Sayın Başbakan; “Dersim” konuşmanızı dikkatle dinledim. Daha sonra da aynı dikkatle iki kere okudum.
Çok üzüldüğümü, canımın çok sıkıldığını söylemeliyim. Bırakın bir Başbakan olmayı, normal bir Türk vatandaşı olarak bile yapmamanız gereken bir konuşmaydı.
Dersim olayını, bu konuda hiçbir bilgisi olmayan milyonlarca kişiye, olabilecek en kötü iki üç örneği ortaya koyarak anlatmanız, sadece toplum içinde husumetler yaratacaktır, ülkenin büyük bir bölümünü Atatürk’e, Cumhuriyet’e ve ülkemize kazandırdıkları tüm değerlere düşman haline getirecektir.
Bir başbakan olarak tamamen günümüzün siyasi çekişmelerini odağa taşıyıp, rakip gördüğünüz bir siyasi lideri altetmek uğruna Dersim’den söz ettiniz. Atatürk’ü mahkûm ettiniz.
Yapmanız gereken, madem Dersim resmi tarihte yer almıyor, madem bir tabu olarak korunuyor ve halka yanlış bilgiler veriliyor, herkesin kabul edeceği bilimsel bir tarih heyetinin tüm gerçekleri belgeleriyle ortaya çıkarması için ön ayak olmaktı.
Oysa siz, ismi bu tür konularda tartışmalı olan bir yazarın kitabını kaynak göstererek adeta bir yara kabuğunu kaldırmaya çalıştınız. Bunun size de ülkemize de bir yararı olmadığı açıktır.
Sayın Başbakan; halk diliyle “damardan” girerek, zaman zaman gözleriniz de sulanarak, çok duygusal bir öykü anlattınız milyonlarca kişinin önünde.
Ama “Bizim kökümüz” dediğiniz Celal Bayar’ın da düzenleyicisi olduğu Dersim operasyonlarının neden başladığına hiç değinmediniz. Sizi dinleyen ve konuyla ilgili hiç bilgisi olmayanların zihnine “Atatürk yaşamaktan gayrı hiçbir amaçları olmayan masumların üzerine ordu gönderdi. Bu ordu çoluk çocuk demeden katliam yaptı, babalarına kavuşmak isteyen sabileri bile süngüyle delik deşik etti” gibi bir fikri aşıladığınızın farkında mısınız?
Dersim olayları birkaç günlük olay değildir. Cumhuriyet’in hemen kuruluşundan sonra başlayan ve 17 yıl süren isyanlar, kalkışmalar ve bunların bastırılması sürecidir.
Bu sürecin içinden cımbızla çekilen, aklı, vicdanı, inancı olan herkesi öfkelendirecek birkaç olayı, üstelik en duygusal biçimde sömürerek kamuoyuna mal etmeye çalışmak herhalde sorumlu bir davranış değildir.
Sayın Başbakan; elbette size devlet yönetimiyle ilgili akıl vermenin haddim olmadığını biliyorum. Ancak Dersim’de yaşanan, sonuçlarıyla bir kesimi çok üzen olayların, temelinde ağalık düzenini korumak için devlete başkaldıran ve bu uğurda yabancı güçlerden de destek alan çıkar çevrelerinin işi olduğunu bilmiyor olamazsınız.
Emperyalizmin batırdığı bir imparatorluğun küllerinden yepyeni bir devlet kuranların bu devleti temelinden yıkmaya çalışanlara karşı elinin boş duramayacağını biliyorsunuzdur.
Nitekim, çok gerilere gitmeyin, paralel devlet kurmakla ve Türkiye Cumhuriyeti’ne başkaldırmakla suçladığınız PKK’ya karşı alınacak önlemler konusunda devletin güvenlik birimleriyle toplantılardan sonra verdiğiniz kimi talimatlarla, dün belge diye sunduğunuz kararlar arasında bir fark var mı?
Askeri operasyonlara, kara harekâtlarına, sınır ötesi operasyonlara izin niteliğindeki talimatlarınız 50 yıl sonra “katliamın belgesi” olarak mı sunulacak?
Bu satırları sizi siyasi olarak hep eleştiren, ama bu ülkeyi yöneten bir Başbakan olduğunuzun elbette bilincinde olarak saygı duyan, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, Atatürk’e, ilke ve devrimlerine yürekten bağlı, ülkesini seven bir vatandaş olarak yazdığımı bilmenizi dilerim.
İyi bir konuşma yapmadınız. “Özür dilerim” demiş olmanız durup dururken insanların arasına yeni husumet tohumları ekmiş olduğunuz gerçeğini yok etmeyecektir.
*****
Gani Yıldız’dan bedelliye atışlar
Her Türk asker doğar, parası olan hariç!
***
Bir süre öncesine kadar askerliğin “yan gelip yatma yeri” olup olmadığı tartışılıyordu. Şimdi parayı veren kış uykusuna bile yatabilir.
***
Bedelliden gelecek para şehit yakınları ve gaziler için harcanacakmış. Bedellinin kendilerinde açtığı yaraları tedavide kullanırlar artık...
***
Bedelli askerliğin çıkarılma sebeplerinin başında “bakayaları eritmek” geliyormuş. Güzel de, “bakayadan bakiyeye geçilerek” toplumun bir bölümünün duyarlılığı göz ardı edilmiş oldu sanki.
***
Artık, “Şafak kaç?” sorusunun cevabı, bedelli kredisinin kalan vade sayısı.
*****
“Adam gibi paşa olsan...”
Ay başında Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin’le buluşup yemek yemiştik. Pek çok konu gibi, kurmaya çalıştığı Belediye Senfoni Orkestrası için yolsuzluk yapıldığı iddiası ile makamına yapılan baskını da konuşmuştuk. Dehşet bir şey tabii. Sanat düşmanlığı mı, CHP’li bir belediyeyi sıkıntıya sokmak mı artık her neyse. “Her şeyi o kadar titizlikle yapıyorum ki, hiçbir korkum yok; ellerinden geleni arkalarına koymasınlar” demişti.
Maltepe Belediyesi sanat faaliyetlerine çok önem veriyor. Başkan Zengin “Eğer başka işin yoksa 17 Kasım’da mutlaka bekliyorum” demiş ve eklemişti “Bir de sürprizim var.” O gün birkaç tiyatro sanatçısı dışında tamamen amatörlerden oluşan Maltepe Sanat Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Fehim Paşa Konağı” sergilenecekmiş.
Elbette gittim. Oyun Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde sergilendi. Müthiş bir kültür merkezi. Mimarisiyle, olanaklarıyla, görkemiyle Maltepe’ye çok yakışmış.
Fehim Paşa Konağı “Şu Çılgın Türkler” kitabı milyonun üzerinde satan Turgut Özakman’ın oyunu. Abdülhamit döneminde geçiyor. Devlet yönetiminin, “paşalık” kurumunun nasıl kokuştuğunu, toplumda yaratılan korkuyu, endişeyi, cehaleti ve kulluğu anlatan çok güzel bir oyun.
30 kişilik bir kadro. İki saati aşan ama hiç sıkmayan bir oyun. İki perde ama sayısız sahne var.
Özcan Alpar’ın yönettiği oyunda Sedat Küçükay, Ümit Aksoylu, Alev Aykent dışındaki tüm oyuncular amatör. Kimi Belediye’de çalışıyor kimi tiyatro çalışmalarına katılan amatör gençler.
Sürprize gelince. Kalp cerrahı olmasına rağmen sanatsever kişiliği çok ağır basan Mustafa Zengin oyunun sonunda “Temsilci Abdullah Bey” rolünde izleyicinin karşısına çıkıyor. Zengin “Her oyunda elbette rol alamam ama, sanatçı arkadaşlarımı yalnız da bırakmayacağım” dedi.
Zengin’in aslında oyunun orijinalinde olmayan bir repliği var ki, dakikalarca alkışlandı.
İstibdat dönemi bitiyor, meşrutiyet ilan edilmiş, kokuşmuş düzenin paşalarından Deli Suat Paşa’ya temsilci Abdullah Bey “Sen Yemen’e atandın” diyor. Paşa çok bozuluyor ve “Neden Yemen, başka yer yok muydu?” diye sorunca Abdullah cevabı yapıştırıyor; “Adam gibi paşa olsan Silivri’ye atardım.”
Maltepe Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde çok güzel bir gece geçirdik.
*****
Bütün öğretmenlerin ellerinden öperim
Annem babam öğretmen. Hem anne baba olarak hem de öğretmen olarak ilk öğretmenlerim. Onları her gün arıyor, bir gün aradan sonra bile özlüyorum. Ama bugün onların ve tüm öğretmenlerin günü.
Bizler Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda, özgür, ilerici, demokrasi ve hukuka bağlı, insan haklarına saygılı şekilde eğitildik büyütüldük. Başta annem babam olmak üzere tüm öğretmenlerime borçluyum bunu.
Büyük küçük tüm öğretmenlerin o tertemiz ellerinden öpmek istiyorum.
Bugünün anısına okurum Erhan Tığlı’nın gönderdiği bir şiiri de paylaşmak istiyorum;
Ata’nın öğretmenleri
Atasından aldığı güçle / Yürüdü kötülüklerin üstüne / Uygarlık bilinciyle / Aştı tüm engelleri
Öğrencileri de onu izledi / Yılmadı hiçbiri / Dönmediler asla geri / Erdem ve özveri oldu ilkeleri
Açtı bahçemizin kültür çiçekleri /Aydınlattı evrenimizi / Öğretmenin güçlü elleri / Dedi; İleri hep ileri!
Güzelliklerle dolup taşalım / Sevgi, bilgi kanadına tutunup / Hür maviliklere uçalım / Onu yılda bir kere değil / Her gün, gece gündüz analım.
|