Ben referandum öncesi ve seçim öncesi partilerini kaynatıp durmalarını “sadece Baykal’a yakın olmaları ve yeni Genel Başkan’ın ayağını ilk günden kaydırmak istemeleri, hatta bu nedenle oyların düşmesi için bile çalışmaları ihtimaline” bağlıyordum ama son günlerde Muharrem İnce’nin Tayyip Erdoğan’ı andıran çıkışları “koltukta kendisinin gözü var” ihtimalini de güçlendirmişti.
Gayet gereksiz zamanlarda ortaya çıkarılan “CHP’de genel başkanlığa en güçlü aday kim” sorusunun sorulduğu anketlerde adının çıkmaya başlaması, adı çıktıktan sonra daha da hız verdiği yeni çıkışlar, Atatürk’ten parti adına özür dilemeler vs bu ihtimali daha da artırdı. Nedense kimse de “Kardeşim ne alakası var, zaten genel başkan iki kez kurultayda seçilmiş, bu ne saçmalık!” demiyor bu anket sorularına.. Artık Türkiye’de hangi parti ve kim yaptırırsa yaptırsın, ben anketlere de inanmıyor, bunların “beyin yıkama yöntemi” olduğunu düşünüyorum ya, neyse..
GENEL BAŞKANINA HAKARET ETTİRDİ
Kendi partisini devamlı “genel başkan boşluğu var” şeklinde empoze etmeye çalışan Grup Başkanvekili Muharrem İnce (ki bu grup ve genel başkan vekillerinin filan doğru seçiminin ne kadar önemli olduğunu da göstererek) son olarak “Gelecek kurultayda başkanlığa aday olacak mısınız” sorusuna “Siyaseti hiç ihanet odaklı yapmadım, gün ola harman ola” cevabını vermiş.
Şimdi bu “ihanet” konusu önemlidir, zira bu partide “kendi partisine karşı oy kullanan” milletvekilleri, bile var ama sorsanız ihanet olduğunu kabul etmez. Yaptığının ihanet mi, ne olduğunu ise ona AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli anlatmış, önce bu “sadık” milletvekili İnce’nin “9 yıldır AKP’yi yenemedikleri için özür dilediği” benzersiz ve dahi zeka fışkıran (!) sözlerini alarak Kılıçdaroğlu’na “Bak, kendi adamın itiraf ediyor, özür diliyor, haydi sen de Recep Tayyip Erdoğan’ın bükemediğin bileğini öp” diye çağrı yapmış. (Daha sonra söylediklerinde haklı ama bu söz de Meclis tarihinde ilktir herhalde, Avrupa ülkeleri veya ABD’de, diğer ülkelerde de ikinci partilerin başkanları birincilerin bileğini mi öpmeli dersiniz, onlara da tavsiye edecekler mi?)
OTORİTENİN ZAAFA UĞRATILDIĞI..
Arkasından İnce’yi kastederek (kendisi de muhatap alındığına çok memnun olduğunu açıkladı); “Derli toplu muhalefet görmek hakkımız. Her kafadan bir sesin çıktığı, kimin ne dediğinin belli olmadığı, genel başkanın otoritesinin ciddi anlamda zaafa uğratıldığı bir ana muhalefet istemiyoruz. AK Parti olarak bizim lehimize olabilir ama demokrasilerde iktidarın kuvvetli olması kadar muhalefetin olması da önemlidir, böyle bir muhalefetin ne demokrasiye ne de kendilerine bir yararı olmaz.” Bu sözlerde Canikli yerden göğe haklıdır, olayı doğru gören herkes aynı şeyi düşünür.
Muharrem İnce koltuk sevdasına kendi partisine yaptıklarını da beğeniyor besbelli, iyi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu Ata’dan özürlere ve diğer çıkışlara söyleyecek hiç mi sözü yok, sabır taşı bile çatlar yahu!
Demokrasi başıboşluk, kuralsızlık, saygısızlık demek midir?
*****
Şişli, Beşiktaş, Sarıyer, Tuzla, Bakırköy ve diğerleri..
Şimdi “belediyelerin sokak hayvanlarını koruma ve kısırlaştırma” yaklaşımları konusunda şuna inanıyorum; özellikle “her konuya el atmış, faaliyet gösteriyor” gibi görünenlerin çoğu bunu göstermelik yapıyor. Mesela başkanları bir yandan “ormanda zehirlenmiş yüzlerce hayvan için üzülüyor” görünürken diğer tarafta kendi bölgesi içinde, parklarda (Gönül Koç gibi) belediye veterinerleri “bebek, büyük demeden temizlik” yapıyor, resmen hayvanları yok ediyor ve o hayvanlara bakan insanlara bile hesap verme zorunluluğu hissetmiyor. Eğer bunun doğru olmadığını söylüyorlarsa o yavruları ortaya çıkarsınlar, hepsini ayıracak kadar tanıyorum.)
Bildiğim kadarıyla, bir hafta önce en az 10 tane 2-3 haftalık kedi yavrusu ve 30-35 adet büyük kedi, en az 10 köpek o meşhur Maçka Parkı’ndaydı (ki bu parkın aynı zamanda bir “kedi-köpek parkı olduğunu, kedi ve köpeklerin kısırlaştırılıp orada yaşatıldığını” Mart ayında (o zaman 70-80 kedi vardı, bir de Suat isimli gönüllü bakıcı) kendileri söylüyordu.. Bunu söylemelerinden ve zavallı hayvanlar için küçük bir yuva yaptırmamdan kısa süre sonra parkta hayvan düşmanlığı başladı.
YAVRULARI ÖLÜME ATANLAR
Yuva parçalandı, hayvanlara saldırıldı, bakıcı ortadan kayboldu (bir veterinerin yanına alındı), kaybolmadan önce de bana “çok sayıda kedinin öldürüldüğünü, onları kendisinin bahçelerde, çatılarda bulduğunu, öncelikle arkadaki üç apartmanın ve Park Şamdan Restoran’ın sorumlu olduğunu, araştırsam daha başka şeyler de öğreneceğimi” anlattı. Kediler azala azala sayıları 30’lara indi ama insafsız insanların nasılsa biri bakar, kurtulurum diyerek “ÖLÜME ATTIĞI” yeni doğmuş yavrular geliyordu.(Her kedi canının günahını 7 cami yaptırmanın belki gidereceği söylenir, kedi katillerine ve yavru atanlara hatırlatalım.)
Onları son gördüğüm buz gibi gecede yardımcıma “alalım bunları, ölecekler burada” demiştim, ertesi sabah taşıma çantasıyla gidip almayı düşünerek onları ellerimle kutularına yerleştirdim. Ertesi gün bulundukları köşe dağıtılmış, üç-dört büyük kedi dışında tamamı ortadan kaybolmuştu.
“Şişli Belediyesi’nden Gönül Hanım’ın gelip onları başka bir köşeye taşıdığını” parktaki bir belediye görevlisi söylerken ben ağlıyordum. Kutuları taşıdıkları yerde hiçbir kedi yoktu ve köpek sayısı da 3-4’e inmişti. Bunların “Belediye Başkanı’ndan habersiz” yapılmayacağı bellidir, zira bu parkla çok ilgililer.
PARK İÇİNDE İÇKİLİ KAFE
Nişantaşı’nda oturan (ben o semtte oturmuyorum) ve bu parktan yararlananların anlattığına göre “yanında çocuk parkı bulunan bir noktada içkili kafe” yapıldı, bu olayların çoğu o kafeden sonra ortaya çıktı. Herşeyden önce parkta “prefabrik” bile olmayan beton inşaat kafe ve üstelik içkili, yasalara aykırı değil midir? Kedi yuvalarının yıkıldığı günden birkaç gün sonra (artık yalnız Çınarcık, Erenler, İkizler apartmanlarının kapıcıları ve Park Şamdan mı yoksa işin içinde Kafe ve Belediye de mi var bilmiyorum, ancak tahmin edilebilir) Başkan Yardımcısı Vasken Baran ortada hiçbir neden yokken ve büyük bir zevkle “kedilerin altında toplandığı çardağı da yıktırarak” hepsini dağıttı, dikkat edin yuvaların yıkıldığı günden birkaç gün sonra.. Geriye kalan az sayıdaki zavallı hayvanlar hala eski evlerinin yerine geliyor, parçalanmış kutulara sığınmaya çalışıyordu. Ta ki veteriner Gönül Koç Hanım onları da yok edene kadar.
HAYVAN DÜŞMANI MEKANLARA ‘HAYIR’
Düşünün, bu “en iyi olması gereken” örnek, kimbilir zavallı sokak hayvanları, sırf birileri kazansın veya “tümüyle katlederek hayvansız mekanlarda rahat etsin diye” ne acımasız sonlarla karşılaşıyor her köşede. Artık o belediyeler süslü “hayvan rehabilitasyon merkezleri” açsalar ne fayda beklenebilir ki? Bu zihniyet ve hayvan sevmez veterinerlerle ne olabilir ki? Aynı parkı gizlice izlemeye devam edeceğim. Bir daha asla “hayvan düşmanı” bir restoran, kafe veya iş yerine de adım atmayacağım! (Devam edecek)
|