BUGÜN herkesin okuması gereken bir kitabı tanıtacağım.
Belki de kadınlardan önce erkeklerin okuması şart.
Adı, Gökyüzünün Yarısı(*).
Kitap hakkındaki diğer bilgileri de şöyle özetlemek mümkün:
Hayatını Değiştiren Kadınların Hikâyesi.
Nicholas D. Kristof/Sheryl WuDun
Elif Şafak’ın Önsözü ve Emel Armutçu’nun kaleminden bir başarı öyküsüyle.
Kitabın adı, bir Çin atasözünden geliyor: “Gökyüzünün yarısını kadınlar ayakta tutar”.
Aile için şiddetin en can yakıcı olaylarını televizyonda içimiz kanayarak seyrediyor, gazete sayfalarında okuyoruz.
Bu zulme uğrayanlara yardım etmeli, onların yeniden iyi, özgür bir yaşama geri dönebilmesi için verilen çabaları daha da artırmalıyız.
Öyküleri okurken, zaman zaman bu ne vahşet diye bağırmak geldi içimden.
Tutunacak dalları olmayanları genelde fuhuş batağına çekip, orada debelenmelerini seyrediyorlar...
* * *
ELİF ŞAFAK, Kız Kardeşlik başlıklı Önsöz’ünde, kurtuluşun dayanışmada, direnç göstermede olduğunu vurguluyor:
“Konuşmakla ya da yazmakla geçmiyor acılar, unutulmuyor yaşanan travmalar. Ama konuşamamanın, yazamamanın, kimselere anlatamamanın bedeli çok ağır.
Çünkü bizler, yani biz kadınlar, birbirimizin hikâyelerini öğrenmeden aslında tam anlamıyla hemcinslerimizi de kendimizi de tanıyamaz, değerlendiremez, anlayamayız...
Çünkü biz, birbirimizi unutursak, birbirimizin hikâyelerine kör, sağır ve bigâne kesilirsek, işte o zaman kurur değişim pınarları. Yeşermez olur umut, gelmez o taze bahar. Hiçbir şey düzelmez o zaman. Bütün haksızlıklar, bütün eşitsizlikler, bütün adaletsizlikler, bütün cehaletler aynen berdevam...
Birbirimize ‘kız kardeş’ olacağız.
Olacağız ki azalsın bu yük, düzelsin bu düzen. Adım adım, damla damla gelsin değişim.
Gökyüzüne yakın duracağız.
Duracağız ki bir kız çocuğunun daha bahtı açılsın, bir kadının daha yüzü gülsün... Ve yeryüzü, günbegün, anbean değişerek gökyüzü gibi özgür olsun, gökyüzü gibi berrak...”
Emel Armutçu’nun Ölümün kucağından kalkıp hayatının sahibi olan kadınlar yazısında Zozan Selimoğlu’nun serüvenini de okuyun.
Zulme, şiddete direnmenin ne zor olduğunu gösteren, fiziksel çöküşle ruhsal çöküşün birbirini tahrik ettiği hayatlardan biri. Zozan Selimoğlu, bizim ülkenin insanı. Tıpkı üzücü hikâyesini hepimizin bildiği, mücadelenin sembollerinden Güldünya gibi!
Dünyanın çeşitli kentlerinde kadına reva görülen, onu bir cinsel meta gibi gören anlayışın yok olması için savaş vermeliyiz. Elbette bu savaşta, kadının da koşullarının buna müsait olması gerektiğini unutmayalım. Onun için sivil toplum kuruluşları, başka kurumlar sayesinde ancak bu kurtuluşlar gerçekleşebilir.
Ancak, bu öyküleri yüreğiniz burkularak okuduğunuzda, bir yandan da o öykülerden kurtuluş yöntemleri de çıkarabilirsiniz.
Derin kuyuların dibinden çıkarılanların toprağa bastığı andaki eksik mutluluğun da farkına varın.
* * *
BUGÜN saat 10.00’da Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusu Fazıl Say Salonu’nda “Aile içi şiddete son!” konferansında bütün boyutlarıyla konuşulacak.
|