Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümlesi, “Dersim özrü”nünü bahsi nerede geçse, cımbızlanmış bir alıntı olarak muhtemelen karşınıza çıkıyordur:
“Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum.”
“Tarihi Dersim Özrü” olarak yüceltilen bu cümlenin öncesi ve sonrası da var ama...
“Özür cümlesi”ni mekân, mana ve üslup bütünlüğü içinde hatırlamalıyız. Bu özrün ne olup ne olmadığı ancak böyle anlaşılır.
Özür mekânı, Ankara’da AKP’nin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı. Kürsüde, Başbakan Erdoğan... CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, Dersim katliamlarıyla partisi adına yüzleşmekteki ürkek ve kararsız tavrını yerden yere vuruyor, CHP’ye yüklendikçe yükleniyor...
Belgesini göstererek 13 bin 806 kişinin Dersim’de devletin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünü söyledikten sonra, o “özür cümlesi”ni konuşmasının aşağıdaki akışı içinde sarf ediyor Başbakan:
“Sayın Kılıçdaroğlu, nereye kaçıyorsun, nereye kaçıyorsun? Bunlardan nasıl sıyrılacaksın? Ben mi özür dileyeceğim, sen mi özür dileyeceksin? Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum. Ancak CHP adına, CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa, şu anda güya ‘Yeni CHP’nin yeni Genel Başkanıyım’ diyorsun, o da sensin. Hem bir Tuncelili olarak, hem bir Dersimli olarak onur duyuyorum’ diyorsun ya, hadi onurunu kurtar bakalım, kurtar.”
Şimdi bu cımbızlı cümleyi özgün bağlamındaki haliyle okuduğunuzda, nasıl bir etki uyanıyor zihninizde?
Başbakan’ın üslubunda, yönettiği devletin geçmişte kendi halkına karşı işlediği insanlık suçundan ötürü gark olduğu bir derin nedamet ve ağır vicdan azabının, her türlü siyasi faktörden ayrışarak cisimleştiği, ilkeli ve tutarlı bir duruşun ifadesi mi var?
Yoksa bugün partisinin ne yerel ne de genel seçimlerde başarı elde edebildiği tek vilayet olan Tunceli’yle, Kılıçdaroğlu CHP’sinin arasını açmayı amaçlayan, siyasi taktik düzeyinde araçsallaştırılmış bir “özür” mü söz konusu?
Dersim’deki katliamların, CHP’nin tek parti istibdadı sırasında vuku bulmuş olmasının verdiği rahatlıkla, o partinin bugünkü devamına meydan okur gibi ağızdan çıkmış bir özür cümlesi mi bu?
Soruyu Dersim ile sınırlıyoruz; çünkü Sayın Başbakan’ın kimlerden özür dilediği sarih değil...
Sadece Dersim’den mi, Dersimlilerden mi?
Ya da Dersim’de yaşayanlar gibi hem Kürt hem Alevi olanlardan mı?
Devlet Dersimlileri neden öldürdü? Cevap, “Dersimli oldukları için” olsa idi, Sayın Başbakan’ın özrü daha derin bir mana taşıyabilirdi.
Ama konu Dersimlilerin kim olduğuna, açık konuşalım; Alevi ve Kürt olduklarına gelince, Başbakan’ın özrü adresine ulaşmıyor.
Hem devletler ve milletler arasındaki, hem de devletin vatandaşlarıyla ilişkisinde özür müessesesi, bir haksızlık ve zulüm söz konusu olmuşsa, bunun tam olarak hangi ırk, halk, din, sınıf ya da kültürden olanları hedef aldığını, neden ve nasıl olduğunu, kurbanların kabulüne mazhar olacak şekilde açıklamayı içerir.
Başbakan’ın bir cümlelik özründe bunlar yok.
Artı; özür dileyen taraf samimiyse, geçmişteki kötülüklerin tekrar etmeyeceğine dair bir güven verir kurbanı olan kesimlere... Zalimin kurbanlarda yarattığı tehdit algısını ortadan kaldırmayan, uzlaşmaya ve toplumsal barışa kapı açmayan bir özür, özür değildir.
Özür Alevilere yönelikse, daha birkaç ay önce meydanlarda Aleviliğin yuhalatılmış olmasından da doğan taze özür borcu ödenmeden bu nasıl olacak? Alevilerin geçmişte ve bugün uğradığı, adsız ama sistemli ayrımcılığın özrünün de dilenmesi gerekmiyor mu?
Maraş ve Madımak’ın anılmadığı özür olur mu?
Dersim’i doğru hatırlamak, Sünni çoğunluk için de, Alevi azınlık için de, her birinin kimliklerinin diğeri tarafından saygıyla ve sorunsuz algılanması bakımından kritiktir.
Liderlerin ayaküstü yaptıkları açıklamalar yetmez. Doğru özrün ruhunu, kanunlar ve politikalarla kurumsallaştırmak gerekir.
Bu ancak manevi ve maddi tazminat ödemek, anıtlar ve müzeler açmak, konuyu okul kitaplarına sokmak yoluyla olur. Ancak bunlar yapılırsa özür gelecek nesillere aktarılabilir.
Bazılarının hüsnükuruntusuna göre Başbakan Erdoğan’ın özür cümlesi, her şeye rağmen “ileri bir adım”... Ancak bardağın boş tarafına bakmak gazeteci olarak görevim. Öyle yapınca bu yazıdaki sorular geliyor aklıma. Üstelik o bardağın yarısı bile dolu değil.
|