Hem de sadece Kürt sanatçı Rojin’den değil, tüm toplumdan... TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e gazeteci ve akademisyenlerin bulunduğu toplantıda Taraf Yazarı Orhan Miroğlu tarafından Şeş kanalıyla ilgili bir soru sorulmuş. Normal olarak TRT gibi önemli bir kurumun genel müdürü bir gazetecinin sorduğu soruyu “bir genel müdürün ciddiyeti ve özeni ile” cevaplar değil mi, beklenen budur. Ama öyle olmamış maalesef.
İbrahim Şahin salonda bulunanları şok edecek şekilde önce “Burada kadın yok değil mi” diye sormuş, arkasından sözü Rojin’e getirerek “aşüfte kadın” demiş. Miroğlu son derece doğal olarak itiraz edince de hatasını düzeltme şansı çıkmasına rağmen bunu yapmak yerine “Benim üslubum bu” demiş, Orhan Miroğlu da bunun üzerine toplantıyı terk etmiş.
HERKES TERK ETMELİYDİ
Öncelikle Miroğlu’nu doğru hareketinden dolayı kutluyorum. Sonra da toplantıda bu sözleri yutup oturan akademisyen ve gazetecilere hayretlerimi bildiriyorum, onlar nasıl oturabildiler?
Bir TRT Genel Müdürü, hiç kimse, hiçbir kadın, hiçbir kadın sanatçı için (kendine göre ne sebep bulmuş olursa olsun) böyle bir hakarette asla bulunamaz, bulunursa ve üstelik hatasında ısrar ederse toplu tepkiyi hak etmiş demektir. Böyle bir yanlışı sıradan vatandaş yapsa bile “işte kadına karşı zihniyet bu” diye eleştirilir, İbrahim Şahin’e ne diyeceğiz?
ARINÇ NE DEMİŞTİ?
Bu mevkideki insanın zihniyeti bile buysa “kadına karşı şiddeti önlemek” ten kim söz edebilir? İnanın ben haberi duyunca inanamadım, olacak şey değil. Öyle büyük bir hata ki aslında kime karşı yapılırsa yapılsın fark etmez ama öte yanda daha Çarşamba günü “Kürtlere tüm hakları verilecek. Hepimizin sahip olduğu bilgi, eğitim, kültür gibi haklara sahip olmak onların hakkı” açıklaması yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın herkesten önce tepki göstermesi gerekir. Tüm hakların başında “insanlık, kişilik hakları” gelir ve bu da resmen kişiliğe saldırıdır.
SÖZEL ŞİDDET ÇOK ÖNEMLİ
Rojin çok güzel sesi ve yorumu olan başarılı bir sanatçı ama bu özellikleri olmasa bile “kadınlara karşı sözel saldırı” da fiziksel saldırı kadar önemlidir, onlara ağza alınmayacak bir hakareti ederken salonda kadınların bulunması veya bulunmaması hiçbir şeyi değiştirmez. TRT Genel Müdürü pervasızca, “üslubum bu” diyerek böyle bir eylemi gerçekleştiriyor ve buna susuyorsak, “İzmir’de kadın döven polislere” nasıl kızabiliriz? En kısa zamanda İbrahim Şahin; Rojin’den de, toplumdan da özür dilemelidir, o “devlet te-levizyonu”nu temsil ediyor, canının istediği gibi üslup kullanma hakkı yoktur. Bu olaylar unutturulup geçiliyor ama bu unutturulmamalı!
*****
Fransa’ya Cezayir’i hatırlatarak kazanamayız!
“Ermeni soykırım iddiası” ile ilgili oylamalarda ABD ve Fransa’ya her seferinde “kendi yaptıkları soykırımları” hatırlatabiliriz ve bunu yapıyoruz da ama böyle kazanamayız. Aslında doğru tabii, bu soykırımları bilinçli, planlı olarak yapmışlar ama biz “soykırım yapmadığımızı” söylüyor ve “tarihe, belgelere bakın” diyorsak, onlara kendi yaptıkları soykırımları hatırlatmanın ne gereği var? Biz yapmadıysak onların yapmış olması bizi neden ilgilendiriyor?
KONUŞMAK YARAR SAĞLASAYDI
Şimdi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Her yerde konuşacağız, nerede bir Ermeni varsa gidip konuşacağız, Türkiye’nin gür sesini duyuracağız” demiş. Ayıptır söylemesi bu da yanlış açıklama.. Konuşmakla olsaydı, birkaç yıl önce Türk gazeteciler Ermenistan’a gittiğinde onları hiç değilse dinlerlerdi. Nasıl hakaretamiz muameleyle karşılaştıklarını, kafalarından aşağı bira bile döküldüğünü unuttuk mu?
Bir derginin yaptığı bir araştırmada “Ermeni soykırım iddiası” konusunda en fazla yazıyı benim yazdığım ortaya çıkmıştı, 15 yıldır bu konuyu detaylı şekilde, arşivleri araştırarak, tarihçilerle tartışarak yazıyorum. Ermeniler onlarca yıldır bugünler için aralıksız çalıştılar, Türkiye üç, beş gönüllü insanı, tarihçisi olmasa susup bekleyecekti, onlar da yalnız başlarına yeterince etkili olamadılar ki o süreçte “Türkiye soykırım yapmamıştır” diyen, kitaplar yazan yabancı tarihçiler bile korkutuldu, sindirildi.
YAPILMASI GEREKEN ŞEY!
Burada Türkiye’nin yapması gereken şey; Bu konudaki yerli-yabancı arşiv bilgilerini, tehcirle ilgili gerçekleri, her iki taraftan kaç kişinin öldüğünü, kaç kişinin geri döndüğünü, kaçının göç ettiği yerde kaldığını, mutlaka Kaçaznuni’nin açıklamasını kolay okunan kitapçıklar halinde bastırıp elden bu ülkelerin meclis üyelerine dağıtmaktır. Fransa, ABD, İngiltere ve diğer ülkeleri “Ermeni ve yabancı tarihçilerin Türk tarihçilerle masaya oturması ve kararın ondan sonra verilmesi” için ikna etmektir. Bunu dışında ne yapılsa boştur ve günü kurtarmaktan başka anlam taşımaz!
*****
Baykal’ın ziyareti ve izin!
Deniz Baykal’ın Başbakan Erdoğan’ı evinde ziyaret etmesi güzel bir haberdi, iktidar ve muhalefet partilerinin birbirlerine karşı hep sert, hep ters tavırlarını görerek yaşadığımız için insana barış ve huzur duygusu veriyor dostça görüşmeler..
Bununla birlikte Baykal’ın bu ziyareti “Tutuklu CHP Milletvekili Mehmet Haberal’ın hasta annesini görmesine imkan tanınması” talebiyle yaptığını duymak şaşırtıcıydı. Seçilmiş milletvekillerinin ve üstelik hüküm giymedikleri, hala da ne suç işlemiş oldukları bilinmediği halde hala cezaevinde olmaları zaten hukuk dışı bir durum o başka mesele.. Ama öte yanda bu haberi duyunca ve Başbakan’ın “Adalet Bakanı ile konuşacağım, eğer çok büyük bir engel bulunmuyorsa bu durum halledilebilir diye düşünüyorum” sözlerini duyunca insanın kafası karışıyor.
ADALET BAKANI HALLEDİYORSA
Tutuklu olduğu süreçte ağır kanser hastalığı ortaya çıkan, hastaneye gönderilmediği için hayatını cezaevinde kaybeden insanlar oldu.. Eşi ölüm döşeğindeyken “onu son kez görmesine izin verilmeyen ve göremeden kaybeden” insanlar oldu.. Müyesser Yıldız’ın “Alzheimer hastası olan ve kendisinin baktığı” annesini görmesine izin verilmiyor. Bu kararlarda Adalet Bakanı etkili olabiliyor, yargının işini halledebiliyorsa benzer durumdaki diğer insanlara da yardım edemez miydi?
İNSANLIK HAKKIDIR!
Sakın yanlış anlaşılmasın, Mehmet Haberal gibi “dünya çapında Türkiye’nin gururu olmuş”, tutuklanması dünya doktorlarını şoka uğratmış” önemli bir cerrahın, bir milletvekilinin 91 yaşındaki annesini görmesinin sağlanması “bir insanlık hakkı, insanlık olayı”dır. Ben sadece Baykal’ın “hukukla ilgili kararı Başbakan’dan istemesini” tuhaf ve eleştirmeye değer buldum hepsi bu! Sayın Haberal’a annesi için geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum!
|