri içinde İçişleri Bakanı’nın Şahin olmasında yadırganacak bir şey yok. Dahası, birçoklarının Şahin’e kızgınlığı belli ki, Bakan’ın sessiz bir ittifakla yürüyen siyasetleri fazla afişe ettiği için, iktidar adına ‘mazeret mucitliği’ yapmayı imkânsız kıldığı için. Otoriter siyasetlere teorik kılıf bulma, zalime değil, mazluma yüklenmenin bin bir yolu bulunmuşken Bakan Şahin’in bu yolların önüne koskocaman bir taş koymuş olması. O nedenle, bugüne kadar yadırganacak birçok şeyi görmezden gelip, İdris Naim Şahin’e yüklenmenin tam bir ikiyüzlülük olduğunu düşünüyorum.
|