Bir ülke düşünün... Ekonomik verileri parlarken, küresel Cinsel Eşitlik Endeksi’nde 134 ülkenin arasında 126’ncı sırada...
Bir ülke düşünün...
AB’yi, sırf içinde bulunduğu ekonomik darboğaz nedeniyle hor görürken, “kadına istismar” alanında o beğenmediği AB ülkelerinin arasında “en kötü” unvanına sahip. (The Economist, Mayıs 2011)
Bir ülke düşünün...
Tüm enerjisini büyümeye, kalkınmaya verip enerji politikalarını buna göre kurgularken su ve temiz hava hakkını tehlikeye atıyor, doğal yaşam alanlarını talana açıyor...
Bir ülke düşünün...
BM’nin Dünya İnsani Gelişme Raporu’nda 187 ülke arasında 92’nci sırada. Okullaşmada önemli adımlar atılmasına rağmen ortalama okula gitme süresi 4 yıl, nüfusun yarısının ise sosyal güvencesi yok...
25 yılda 41.979 ölü
Bir ülke düşünün...
Güneydoğu politikalarında atılan adımlara rağmen, “düşük yoğunluklu” savaşla geçen 25 yılda 6.653’ü şehit, 5.687’si vatandaş, 29 bin 639’u PKK’lı olmak üzere, toplam ölü sayısı 41.979. (Genelkurmay, Jandarma ve Emniyet’in 2010 Haziran’ında açıkladığı veriler.)
Bir ülke düşünün...
Hızlı demokratikleşme çabaları ve “yargı reformu”na rağmen, halen terör örgütü üyeliğiyle hapse attığı insanların sayısıyla dünya rekorları kırsın, protesto yapan öğrenciye bile adi suçlulara reva görmediği cezalar versin...
Kimse kusura bakmasın... Bu tabloya bakıp hâlâ “üç çocuk yapın” denmesi bana çok tuhaf geliyor! Bol çocuklu anneliğe teşvik etmek, böyle bir ülkede yaşayan kadınların zekâsı ve içgüdülerini hiçe saymak değil de nedir?
Bir anne, her şeyden önce çocuğuna iyi bir hayat, iyi bir gelecek sağlamak ister! Ve iyi bir hayat, ekonomik kalkınmadan ibaret değildir...
Aile birliği!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “En az üç çocuk, muhafazakâr erkek anlayışı değil”i ispatlamaya çalışırken, nüfusun giderek yaşlandığını ve daha fazla çocuk doğurmamızın “devletimizin yaşaması için gerekli” olduğunu söylemiş...
Peki devlet, daha çok doğurmamızı talep ederken, çocuklarımızın hangi koşullarda, nasıl yaşamasını öneriyor?
Bakan Şahin’in, “İstanbul Sözleşmesi”nin Meclis’te onaylanmasında ne kadar önemli bir rol oynadığını biliyor ve takdir ediyoruz. O sözleşmenin maddeleri uygulanabilirse, önümüzdeki yıllarda kadına karşı şiddette önemli mesafe kat edeceğiz.
Ancak bugün kadınlar hâlâ karakolda ve evde tekme tokat dövülüyor, “aldattı” diye sokak ortasında infaz ediliyor, adliyede, evde öldürülüyor... Ensest sorunu bir türlü gündeme getirilmiyor.
Hal böyleyken “Aile birliğinde hâlâ dünyanın en güçlü ülkesiyiz” demek ne kadar doğru?
YAŞLI POLİTİKASI
Türkiye’de de giderek yaşlanan nüfusa bakıp çareyi “üç çocuk doğurmak” olarak sunmak gerçekçi değil. Asıl sormamız gereken sorular şunlar değil mi:
- Türkiye, yaşlılarına nasıl bakacak?
- “Sağlık reformu”, giderek yaşlanan nüfusu nasıl etkileyecek?
- Madem ekonomik kriz dönemlerinde çocuk doğurma oranı azalıyor... Neden son yıllarda refah seviyesi hızla yükselen Türkiye’de trend, daha az çocuk yapmaya doğru evriliyor?
Toplumsal-sosyal gerçekleri iyi analiz etmeden, bu sorulara “üç çocuk” cevabını vermekten kolayı yok.
‘OH BE’ DEDİK
CHP milletvekili Şafak Pavey’in TBMM Genel Kurulu’ndaki konuşması, son zamanlarda dinlediğim en mantıklı, en insancıl, en bilgi dolu konuşmaydı. CHP’nin, Meclis’in, Pavey gibi donanımlı, genç beyinlere çok ihtiyacı var!
|