ÇEK elini, dercesine Davos’ta paneli yöneten Amerikalı gazetecinin elini itiyor Başbakan Erdoğan, sonra ünlü sözünü söylüyor, hışımla, “one minute”.
Davos’taki panelde İsrail Cumhurbaşkanı ile girdiği tartışmada Amerikalı gazeteci David İgnatius da nasibini alıyor. Erdoğan onu tersliyor, ardından İsrail’e dönük salvolarını sıralıyor.
İgnatius 8 Aralık tarihli Washington Post’ta Türk-Amerikan ilişkileri üzerine son ayların en önemli yazısını yazıyor. Beyaz Saray tutanaklarından bilgi edindiği belli. Hoş anekdotlarla süslediği yazısında, Amerika ile ne olmuş ve şu anda biz Amerika ile ne durumdayız, sorularının ilk elden yanıtını aktarıyor. Arap Baharı ve Türkiye-Suriye ilişkilerine pencere açıyor.
O yazının bazı bölümlerini aktarıyorum. Ben David’in yalancısıyım.
OBAMA ÖNCE BOZUK
“Beni yalnız bıraktınız, oysa İran nükleer programının önünü kesmek benim için çok önemli”.
Biraz da hırçın ifade ile söylenen bu sözler ABD Başkanı Obama’ya ait. Söylediği kişi Başbakan Erdoğan.
Toronto’da G-20 Zirvesinde karşılaştıklarında Obama’nın bu sözüyle başlayan diyalog ikilinin arasında soğuk rüzgarlar estiriyor. Erdoğan yumuşak karşılık veriyor. Uzun süren görüşmede yine de uzlaşma sağlanıyor, “birbirine güvenen müttefikler” kavramının altı çiziliyor. Ankara, “ABD ile gerçek iş birliği temelinin bu görüşmede atıldığını” bildiriyor.
Öyle bir temel ki, şu satırlara bakın:
“Obama ve Erdoğan Mısır, Libya, Suriye ve büyümekte olan İran olaylarıyla ilgili sıkı bir iş birliği yürütüyor.
Onlar bu yıl içinde on üç kez görüşüyor. Başlangıçta öyle bir dostluk yok ama, geçen yıl Toronto’da doğan uzlaşma onları iki ülkenin ortak çıkarlarında buluşturuyor”.
ERDOĞAN ÖNDE
Beyaz Saray, yazıya göre, şöyle bir değerlendirme yapıyor. Bence çok çarpıcı:
“Amerikan Yönetimi geri planda kalmayı tercih ederek, Arap Baharını etkilemek için en uygun kişi olarak Erdoğan’ı seçiyor. Çünkü, Erdoğan Arap Dünyasında saygın bir yere sahip. Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcı partilerle Arap Baharını etkileyecek güçte”.
Benzer tezler Türkiye’de de geçerli. Bu tezler şimdi Beyaz Saray bilgileriyle doğrulanıyor.
Amerika geride, Türkiye önde. Bunun planlaması 2009 Nisan ayına gidiyor:
“Beyaz Saray yönetimi Obama’nın deniz aşırı ilk resmi gezisi için Ankara’yı düşünürken bunları hesaplıyor”.
Planlı ve bilinçli bir tercih. Biz de o günlerde, Obama Başkan olarak önce bizi ziyaret ediyor, diye ne seviniyoruz, ne seviniyoruz.
TEHLİKELİ MODEL
David İgnatius Türk-Amerikan ilişkilerini yere göğe koyamıyor ancak, bir gerçeği de vurgulamadan geçmiyor:
“Erdoğan Türk Modelini temsil ediyor. Güçlü bir İslamcı parti ama, serbest pazar ekonomisine dayanıyor. Arap Dünyasında tam Amerikan yanlısı, Mısır dahil, pek çok ülkeye ümit veren bir model.
Ne var ki, Erdoğan
basın özgürlüğü, yargı ve ordunun bağımsızlığını aşağı çekerek, ülkesinde demokratik alanı daraltmış bulunuyor. Bu açıdan Türk Modelinin hem avantajları var, hem de tehlikeleri”.
Amerika’nın Türkiye’ye
hangi gözle baktığını, neden bu kadar desteklediğini bundan iyi anlatan bir yazı hatırlamıyorum. Yaz ilginç bir anekdotla
bitiyor.
72 SAAT SÖZÜ
Konu Suriye. Obama Suriye’de yönetimin değişmesi için bastırıyor. Bunu gerçek kılmak üzere, devreye Türk-Amerikan iş birliği giriyor.
Erdoğan Obama’ya, Beşar Esad’ın ülkesinde reform yapacağına ilişkin söz verdiğini anlatıyor. Arasındaki dostluğa güvenerek, “Esad’ı 72 saatte ikna edebileceğini” aktarıyor.
Yazı şöyle devam ediyor:
“Ancak, Esad verdiği sözü tutmadı, Türk Başbakanı mahcup durumda kaldı ve fena sinirlendi”.
Erdoğan’ın her fırsatta Esad’a neden bu kadar yüklendiğini bu satırlar yeteri ölçüde açıklıyor.
Kesip saklanacak bir yazı. David İgnatius Erdoğan’ın Davos’da kızdığı kadar varmış.
Davutoğlu İle Başımıza Gelecek Belli
SON olarak Irak Başbakanı El Maliki Türkiye’ye Washington’dan ateş püskürüyor. Maliki, “Türkiye’nin Irak’ın iç işlerine müdahale ettiğini” ileri sürüyor.
Ondan bir gün önce İran Meclis Başkan Yardımcısı Malatya’da konuşlandırılan füzelerle ilgili “gerekirse, Türkiye’ye ateş açarız” diyor.
Suriye ile zaten malum, ipler çoktan kopmuş durumda.
Çok değil, beş-altı ay önce bu üç ülke ile içtiğimiz su ayrı gitmiyor. Üstelik, bu birlikteliği sağlayan AKP iktidarı. Ama, şimdi “komşularla sıfır sorun” politikası, komşuların teker teker bize cephe almasına uzanıyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu kutlamak gerek. Bazı anketlere göre, birileri bunları yayınlıyor, ne kadar doğru orası ayrı, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilirse, yerine en şanslı adaylardan biri olarak Davutoğlu görünüyormuş.
Öyle bir gelişme olursa, komşularla ilişkilerimize bakın, başımıza ne geleceği şimdiden belli.
|