ŞAŞIRMA duygusu, gazetecilikte önemlidir. 'İyi' haberin, gerideki unsurlarından biri olduğu için. Bu yanıyla da tecrübe ve kıdemden bağımsız olduğunu söylemek lazım. Şaşırma, yerini kayıtsızlığa bıraktığında, gazetecilik yapılmasa da olur.
Bu inanç nedeniyle olsa gerek, 'Şike Yasası''nın vetosu için 'Cumhurbaşkanı haklı' diyen Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı'nın iki gün sonra, 'Yasanın arkasındayız, farklı düşüncemiz yok' açıklamasını duyunca, şaşırdım...
Salı günü, Yazıcı'ya konuya ilişkin görüşlerini soran, söylediklerini sözcük sözcük not alan, yazmak için izin alan ve haberle birlikte çıkan tartışmayı izleyen bir gazeteci olarak, özellikle 'Farklı düşüncemiz yok' ifadesine inanmakta güçlük çektim.
Dahası, haber gazetelerin internet sitelerine düşer düşmez yazılan 'E ne bekliyordunuz ki?' benzeri okur yorumlarının sayıca çokluğu bile, şaşkınlığımı gidermeye yetmedi...
Yetmedi çünkü Yazıcı'nın bu konudaki düşüncelerini aktarırken, samimi olduğunu biliyordum. Bu kadar netameli bir konuda, hukukçu kimliği 'siyasetçi' kimliğinin önüne geçmiş ve bu kimliği ona doğru bildiğini söyletmişti.
ZOR SİYASET
Gelgelelim, 'aynen iadeyle mutabık değilim. Zıtlaşmayalım. Oturup tartışalım' diyen bir bakanın, bu yaklaşımını ikinci gün de sürdürdükten sonra, üçüncü gün 'Yasanın arkasındayız' demek durumunda kalması, Türkiye koşullarında siyasetçinin, sözlerinin arkasında durabilmesinin zorluğunu bir kez daha gösterdi.
Açık ki, Bakan Yazıcı, ne kadar deneyimli bir siyasetçi olursa olsun, beklemediği ölçüde kendisine 'parti disiplinini' hatırlatan bir eleştiri ve sitem yağmuruna maruz kaldı.
Bunun ipuçları da ikinci gün ortaya çıkmıştı aslında. Haberin yarattığı geniş etki alanı üzerine Yazıcı aramış, 'Söylediklerimi aynen yansıttığınız için teşekkür ederim' demiş, ancak içeriğine itiraz etmese de 'Birilerini rahatsız etse de özgür irademle düşüncelerimi açıklıyorum' ifadesinin, partideki bazı arkadaşlarınca sanki Başbakan'a karşıymış gibi algılandığını, buna da üzüldüğünü paylaşmıştı.
Bu çerçevede, Yazıcı'nın, keskin bir dönüşü yansıtan 'yasanın arkasındayız' ifadesinin, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın 'Grup Başkanvekili'nin imzası, Başbakanı'ın imzası anlamına gelir' açıklamasından sonraya rastlamasının da bir anlamı var.
'Şike Yasası' ve Yazıcı'nın durumu, 'parti disiplini'nin Türkiye'de nasıl algılanıp yaşatıldığı konusunda, kuşkusuz ki, tek örnek değil.
Konusu, akışı farklı da olsa 'parti disiplini' bağlamında yakın bir örneğe CHP'li Hüseyin Aygün'ün 'Dersim röportajı' sonrasında da tanık olduk.
Üç soruyla bitiriyorum:
Parti disiplini herkesin aynı şeyi söylemesi midir?
Parti içi demokrasi neden bu kadar zordur?
Bir bakanı iki gün içinde bambaşka istikamette şeyler söylemeye zorlayan bir iklimde, demokratik bir anayasa için nasıl umutlu olalım?
|