İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin birkaç gün önce öyle bir konuşma yaptı ki çok kişinin tüyleri diken diken oldu. Farklı görüşleri temsil eden köşe yazarlarına bir göz atın, bu konuşmanın ne kadar garipsendiğini hemen anlarsınız.
İşin garip yanı, hükümetin iki ağır topu, Arınç ve Atalay ardı ardına terörle mücadele için son derece olumlu adımlar atılacağının işaretlerini verirken Şahin, tam tersine, zehir zemberek bir yaklaşımla ortaya çıktı. 1990’larda uygulanmış ve ters tepmiş iki yaklaşımdan söz etti:
1. PARTİ KAPATMA:
Şahin, BDP ile ilgili öylesine ağır, öylesine aşağılayıcı bir dil kullandı ki bu insanların 3 milyon oyla seçildiklerini, arkalarında büyük bir destek olduğunu unutmuş gibiydi. Şahin, “Masum bir siyasi partiyle mücadele etmiyoruz” diyerek BDP’yi “Siyaset dışı” gibi gösterdi ve; “...Hukuki yollardan kurulmuş siyasi partiye bir şey yapmıyoruz. Onlar bize sataşıyor. Biz de herhalde susacak değiliz. Onların gerçek yüzlerini ortaya koyacağız. Masum olmadıklarını, illegal yapının yasal uzantısı olduklarını söyleyeceğiz. Biz söylemiyoruz, yöneticileri söylüyorlar. PKK demek, Apo demek, KCK demek, BDP demek, bir içiçeliğin, bir bir aradalığın sırrının ifşasından başka bir şey değildir.....Özgürlükten bahsediyorlar, kendin özgür değilsin ki. Ondan sonra da barışın dili, özgürlük. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden daha özgür bir yer mi var? Buna tahammül eden, buna toleranslı bakan özgürlük veren bir yapıya sahibiz. Fikrin varsa gel söyle” dedi.
Eğer iktidar partisi gerçekten BDP’yi kapatmayı planlıyorsa, en büyük hatayı işlemiş olur. Parti kapatmayla bir yere varılamaycağını en iyi bilmesi gereken Ak Parti’nin, böylesine bir tuzağa düşmemesi gerekir.
2. YAZAR ÇİZERİ TUTUKLAMA:
Şahin’in konuşmasının diğer bölümü daha da dehşet vericiydi. İçişleri Bakanı, “Teröre destek olanları” da şöyle isaret etti:
“...Belki resim yaparak tuvale yansıtıyor. Şiir yazarak şiirine yansıtıyor, günlük makale, fıkra yazarak oralarda bir şeyler yazıp çiziyor. Hızını alamıyor terörle mücadelede görev almış askeri, polisi doğrudan çalışmasına, sanatına konu yaparak demoralize etmeye çalışıyor. Terörle mücadele edenle bir şekilde mücadele ediliyor, uğraşılıyor.Terörün arkadan dolanarak arka bahçede yürüttüğü faaliyetler ki, arka bahçe İstanbul'dur, İzmir'dir, Bursa'dır, Viyana'dır, Almanya'dır, Londra'dır, her neyse, üniversitede kürsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur...”
Gerçekten insanı ürperten bir yaklaşım.
Arınç ve Atalay nerelerden söz ediyorlar, Şahin neler söylüyor (!)
Üç olasılık var:
- Şahin, hükümetin hazırladığı yeni Açılım ve Demokrasi- Fikir Özgürlüğü paketlerinden haberdar değil. (Ki öyleyse İçişleri Bakanı olarak bundan haberdar olmaması bambaşka bir tartışma konusu)
- Arınç ve Atalay, boşuna konuşuyorlar ve “Derin devlet” başka senaryolar hazırlıyor.( Bu noktada da İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanı olarak “Derin devlete” yakın olduğu düşünülebilir ki, bu da taktir edersiniz ki İMKANSIZ.)
- Hükümetin kafası karışık ve terörle mücadele konusunda hala temel bir strateji saptanabilmiş değil. (Sanırım tek akla yatkın ihtimal de bu)
KCK'cı ve gazeteci tutuklayarak hiç bir yere varılamaz
Güvenlik güçleri, terörle mücadele adı altında, bir yandan Kürt siyasetçileri (KCK), öte yandan da PKK sempatizanı gerekçesiyle gazeteci ve yazar –çizerleri tutukluyor.
Bu yaklaşım dünyanın hiçbir yerinde terörü önlememiştir. Aksine, daha derin yaralar açmıştır.
Anlaşılan, bizler başkalarının hatalarından da hiç ders almıyoruz.
Milletvekilleri, kaş yapayım derken göz çıkardılar...
Ak Parti’li milletvekillerinin, emekli maaşlarına, gece yarısı zam yapmalarının ardından şunu yazmıştım:
“...Milletvekillerimize daha fazla maaş vermeliyiz. Kabul ediyorum. Ancak bunu sanki gizli kapaklı, yangından bir şey kaçırıyorlarmış gibi, gece yarıları değil; açıkça maaşlarını arttırarak yapmalılardı...”
Haklı çıktım...
Kamuoyunda öyle bir tepki doğdu ki şimdi gözler Çankaya’ya çevriliyor.
CHP de karıştı. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kamuoyu tepkisi onları bile şaşırttı. Geri adım attılar.
Ak Parti içinde bu aklı acaba kim verdi? Acaba hangi cin kafa “Merak etmeyin beyefendi, öyle bir taktikle, öyle bir saatte geçiririz ki kimsenin ruhu bile duymaz “ dedi?
Hastalanınca \'neden ben?\' diye sormayın...
Wimbledon’un ilk zenci şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS’den ölüm döşeğindeydi...
Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:
- Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe cevap verdi:
- Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4'u yarı finale, 2’si finale kalır. Elimde sampiyonluk kupasını tutarken Tanrı’ya ‘Neden ben?’ diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Tanrı’ya nasıl ‘Niye ben’ derim?
Mutluluk insanı tatlı yapar.
Başarı ışıltılı yapar.
Zorluklar güçlü,
Hüzün insanı insan yapar,
Yenilgi mütevazi…
Tanrı’ya asla ‘Neden ben?’ diye sormayın.
Ne olacaksa zaten olur...\'
|