Baykal zamanında da CHP’yi en çok yıpratan neden, sürekli iç çekişme yaşayan bir parti görüntüsü vermesiydi.
Kılıçdaroğlu geldiğinde yaşanan olumlu havanın temel nedeni, yıllar sonra parti içi demokrasinin artık işleyebileceği umudu oldu. Yeni Genel Başkan'ın kurultay konuşmasındaki en rahatlatıcı söylemi, örgütün önünü açacak demokratik bir tüzük değişikliği vaadiydi.
Milletvekillerinin merkezden atanması son bulacak, adaylar demokratik önseçimle belirlenecekti!
Üç ay sürmedi, Genel Başkan'ın çevresini sözde yeni CHP’li(!) bir “Takım” ele geçirdi. Hedeflerinde de, Baykal’ın yıllanmış, yorgun genel sekreteri vardı. Kısa sürede onu ekarte ettiler. Artık, 2011 seçiminde milletvekili listesini istedikleri gibi yapmak için, önlerinde hiçbir engel kalmamıştı. Bu tasfiye programı uygulanırken, birçok eski gerçek CHP’li, (Kendilerinin de parti dışına itiliyor olduklarını görmelerine rağmen) yeni Genel Başkan’a destek oldu. Çünkü Genel Başkan’a bu kredinin ve zamanın verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. CHP’ye umut bağlamış aşı-işi peşindeki yığınlar içinse, bütün bunlar teferruattı. Onlar umut bağladıkları partinin, artık başarılı olmasını istiyordu, o kadar... Nasıl olsa, yeni başkan Kılıçdaroğlu ilk seçimde, “anlamlı bir başarı” için söz vermişti!
Zaman hızlı geçti, 12 Haziran akşamı çokluk yüzler gülmüyordu. Yüzde 25,9 anlamlı başarı mıydı, değil miydi, anlaşılmadı! Seçim’den bu yana AKP’nin karşısında güçlü ve doğru bir muhalefet yapılabilseydi yüzde 25,9 belki anlam kazanabilirdi. Yine büyük çoğunluğa göre bu da olmadı.
Geldik bu günlere, R. T. Erdoğan’a karşı muhalefet güçlü mü, güçsüz mü tartışıladursun, parti içinde “güçlü bir çekişme” aldı başını gidiyor. Seçim sonrasında hemen başlayan olağanüstü kurultay için imza toplama girişimi, yeni CHP’de de “değişen bir şey yok” dedirtmeye yetti.
Hadi, eskilerinki “sen-ben” kavgasıydı. Şimdi, partinin omurgası tartışılır oldu. Dört yıl önce Dersim söylemini başlatanlar sonunda, Dersim’le yüzleşmeye sürüklendiler.
Bu ortamda herkes dursa da, savında inatçı olan, eskilerin en eskisinin kitabında durmak yoktu. O değil miydi, Deniz Baykal’a dirsek gösterme cesaretini gösteren tek kişi? “Yeni CHP’yi” başa getiren de o değil miydi? Eski genel başkanı ve istediklerini bağışlayıp, bir kez daha milletvekili yaparken tek derdiniz, onu mu meclis dışında bırakmaktı. Artık, bundan böyle (meraklısı medya için) mahalle delege seçimlerinden başlayarak, kurultaya kadar sürecek olan \'CHP’nin kongre çekişmeleri” dizisi başlıyor demektir.
Bakın neler söylemiş Başkan Kılıçdaroğlu’nun ilk genel sekreteri; \'Referandumda olağanüstü bir gayret gösterdi Kemal Bey. Türkiye'nin her yerine gitti. Ama her yere gitmek, düşüncelerinizi her yere taşıyabiliyorsunuz anlamına gelmez. Tunceli'de genel af deyip Mardin'de türbanı ben çözerim gibi sözler edince, parti tabanında kuşkular doğdu. Kemal Bey, bedenini her yere taşıdı ama düşüncelerini taşıyamadı”. “Kurultay için yeni delege seçimini beklersek mermimiz biter” diyenlere de ilk genel sekreterin yanıtı daha da vurucu; “Siyasette son mermi diye bir şey yoktur. Merminiz biter ama bir bakarsınız ki, önünüze bir şarjör daha düşmüş. Ya da biri size bir şarjör verir. Merak etmeyin, son mermi diye bir şey yoktur.\'
Baykal döneminde de, onu (genel sekreterini) eleştirmiştim; “CHP’nin genel sekretersiniz, eski bir bakansınız, yenin şu sandık başında delege sayma hırsınızı. Genel Başkan istemedikçe, sistem içinde demokratik yolla genel başkanı değiştiremezsiniz, partideki bu biat kültürünün sebebi sizsiniz”. Şimdi de yineliyorum; Siz böyle direndikçe ancak, partide postu güçlü olanların değirmenine su taşırsınız. Bekleyin de, 2014 belediye başkanlığı seçimleri sonucunun(!) suçlusu siz olmayın.
Başbakan'ın hastalığı ve şike yasası yüzünden ilk kez AKP’nin içinde de kazan ısınmaya başladı. Partinin (CHP’nin) içinin tam da soğuması gereken bir zamanda, siz bari kaynayan kazanın altına odun atmayın.
|