Normal ülkelerde, Başbakanlık koltuğunda oturan şahsın sağlık durumunun herkesi ilgilendirdiği söylendi durdu. Eğer ortada ciddi bir risk varsa, kamuoyunun bunu bilmesi herhalde gerekir. Peki, neden bilemiyoruz?
Bu konudaki spekülasyonların bini bir para. Yenilerine ihtiyacımız olduğunu zannetmiyorum. Zaten çok daha naif bir açıklamam var. Erdoğan, hasta olmaktan, 'hastayım' demekten utanan biri olabilir. 'Olur mu öyle şey canım' demeyin. Böyle bir kültür var. Ben de öyle bir kültürün içinde yetiştim. 'Hastayım' demek bana ağır gelir.
Yanlış anlama olmasın, hastalığı ayıp bir şey olarak görüyor değilim. Yani başkaları hasta olunca onları ayıplamak aklıma gelmez. Ama ben hasta olduğumda başkalarının bundan haberdar olmasından utanırım. Üstelik uzun süre, herkesin benim gibi olduğunu zannettim. Hastalıkların zevk duyarak, neredeyse övünerek anlatılmasıyla, yetişkin yaşlarımda tanıştım.
Erdoğan da hasta olmaktan utanan biri gibi görünüyor bana.
***
Böyle bir ihtimal var ve küçük bir ihtimal değil. Ama hal buysa bile, bu psikolojinin mevcut hali tek başına açıklayamayacağının elbette farkındayım. Yine de komplovari açıklamalara ihtiyaç yok. Adının baş harflerini tescil ettirmiş birinden söz ediyoruz. Erdoğan'dan bir marka inşa etme işi oralara vardırıldı ki, şimdi markayı yönetmek her şeyin önüne geçti. Sağlığın bile...
Biz Demirel'e, Ecevit'e, Özal'a, bizde pek bulunmayan sezgiler vehmettik. Onlar da öyle sezgileri varmış gibi davrandılar. Zaten hep öyle olur. Birilerine kralmış gibi davranırsınız, onlar da kral gibi davranırlar. Herkesin işi görülmüş olur. Erdoğan'ı, bizden farklı biri olmak kesmedi. Onu markalayanlar, tabii kusurların bile kendisine yakışmayacağı bir markadan azına razı gelmediler. Neticede yanılmaz, hata yapmaz, kusurlardan azade, her derde deva, her ülkeye birer tane lazım biri dolaşıyor Ankara'da... Hastalık büyüyü bozar. Belki kapalı kapılar arkasında, bir sır perdesinin gerisinde yaşanırsa, ahali Erdoğan'ın hastalığına da mistik bir şeyler yakıştırabilir diye umuluyor da olabilir. Ama böyle bir ümit olmasa bile, çaresiz, olabildiği kadar saklanması lazım. Hayat böyle işte. Manasız bir kusursuzluk inşa ettiğinizde, sıradan bir sağlık sorunu bile algıda büyük bir yara açar. Daha insani bir portre çizilmiş olsaydı, herhangi bir hastalığın ayan olmasından endişe duyulması da gerekmeyecekti.
***
Partinin hallerini de benzer biçimde açıklayabilirsiniz. Tartışmasız bir itaat sistemi inşa etmişseniz, her türlü toplulukta tabii olarak oluşan doğal hiyerarşiyi imkansızlaştırmışsanız, tepedeki adamın dışındaki herkes aynı hizaya çekilmişse, böyle sızdırmaz, böyle gayritabi” bir düzen tesis etmişseniz, ilk çatlak ihtimali sistemin tamamını tehdit eder hale gelir.
Demem o ki, operasyonun üzerine örtülen sır perdesinin de, arkasından partiden neşet eden çatlak seslerin de, açıklanmaları için komplo teorilerine filan ihtiyaç yok. Her şey, son derece tabii süreçlerin neticesinden ibaret olabilir. Muhtemelen Arınç bile mesela, sizin kadar bihaberdir hastanede neler olup bittiğinden. Eğer öyleyse, Erdoğan'ın yola devam edemeyecek olması ihtimali, takdir edersiniz ki, sizden çok daha fazla ilgilendirir onu. Onu ve partinin içindeki herkesi... Kim gerçek bilgiye erişemiyorsa, boşluğu tahminlerle doldurmak zorunda kalır. Çünkü -sizden, bizden farklı olarak- pozisyon almak zorundalar. Bu karşılıklı pozisyon alışlara alışık olmadığımız için de, yadırgarız olup biteni. Olmayacak manalar yakıştırırız. Kasmayın kendinizi, muhtemelen her şey eski haline rücu edecek. Erdoğan markasının ve parti yapısının aldığı hasar katlanılabilir boyutlarda. Ama katlanmak yerine gidermeye kalkılırsa... Ne olur kestirmek zor.
***
Erdoğan devam edemezse ne olur? Ben size, kendi kabuslarımdan bir senaryo yazayım. AKP'nin başına Melih Gökçek'in, CHP'nin başına ise Mustafa Sarıgül'ün geldiğini tasavvur edin. Ne şenlikli ülke olur ama?
Akşam
Cemalettin Taşçı
Facebook'ta paylaşTwitter'da paylaşGoogle+'ta paylaş Favorilerime EkleYazdırE-mail olarak gönder
|