Başbakan Tayyip Erdoğan “evet” demeden AKP’de bir şey olmuyor. Başbakan “olur” demeden Meclis’ten kanun geçmiyor, çıkmıyor. Her şey onun iki dudağı arasında. “Olur”a da “olmaz”a da o karar veriyor.
Karar alınıp çabucak yürürlüğe konması iyi, ama yanlış karaların da alınması bakımından bu savunulamaz bir durum, demokratik de değil.
Güçlü partilerin bulunduğu yerlerde kuvvetli liderlerin de bulunması söz konusu oluyor.
Ülkemizde de AKP % 50 ile kuvvetli bir iktidarken, karşısındaki ana muhalefet CHP % 26’yı bile geçemiyor. Bu Türkiye aleyhine dengesizlik değil mi? Kuvvetli iktidar, zayıf muhalefet, işte Türkiye.
* * *
TRT 1’deki “Politik Açılım” programında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hep medyayı eleştirdi.
“Ülkenin temel sorunları var, medya bunlara eğilmiyor.” dedi.
AKP’nin karşısında “sus pus” kaldığı için medyayı suçladı.
Kılıçdaroğlu CHP’nin yaptıklarını, yapmak istediklerini, ülke yararına teşebbüslerini de anlattı. “Bunların bazılarının Meclis’in gündemine bile alınmadığını” söyledi. Ve bunları medya halka duyurmadığı için sitem etti. Ama bunlar hakikatse, halka duyurma görevi de herkesten önce CHP’ye düşmez mi? Düşer. Öyleyse onu bunu suçlayacağına Kılıçdaroğlu önce partisinin bu konudaki görevlilerini, daha doğrusu kendi CHP’sini suçlamalı. Medyayı değil.
* * *
Şike söz konusu olunca nedense tarihi rekor kırarcasına anlaşan partiler, Türkiye’nin ana sorunları konusunda yan yana bile gelmiyor. Kürt sorunu, tutukluluk sürelerinin kısaltılması, eşit işe eşit ücret, dış politika konuları, şike kadar, hatta ondan da önemli konular değil mi? Arap Baharı ve komşularla ilişkiler konusunda da iktidarın ve ana muhalefetin anlayış ve tutumu 180 derece farklı, zıt. Peki bu konuda partilerin görüşmeleri gerekmez mi?
Belki anlaşırlar, konsensüse varabilirler. Bu Türkiye’nin lehine olmaz mı?
Ama bunun için bile önce partiler arası diyalog gerekmez mi? Konu şikeyse gereken, şike değilse gerekmez, olur mu?
* * *
Kılıçdaroğlu’nun konuşması, yaptıklarından güzel. Temennimiz de yapacaklarının AKP’den üstün olması.
Bekleyelim, bakalım ne zaman...
KİM BAŞBAKAN OLUR?
Türkiye’de önümüzde Cumhurbaşkanı seçimi var. Ben de, süre 5 yıl değil 7 yıl, diyenlerdenim. Peki adaylar üzerinde yapılan dedikodular erken değil mi? Bu dedikodular Cumhurbaşkanı’nın seçeceği Başbakan adayları için yanlış anlaşılmasın... Çünkü Cumhurbaşkanı zaten belli gibi.
“Dilin kemiği yok” herkes konuşuyor.
Herkes “şu olur”, “bu olur”, diyor. Yani tahminler muhtelif. Peki Tayyip Erdoğan bugünkü Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı veya Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Başbakan yapar mı? Yapmaz.
Bana göre Tayyip Erdoğan’ın Başbakan görmek isteyeceği kişi Ali Babacan’dır.
Niye, onlar değil de bu?
Yazacaktım, ama yer bitti.
ERDOĞAN YOKSA, AKP YOK MU?
Şike kanununun Meclis’te vetodan sonra yeniden görüşüldüğü gün, 401 sayfalık iddianamenin de açıklanması, yani mahkemeye sunulmasına ve kabulüne çeşitli anlam yükleyenler oldu. 74 AKP’li ise o gün Başbakan’ın isteğini yapmadı. Yine de çok hayret edilen AKP’li Yazıcıoğlu ve Arınç’ın önce Çankaya’yı tutması, aynı ağızla konuşması, fakat kısa sürede fikir değiştirmesiydi.
Bana göre Yazıcıoğlu ve Arınç’ın davranış çelişkisi, Tayyip Erdoğan yoksa AKP de yok, sözünü doğruladı. Peki 74 AKP’linin tutumuna ne demeli? Çatlak mı?
Bravo Bahçeli
Biz parti liderlerinin yıllarca birbirlerinin gözlerini oymasına alıştık. Bunun siyaset olduğunu bize yutturdular. O yüzden de MHP lideri Bahçeli’nin derse benzeyen şu cümlelerini görünce, bravo Bahçeli, dedim.
“Başbakan inşallah kısa sürede sağlığına kavuşur, partide çatlağa fırsat vermez. İç ve dış sorunların arttığı dönemde, 326 ile iktidar olmuş bir partide kaos ülkeye zararlıdır. Bugünkü Meclis tablosunda, istikrarı tekrar kurabilecek başka hükümet görünmüyor.”
İSTANBUL
Çirkin şehir
Hep yazıyorum, yazmaya da devam edeceğim.
İstanbul’u idare edenlerin, sorumluların çoğu zevksiz.
Bunu boşuna söylemiyorum. Karaköy’den Ortaköy’e kadar sahil açılsın Boğaz meydana çıksın derken geçen gün bir de baktım beton yapılarla Florya’da bile sahil kapanmış.
“İstanbul’da geniş kaldırımlarda kafeler yok” dedik, ama bu kadar zevksiz ve birbirine benzemeyen gecekondu gibi yapılara müsaade edin demedik ki.
Klimalar her binadan her pencereden adeta sarkıyor.
Bu çirkinliği görüp, güzelliğe dönüştürecek yetkili ara da bulasın.
“Taksim gezisi” altındaki dükkanların çirkinliği dağ başında kalmış bakımsız köylerde bile olmaz. Kaç kez bağırdık.
Sonra bir cadde bir meydan park gibi, çiçek içinde, öbürü çöl gibi...
İngiltere’de “Hayt Park” Amerika’da “Santral Park” var diyoruz ama Türkiye’de “Gülhane Parkı” var, diyemiyoruz. Çünkü bizimki bakımsız, “kuş uçmaz kervan geçmez”cesine kıyıda, köşede bırakılmış bir değer. Onu esas kimliğine kavuşturacak adamımız yok.
Sonra da İstanbul’un çeşitli yöneticileri atıp tutuyor.
“Biz İstanbul’a hizmet ediyoruz” diye...
Bu mu hizmet?
SEVGİ
Ördek deyip geçme
“Belediyenin Kuruçeşme Parkındaki ördekleri yok ettiği” haberini okuyunca, “bu ülkede hayvansevenlerle, hayvan düşmanları yan yana yaşıyor” dedim.
Maalesef, hayvanseverler, öbürlerini bir türlü eğitemedi.
Resmi veya gayrı resmi bu düşmanlar düşmanlıklarına devam ediyorlar. Oysa bir nevi “empati” yapabilseler belki artık düşmanlık olmaz.
Bu haber bana bizim ördeğimiz “Hayret”i de hatırlattı.
Yıllar önce bizim de bir ördek yavrumuz vardı. Adı Hayret’ti. Baktık, büyüttük, Hayret çocuğumuz gibiydi. Bembeyaz haliyle gelin gibi süzülür, bahçeye çıkar gezer, istediği zaman eve girerdi.
Büyüdü büyüdü, eve gelen misafirleri kovalar ve ısırır oldu. Yani artık çeşitli yaramazlıklar yapıyordu.
Ama biz onu çok seviyorduk.
Düşündük onun mutlu olabileceği yer olarak Gülhane Parkı’ndaki havuza, arkadaşlarının arasına bırakmaya karar verdik.
Ziyaretine gittikçe tanıyalım diye bir kanadını boyadık.
Çocuklarla gidip gözyaşları arasında Hayret’i hemcinslerinin arasına, havuza bıraktık.
“Hayret” sanki biraz sevinçle, biraz üzüntüyle havuza atladı.
Her hafta çocuklarla “Hayret”i ziyarete gittik. Onu boyalı kanadından tanıyorduk. Ona sevdiği yiyecekler götürüyorduk.
Sonra, gün geldi Hayret’i bulamaz olduk. Kanadındaki boya herhalde artık silinmişti.
Ama Hayret bizim kalbimizden silinmemişti.
O yaramazı bugün bile hatırlıyoruz.
|