Türkiye’de 10 Aralık... İnsan Haklama Günü...

11 Aralık 2011 Pazar, 10:40

NAZIM ALPMAN /Birgün

Türkiye’de 10 Aralık
İnsan Haklama Günü

Bütün dünya âlem 10 Aralık’ı “İnsan Hakları Günü” olarak hatırlıyor, anıyor, utanıyor, özür diliyor, bir daha böyle şeyler yapmayalım diyor.

Bizim güzel ülkemizde ise “İnsan Hakları Günü” uzun yıllar faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, gözaltında kaybetmeler, cezaevlerinde ölümlerle kutlandı!

Önceleri insan haklarının sadece solcuların yararına bir şeymiş gibi algılandı. Çünkü en fazla solcular, karşı çıkıyorlar, baskılara “hayır” diyorlar, boyun eğmeyi kabul etmiyorlar… O zaman da solcuların üzerine sal gitsin polisi, işkenceciyi, katili…

Dolayısıyla insan hakları ihlallerine karşı mücadele bu cenah üzerinden gelişti. Öte tarafta bulunanlar da uzaktan baktılar:

-Bu bizim işimiz değil!

Sonra bir dönem geldi… İslamcılar bu kavram bizim de ihtiyaçlarımızı karşılayabilir diye düşünmeye başladılar. Başörtüsü ile üniversitelere gidebilmek için insan haklarını savunmak lazımdı. Çünkü bu da bir insan hakkıydı.

Bir aralar devlet de bu işe merak sardı. Polis okullarında falan insan hakları dersleri okutmaya karar verdi. Eğitimleri sırasında insan hakları konusunda bilgi sahibi olan polisler, gelişmişlik örneği verdiler. Bir arkadaşlarının cenaze töreninden sonra topluca yürüyüşe geçerek var güçleriyle haykırdılar:

-Kahrolsun insan hakları!

Bu genç memurların kendi başlarına böyle bir şey yapamayacakları ortaya çıkmıştı. Büyük müdürler, toplum mühendisliğine soyunmuş kalfalar tarafından planlanıp uygulanmıştı. Ama bir şeyi açık olarak göstermişti:

-Devlet insan haklarından hazzetmez!

Devletin sadece bir görevi vardır: Kendisini korumak!

Bunu yerine getirmek içinde önüne gelenin üzerinden silindirle geçebilir… Zaten böyle yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Şimdi insan haklarını öğrenme sırası askerlere geldi. ABD’nin yeni güvenli partneri İslamcılar büyük patronun eski ortağını (onun desteğiyle) saf dışı bırakınca generallere hapishane yolları açıldı.

Uzun tutukluluk dönemleri, basın üzerinden karalama haberleri, görüş günleri eziyetleri, yargılama sırasında yaşananlar, hepsi başlı başına insan hakları ihlalleri olarak kayıtlara geçiyor…

Yalnız bu dönemin ayırt edici özelliği olarak şu var: Eskiden solcuların yanında bazen sağcılar, İslamcılar, ülkücüler de hapishane koğuşlarını doldurabilirlerdi…

Zulüm makamından askerler indi, İslamcılar çıktı…

Solcular yine aynı değişmez yerlerinde duruyorlar!

Bu açıdan bakıldığında 10 Aralık Türkiye’de tek gündemli olarak anılabilir:

-İnsan haklama günü!


***

Osman Şahin’in 40. Sanat yılı
Torosların Mucizesi

Edebiyatımızın büyük ismi Osman Şahin için hafta başında Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde bir kutlama yapıldı. Beşiktaş Belediyesi tarafından Faruk Şuyun koordinatörlüğünde yedi yıldır düzenlenen “Ustalara Saygı” gecelerinin son konuğu “Son Yörük” Osman Şahin oldu.

Geceye katılan pek çok değerli sanatçı, edebiyatçı, şair, yazar, sinemacı Osman Şahin için kürsüyü geldiler. İlk olarak konuşan Ataol Behramoğlu, Osman Şahin için “O Torosların mucizesidir” tanımını yaparak normal insanlarla şairlerin farkını da ortaya koydu. Behramoğlu şöyle devam etti:

-Osman Şahin hikayelerinde, resim yapıyor, şiir yazıyor… Sözcükleri bir kırbaç gibi kullanabiliyor!

Osman Şahin Dicle Köy Enstitüsü mezunu bir Yörük çocuğu… Kendisi bu durumu açıklarken şöyle dedi:

-Eğer Cumhuriyet’in bu mucizesi olmasaydı ben Toroslarda keçi otlatan bir çoban olarak hayatımı sürdürecektim…

Osman Şahin’in edebiyatımızdaki 40 yıllık yolculuğunun muhteşem bir bilançosu var: 30 kitap, 18 senaryo yazdı. Eserinden uyarlama yapılmış 23 film çekildi.

Osman Şahin için en güzel değerlendirmeyi ise onun gıyabında sinemamızın parlak yıldızı, çok ödüllü yönetmen Yüksel Aksu yaptı. Aksu, Osman Şahin’den bir gün sonra geldiği İMC-TV’deki sabah programında dedi ki:

-Osman Şahin’in ne müthiş dili var Homeros gibi yazıyor!