Önce Bülent Arınç'tan gelen sinyal, arkasından Beşir Atalay'ın açıklaması derken yeni demokratikleşme paketinin ana hatları da belli olmaya başladı.
Buna Habur'da kesintiye uğrayan demokratik açılımın ikinci perdesi de diyebiliriz.
Açılımdan sızan ilk haberler hükümetin, bu paketi hazırlarken kamuoyunda uzun süredir gündemde olan eleştirileri nihayet dikkate aldığını gösteriyor.
Bir kere, şiddet içermeyen düşünceyi açıklamak suç sayılmayacak, deniliyor. Buradan hareket ederek, Terörle Mücadele Kanunu'nda ve TCK'da bulunan ve şimdiye kadar çok eleştirilen maddelerin nihayet ayıklanacağını, terörle mücadele adı altında basına yönelik baskıların ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların kaldırılacağını umabiliriz.
İkincisi, yargılamayı hızlandıracak bazı mekanizmaların devreye gireceği, tutukluluk süresi düzenlemelerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının dikkate alınacağı ve \'Yasa önünde eşitlik, adil yargılama hakkı\' ilkelerine aykırılık teşkil eden maddelerin süzgeçten geçirileceği söyleniyor. Adil yargılama denince de elbette aklımıza Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun özel yetkili mahkemeleri ve uygulayacakları muhakeme kurallarını düzenleyen 250, 251 ve 252. maddelerin değişmesi geliyor.
Üçüncüsü, terör eylemlerine karışmamış, silahını teslim etmeye hazır örgüt mensuplarının \'etkin pişmanlık\'tan yararlanmaları için örgütle ilgili bilgi verme şartının esnetileceği, silahı bırakıp teslim olmaları için belli bir süre verileceği, bu süre zarfında teslim olanlar hakkındaki yakalama emrinin kaldırılabileceği ifade ediliyor.
Paket iyi hoş da...
Bu paketi, hükümetin Silvan sürecinin başından beri tekrarladığı \'terörle mücadele ile demokratikleşme süreçleri bir arada götürülecek\' vaadini nihayet hatırlaması olarak görüyor ve sevinçle karşılıyorum.
Umalım ki bu defa da lafta kalmaz ve bir an önce hayata geçer.
Ama çözemediğim bir nokta var: AK Parti bu açılımı bu İçişleri Bakanı'yla nasıl yapacak?
Hükümet \'şiddet içermeyen düşüncenin suç sayılmaması gerektiğini\' söylerken, aynı hükümetin İçişleri Bakanı daha dünkü konuşmasında bakın ne diyor:
\'Terör örgütünün yürüttüğü çalışma sadece dağda, bayırda, şehirde, sokakta, arka sokaklarda haince pusu kurarak yaptığı saldırılardan ibaret değil. Bir başka ayağı daha var. Bilimsel terör var... Resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Hızını alamıyor. Terörle mücadelede görev almış askeri ve polisi, sanatına çalışmasına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyorlar. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor. Arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Londra'dır, Washington'dur, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur... Arka bahçede ayrık otuyla ayrık otları birbirine karışıyor. Bir kısmı faydalı, bir kısmı zehirli...\'
Böyle küflü bir zihniyetle düşüncenin suç olmaktan çıkarılması mümkün mü? Bakanınız, uzun uzun düşüncenin terörün gerisindeki en tehlikeli düşman, asıl düşman olduğunu anlatırken nasıl olacak da yapacaksınız bu paketteki değişiklikleri? Bakanınıza konuşma yasağı mı koyacaksınız?
İfade özgürlüğü diye bir kavramla hiç tanışmamış gibi konuşan, her ağzını açtığında soğuk savaş yıllarının söylemini \'yürekten inanarak\' tekrarlayan bu bakan, demokratik açılım yapmaya niyetli bir kabinede kalamaz.
Kim, hangi akla hizmet Beşir Atalay'ın yerine böyle bir bakanı tercih etmiş ise bir an önce hatasını düzeltse ve açılımın en hayati bakanlığına bu çağda yaşayan birini getirse iyi olacak. Aksi halde bu açılımın inandırıcı olması çok zor.
|