Eğitim sisteminin en temel amaçlarından birisi de doğru insan yetiştirmektir. Yasalar da böyle emrediyor, etik kurallar da. Ama gelin görün ki, şişirilmiş notlardan sahte raporlara kadar hemen her şey okul yönetimlerinin bilgisi dahilinde gerçekleşiyor...
Sınav yarışı öyle bir hal aldı ki, okullar başarı çıtalarını daha yukarı çekebilmek için her türlü manipülasyona açık hale geldiler. Elbette bütün okulları ve yöneticileri suçlamak doğru değil. Ama öylesi garip bir durum gerçekleşti ki, manipülasyona göz yummayan okullar, neredeyse öğrenci düşmanı ilan ediliyorlar. Veliler de yanlış gidişatın en büyük destekçisi. Yapılanları eleştirenler ise bir anda aforoz ediliyor...
Sahte raporlar
Öğrenci rapor alıp okula gitmiyor ama dershaneye gidebiliyor. Böylesi bir düzen olabilir mi? Daha da vahimi, eşi dostu, ahbabı olan rapor alabiliyor, olmayan alamıyor. Rapor veren doktor, iyi doktor, vermeyen kötü...
Doğrularla, yanlışlar öylesine karma karışık hale geldi ki, içinden çıkana aşk olsun. İşte size bu içler acısı durumu özetleyen bir doktor yakınması:
“Lise son sınıfta okuyan ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanan öğrencilerin, dershanelere gidebilmek için doktor raporu arayışları, artık biz hekimleri iyice zor durumda bırakmaya başladı.
İlk başlarda, son bir ayda ortaya çıkan rapor talepleri, yıllar içerisinde giderek artarak son sömestrden sonrasını kapsayacak hale gelmişti.
Ne yazık ki bu sene bu talepler, aralık ayında gelmeye başladı. Yani lise son sınıf eğitimi, eylül, ekim ve kasım ayına indirgenmek isteniyor.
Bir eğitim kurumu düşünün ki eğitmenler öğrencilerine sahte rapor alarak, yani sahteciliği özendirerek, temel eğitimlerine, yani okula gelmemelerini ve dershaneye gitmelerini önerebiliyorlar.
Ondan sonra da eğitilen(!) bu gençlerden ahlak bekliyoruz, randıman bekliyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı çok istiyor ise lise son sınıfı serbest sınıf ilan etsin herkes rahatlasın.
Ancak bu bile olsa, talepler bu sefer lise 3. sınıf için gelmeye başlar.
Sizden ricam, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve uygulayıcısı eğitmenlerinin, kendi sorunlarını hekimler üzerinden ahlaksızca çözümleme çabalarının yanlışlığının ve çözüm önerilerinin gündeme getirilmesidir.
Yardımcı olabilirseniz çok memnun oluruz...”
Aynı durum ilköğretim 8. sınıf öğrencileri için de geçerli. Onlar da sadece hafta sonları değil, hafta içlerinde de soluğu dershanelerde alıyorlar...
MEB, eğer gelinen noktanın vahametini görmek ve ikinci yarıyılda işin iyice zıvanadan çıkmasını önlemek istiyorsa, müfettişlerini bu konuda görevlendirmesi yeter de artar...
Eğitim kentleri
Milli Eğitim Bakanlığı, derslik açığını çözmek için eğitim kampusları kuracakmış. Özellikle çok göç alan büyük şehirlerde. Kampuslarda, anaokulundan orta öğretime en az 10 okulun yer alması planlanıyormuş...
Şehir merkezlerinde yeteri kadar geniş arazi olmaması nedeniyle, kampusları, şehirlerin genişlediği istikamette ama çok kopuk olmayan arazilerde yapacakmış. Proje önce İstanbul, Ankara, Adana, Konya, Antalya, Bursa, Mersin, Konya gibi göç alan, sınıf mevcudunun yoğun olduğu illerde hayata geçirilecekmiş.
Proje için ilk adım, 14 Eylül’de yürürlüğe giren MEB Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararname ile atılmış. Kararnamenin, İnşaat ve Emlak Grup Başkanlığı’nın görevlerini tanımlayan 23’üncü maddesinde ‘Yapılmasının gerekli olduğuna Bakanlık tarafından karar verilen eğitim öğretim tesisleri, Bakanlık tarafından verilecek ön proje ve belirlenecek temel standartlar çerçevesinde, kendisine veya Hazine’ye ait taşınmazlar üzerinden ihale ile belirlenecek gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine kırk dokuz yılı geçmemek şartıyla belirli süre ve bedel üzerinden kiralama karşılığı yaptırılabilir’ şeklindeki hüküm, ‘eğitim-kent’ projesi için yasa metnine eklenmiş. Bakanlık, proje için elindeki arazilerin envanterini çıkarmaya başlamış...
Niye hep miş, muş diyorum? Çünkü bu teraneyi 30 yıldır dinliyoruz. MEB bürokratları, bu projeyi, temcit pilavı gibi, gelen her bakanın önüne koyuyorlar...
Şehir dışındaki kampus modeli eğitim anlayışı, hayattan kopuk insanlar yetiştirdiği gerekçesiyle, çoktan demode oldu ama biz hâlâ hayata geçiremedik...
Özetin özeti: Eğitimde doğru olanı yapmak niye o kadar zor ki?..
|