Günlerdir Dersim’i konuşuyoruz. Atatürk ve Cumhuriyet’le husumetlerini 88 yıldır sürdürenlere gün doğdu. Gazete ve televizyonlar “vahşet” yazılarıyla, 90 küsur yaşındaki mağdurların “yürek paralayan” anılarıyla dolu.
Dersim’i kim ne kadar biliyor, ne kadar araştırmış, incelemiş bilemiyorum ama herkes bu konuda “derin” bilgiler verme yarışında.
Oysa bu konuda en bilgili kurum Türk Silahlı Kuvvetleri.
Çünkü operasyon, dönemin sivil otoritesinin emriyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yüklenmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arşivlerinde o günlerle ilgili tüm emirler, harekât planları, operasyon alanlarından gelen raporlar, istihbarat birimlerinin hazırladığı bilgiler mevcut.
Genelkurmay bunları istediği an açıklayabilir.
Hükümetten ya da herhangi başka bir yerden emir almasına hiç gerek yok.
Belgeler ve arşivler kendilerine aittir. Açıklama hakkı da onlarındır.
Ama dikkat ediyor musunuz, Dersim adı altında sürdürülen tartışmalarda Atatürk ve Cumhuriyet devrimleri yerle bir ediliyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları faşistlikle, soykırım yapmakla, vahşet tabloları yaratmakla suçlanıyor, bu operasyonları yapan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiç sesi çıkmıyor.
Anladık, askeri vesayet bitti.
Askerler emir almadıkça bir açıklama yapmıyorlar.
Sadece kendilerini ilgilendiren konularda açıklama yapmaya yetkileri var artık.
Ama bu konu çok önemli. Çünkü belgeler, bilgiler askerin arşivlerinde. Konuyu en iyi bilen, yaşayan onlar.
O halde hükümetten bir talimat almayı beklemeden açıklama yapmak, arşivlerini açmak zorundadır.
Komuta kademesi iktidardan çekinebilir, direkt basına açıklama yapmaktan korkabilir.
Ama nasıl Abdülmecit hakkında bir sempozyum düzenlenebiliyorsa, Genelkurmay da kendi içinde bir sempozyum düzenleyebilir. Bu sempozyuma Dersim olayları ile ilgili tarihi bilgisi olan komutanlar konuşmacı olarak katılır. Konuşmacılar Genelkurmay arşivlerinden yararlanarak bilgi paylaşımında bulunur.
Medya da bunu izleyeceği için bilgiyi gerçek kaynağından doğru olarak öğrenir.
Askerin kendi içinde yapacağı bir sempozyuma hükümet karışamaz herhalde. Demek ki bu kadar korkmaya gerek yok.
Eğer Genelkurmay bu konuda da susacak, halkı bilgilendirmeyecekse, insanın aklına “Herhalde Genelkurmay da Atatürk’ün bir soykırımcı olduğunu düşünüyor” demek gelir.
Böyle düşünüyorlarsa ya da korkudan gerçekleri açıklamaktan kaçınıyorlarsa, bu Atatürk’e saygısızlıktır. Askerlerin hemen her odasında asılı duran Atatürk resimlerini de derhal indirmeleri gerekir.
*****
Pazar fıkraları
Yıldırım Tuna’nın fıkralarıyla keyifli pazarlar dilerim.
Falcının gördüğü
Bir ülkenin başkanı falcıya gitmiş. Falcı önündeki kristal topa bakıp, “G.. Görüyorum” demiş, “Sizi çiçeklerle süslü geniş bir caddede üzeri açık bir araba ile geçerken görüyorum.. Halk çok mutlu, ellerinde gelecekle ilgili umut dolu pankartlar var.. Arabanızın etrafını sevinçle dans ederek sarıyorlar, polis onlara engel olmak için adeta çırpınıyor.” Başkan “P.. Peki ben ne yapıyorum bu arada?” diye sevinçle titremiş. “Bunu göremiyorum efendim” demiş falcı. “N.. Neden?” diye şaşırmış Başkan. Falcı devam etmiş: “Tabutunuzun üzeri kapalı efendim!”
Sahtekâr
Patronum cep telefonumdan aradı, “Durum nasıl?” dedi. “Her şey kontrol altında efendim” dedim, “Yoğun bir gün, arkadaşlarla bir dakika bile boş durmuyoruz.” Patronum “Benim için bir şey yapabilir misin?” dedi. “Ne demek efendim? Not alıyorum, emredin” diye cevap verdim. “Biraz elini çabuk tut ve topa vur” dedi, “Ben tam arkandaki 7. delikte yarım saattir sizin etabı bitirmenizi bekliyorum sahtekâr herif.”
Kültür Bakanı
Resim sergisinin açılışına gelen kültür bakanı, önünde durduğu tablodaki adamı parmağı ile işaret ederek, “Bunun yüzü çok kızarmış” demiş, “Neden?” Ressam, “Haklısınız” demiş dişlerini sıkarak, “Bu önemli bakanlığın kimlere kaldığını gördüğü içindir.”
İleri demokrasi
Bankanın en kalabalık saatinde içeri ellerinde otomatik silahlı 3 kar maskeli terörist girmiş. “Hepiniz ileri demokrasiyi özümsemiş bir ülkenin vatandaşlarısınız” demiş baş terörist ve silahının namlusuna mermi sürerken, “Bu bankayı soymamızdan yana olanlarınız lütfen ellerini kaldırsınlar.”
Merkep
Bir depremden sonra hasar tespit ekibi yardım organizasyonu için araştırma yaparken köylüler ilgililere kaybettiklerini sıralıyorlarmış, “Ben eşeğimi kaybettim, İhsan ağa öküzünü “ diye anlatırlarken ekip başı “Ayıp” demiş, “Ayıp.. Eşek denmez.. Merkep diyeceksiniz.” Köylüler ekip başının yanından yavaşça ayrılırken “Boşuna uğraşmayın müdürüm” demiş muhtar, “Siz şimdi çekip gideceksiniz, sizin arkanızdan yine kesin ‘Eşek’ diyip duracaklar.”
*****
Bedelli geyikleri
Belki bazılarını duymuşsunuzdur. Duymayanlar için birkaç tanesini tekrarlamak istiyorum.
Bedelsizlerin sloganı: Vatan sağolsun
Bedellilerin sloganı: Babam sağolsun
***
- Nereye gidiyorsun?
- Ziraat Bankası’na, ya sen?
- Ben de Ziraat askerlik şubesine.
***
Askerlik yapmak için banka şubesine giden Ahmet, önündeki 15 kişilik sırayı görünce derin bir “off” çekip “Bitmez bu askerlik” demiş.
***
Her Türk asker doğar deyişi değişti, artık Her fakir Türk asker doğar.
*****
Gani Yıldız’dan
Dersim için özür dileniyor ama Dersim gibi toplumsal travma yaratmış başka olayların adı bile geçmiyor. Acaba bu duruma iktidarın cevabı, “Özür dileriz ama CHP’nin içinde olmadığı olaylar için özür dilemiyoruz” mu oluyor?
***
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, derecelendirme kuruluşu Fitch’in not görünümümüzü durağana çevirmesine tepki göstermiş. Klasik öğrenci psikolojisi, yüksek notu “alan” biz oluyoruz, not düşük gelince “veren” öğretmene kızıyoruz.
***
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “Yargıyı etkileyecek beyandan kaçınalım” demiş. Yürütme tarafından adeta hipnotize edilmiş bir yargıyı hangi söz etkileyebilir ki?!
***
“Tarihimizle yüzleşiyoruz” diyerek devletin kurucularını ve kuruluş felsefesini ayaklar altına alanlar var. Bu durum “yüzleşmeden” çok “yüzsüzleşme” sanki!
***
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, kadına yönelik şiddetle mücadele için hazırladığı bildirgeye erkeklerden imza desteği bekleniyormuş. İmza yeri olarak genelde “kadın vücudunu” seçen Türk erkeğinin bu bildirgeye desteği sembolik kalır.
***
BBC’nin diplomasi muhabiri Bridget Kendall, “Türkler güç ve güven dolu yeni bir devrin şafağını hissediyor ve değişim yolculuğunda arka koltukta gitmiyor” demiş. Evet belki ön koltukta gidiyoruz ama ne yazık ki “emniyet kemerine” de ihtiyaç duymuyoruz.
|