DERSİM'İZİ BİR TÜRLÜ GEÇEMİYORUZ!..
(ATATÜRK'SÜZ Yeni-CHP'YE DOĞRU!..)
Suriye'deki iç savaşa destek vererek, savaş kışkırtıcılığı yapan AKP hükümeti, CHP'ye de
oyalanması için yeni bir konu açmış! Neymiş efendim. “CHP'nin sadece Dersim katliamıyla
değil, milli şef dönemiyle ilgili de hesaplaşması gerekir”miş... Hadi bakalım balıklama
atlayın üzerine! Emperyalizmin akıncı birliği olmayı içine sindirmiş olan bu hükümetin, CHP
içinde de bayağı adamı varmış!.. AKP'nin yarattığı bu suni gündem ile bir süre daha halkın
kafasını ütülerler. Cumhurbaşkanı da “rolünü yaparsa”, haklılığı ortaya çıkacakmış hazretin.
Anlaşılan o rolünü hakkıyla yapmış!..
Tam da bu sırada, Silivri Cezaevi'nde yaşamını kaybeden MİT'ci Kaşif Kozinoğlu'nun Türkiye
gündemini sarsacak çok önemli açıklamaları Aydınlık Gazetesi'nde yayınlanmaz mı! Üstelik
hükümeti düşürecek kadar önemli şeyler açıklamış. Sanki Y-CHP'ye verilen görev; bu
haberleri alalayıp unutturmaktır. Habere göre, Alman İstihbarat Örgütü BND'nin 30 milyon
Euro karşılığında, Eyşan Adalarındaki İsviçre Bankası Müdüründen elde ettiği belge ve bigiler
varmış!.. Belgeler aynı zamanda Arınç'ın da elinde de. Erdoğan'ın İsviçre Bankalarında 8
ayrı hesapta 800 milyon doları varmış!.. Belki de Abdülmecit dedesinden miras kalmıştır!..
Bu hesapların numaraları ve paraların kimler adına yatırıldığı CIA'nın da elinde bulunuyor..
İktidarı, Deniz Feneri yolsuzluğu, Suriye'nin içişlerine müdahale ve İsviçre'deki hesaplar
üzerinden köşeye sıkıştırma ortamı oluşmuşken, Erdoğan, CHP'nin içindeki adamlarını
devreye sokarak, yapay bir gündemle Türkiye'yi havanda su dövdürüyor... Böylece asıl
konuşulması gereken konular güme gidiyor!.. Bu basit senaryolar içinde neden “rol” alınıyor,
anlamak mümkün değil!..
Gelişmeler böyle olunca “Eski CHP”liler, bu duruma fena halde kızıyorlar, benim
tanıdıklarım burunlarından soluyor... Az sonra ikisinin konuşmalarını okutacığım size.
Göreceksiniz haksız değiller...
“Yeni CHP” yönetimi, bu oyunu görüp bozmaya kalkışan 12 milletvekilini grup
başkanvekillerine havale etmiş. Bunlar ne yapmaya çalışıyorlar? Yurtseverlerin konuşmaları
gereken zaman şimdi değil mi? Muhalefet milletvekillerinin görevi, hiç bir zaman susmak
olamaz ki. CHP'de partide susması gerekenler konuşuyor, konuşması gerekenler susturulmak
isteniyor! Geleceği için siyasette beklentisi olanlar ve bunun için yatırım yapanlar, belki
susabilirler!.. Her zaman aramızdan böyle oportünistler çıkabilir. Bunu anlayabiliriz. Bu
aşamada, böylesine düzeysiz ve sığ politikalara muhalif olanlar, kendilerine “muhalif” ismini
vermekten çekinebilirler de. O da normal sayılır. Bütün bunlar, olasılık dahilindedir... Bütün
bunlara rağmen, bizim asıl sorularımız köy kahvelerinden yükseliyor...
Birazdan ralarda neler konuştuğuna kulak vereceğiz, okyanus ötesine değil! Aksi halde,
hepinizin kulaklarını çekerler! Zira bugün bulunduğunuz mevkiler, sizlere (Abdülmecit)
dedenizden miras kalmış değildir!...
Dün akşam, oyun oynayacağımızdan değil, kahvede otururken öylesine “Bu akşam taş
atmazsın bana” diye bir arkadaşıma takıldım... “Tam aksine, bu akşam çok taşlayacağım
seni!” diyerek sözü ağzıma tıkadı.. “Bizler, karamsarlık içerisinde debelenirken, kolumuza
giren sizler değil miydiniz? İdeallerimizi cisme büründüren, onları pankart yapıp bu tarihi
köprülerin üzerine astıranlar siz değil miydiniz? Kafalarımızın içinde aydınlık bir afiş yapan,
size daha atacak çok taşımız var. Daha bir yıl önce; 'Bu Referandum, çocuklarımızın
geleceği için hayati öneme sahiptir, Ona “hayır” demeliyiz. CHP'nin yönetimi de mutlaka
yenilemeliyiz, Kılıçdaroğlu'nu desteklemeliyiz' diyen siz değil miydiniz? O gün “hayır”
dediğinize, bugün nasıl “evet” dersiniz? Koşulsuz masaya oturmak ne anlama gelir? Bizi
'kurtulmak yok bir başına yumruktan, ya hep beraber, ya hiç kimse' diyerek, bu yaşımızda
yeniden yollara siz düşürmediniz mi?.. Şimdi de kafamızın içini açacaksın, çareniz yok... Hadi
Genel Başkan'ın yerine geçin ve bizi aydınlatın bakalım. Bize hesap vereceksiniz oğlum!.. Bir
yere gidemezsiniz...
CHP olarak Dersim'i bir türlü geçemediniz!.. Yuh olsun!.. “Bedelli askerlik” sizin neyinize.
Size mi kalmış “vicdanı ret”... Sizleri, dün kara dediklerinize, bugün beyaz dedirten nedir? Bu
kadar mı omurgasızsınız? Türkiye'nin önünde yığınla sorunlar dururken, iktidarın kuyruğuna
takılmak size mi kalmış? Siz iktidarın koltuk değneği misiniz? Türkiye'nin gündeminde neden
değilsiniz?.. Bütün bu zevzeklikler karşısında, Genel Başkanın “suskunluğu”nu ise anlamak
mümkün değildir... Bir hafta sonra, zevahiri kurtarmak amacıyla yaptığı konuşma ise, bize bir
şey ifade etmiyor!..
Soros'un TESEV'inin 183. sıradaki kurucu üye sizsiniz demek?(1) Bu da neyin nesidir, anlatın
bize! Önce inkar ettiniz, sonra “evet öyle ama, ben hiç bir toplantısına katılmadım” dediniz...
90'ına varmış annem bile, bu konuşmalarınızı inandırıcı bulmuyor. Çelişkiyi o da farketmiş.
Şimdi ona ne diyeceğimi bana söyleyin. Bize masal anlatmayın lütfen... Yıllardır iktidarın
masal dinliyoruz zaten. Öyle bir şey söyleyin ki, ona hem biz inanalım, hem de bize inanları
inandıralım!..
Sizden illa da 'iktidar olun' diye bir talepte mi bulundu bu millet? Hiç değilse toplu iğne
başı kadar dik durun... Bizim başımızı da bu yaştan sonra öne eğdirmeyin! Torunlarımızın
önünde, sözlerine güvenilmez adam durumuna düşürmeyin bizi... Yarın erkenden Genel
Merkezi mi ararsın, Genel Başkanı mı bilemem. Bu sözlerimizi ilet ve bize bir cevap verilsin.
Allah aşxkına sizin derdiniz nedir? AKP'nin yedeği misiniz? Teslim mi oldunuz karşı devrime
yoksa? Değilse onlarla aynı ağızdan konuşmak nedendir?..
Size ne “vicdanı ret”ten.. Kuvayi milliye çizgisinden gelenler, çocuklarına askerlik yapmama
gibi bir seçeneği öğütleyebilir mi? Size bu ödevi kim vermiş? Sizin ödeviniz, “Ey Türk
Gençliği” başlıklı söylevde yazılı değil mi? Bırakın AİHM “vicdani ret” desin. Siz önce
temel hak ve hürriyetlerin kavgasını verin. Evrensel değerleri savunun her şeyden önce.
Dedelerinizin yaptığını yapamazsanız tamam, hiç değilse o yolda yürüdüğünüzü gösterin. Bir
gün birileri gelip, sizden de bu nöbeti devralır. Korkmayın! Bu “yükün” altında ezilmezsiniz.
Abdülmecit'in kutsanıp anılıdğı bir ülkede, o ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyeti kuranları dahi, hak
ettikleri gibi anamadınız!.. Yazıklar olsun!..
Emaneti taşıyamayacaksanız, hemen çekilin önümüzden... Daha fazla durmayın tepemizde.
Bizi getirdiğiniz şu noktaya bakın hele. İki hafta önce hep birlikte aynı yerde duruyorduk,
şimdi farklı kulvarlarda koşuşturuyoruz. Neden? CHP'yi düşünsel planda da olsa, bölmeye
ne hakkınız var? Sanki kendi yeriniz, her zaman garanti imiş gibi, hemşeriniz ile aynı şekilde
düşünmeyenleri, disipline vermekle tehdit ediyorsunuz... Olacak iş mi bu! Buna ne hakkınız
var?
Derdiniz nedir kardeşim?.. CHP'nin geçmişi ile hesaplaşacağız da ne demek oluyor? Siz kim
oluyorsunuz da şanlı tarihimizle hesaplaşmaya kalkıyorsunuz. Bu AKP'nin CHP'yi bitirme
planının bir alt başlığı değil miydi? O halde oraya gidin ve bize karşı vereceğiniz kavgayı
oradan doğru verin. Bu hususu gündeme taşımak sizin CHP'deki göreviniz olamaz! Göreviniz
olmadığı halde, böyle bir işe soyunmanız, insanın aklına daha başka şeyleri de getiriyor:
Siz karşı tarafın, içimizdeki ajanı mısınız?... Bu soruya eylemlerinizle yanıt verin!...
Atatürk'ü suçlayan ve Ergenekon Davası'nı “faili meçhul cinayetleri bitiren” bir hamle olarak
gören birini eleştirenlere, parti içi demokrasi ve fikir özgürlüğü ile kol kanat geremezsiniz!
Bu sorulara yanıt vereceksiniz, yanıt. Zira, bizler de sizin gibi aynı düşünce özgürlüğünden
yararlanarak konuşmaktayız!...
Hadi diyelim ki, Aygün Efendi'nin dediği gibi, Atatürk bir “diktatör” ve “faşistti”. Bu konuda
getireceği kanıtlara da inandık! Varacağımız bu sonuç, ülkemizin hangi sorununu çözecek?
CHP'yi iktidara mı taşıyacak? Yoksa AKP'yi mi iktidardan düşürecek? Yahut karşı devrimi mi
durduracak? Bu sorulara bir yanıt verin, hemen şimdi!..
O halde derdiniz nedir sizin?
Göreviniz AKP'nin rejimi değiştirme eylemini kolaylaştırmak mı? Böyle davranarak kendinize
bir olanak mı hazırlamak niyetindesiniz? Bize cevap verin!...
Hepimiz biliriz ki, hukukta susmak; kabul etmeme, inkar anlamına gelirse de siyasette ve
günlük konuşma dilinde; “sukut ikrardan gelir”... Kılıçdaroğlu'nun yakın geçmişte Onur
Öymen ile yaptığı tartışmayı unutmuş değiliz. Anımsarsanız, o günlerde Kılıçdaroğlu CHP'de
göze batan bir milletvekiliydi. Onu çok seviyorduk. Şimdi partimizin başına geçti. Genel
Başkanımızdır ve bu sıfatı nedeniyle CHP'nin kurultayda onaylanmış resmi görüşünü
(parti programı) savunmak zorundadır!.. Ama nerede? Programı bir kere bile okuduğuna
inanmıyorum artık!... Onur Öymen'le başlattığı o tartışmada, Dersim'de olup bitenlerden,
CHP'yi ve Atatürk'ü sorumlu tutabiliyor şimdi. Hayret! O günlerde CHP'nin resmi görüşüne ve
tarihi gerçeklere rağmen, Onur Öymen'i istifaya çağırabiliyordu... İngilizler ve Ruslar arşivlerini
açmışlar. Perinçek'in oğlu Mehmet, Rus arşivlerinden gerekli belgeleri toplayıp, kitap haline
getirmiş. Ne Ermenilerin 'soykırım' ne de Dersimli Kürtlerin 'katliam' iddialarının doğru
olmadığını kanıtlamıştır. Büyük olasılıkla şimdi bu çalışması yüzünden Silivri'dedir. Türkiye'nin
arşivlerinin açılması halinde, bu fikrin aksine kanıtlar bulunacağını hiç sanmıyorum. Kaldı ki,
AKP hükümettedir ve arşivler onların elindedir, yiyorsa açsınlar biz de görelim. Kimseden izin
almaları gerekmiyor. Hep birlikte gerçekleri öğrenelim...
Ama onlar ne yapıyor? Önlerinde bir engel olmadığı halde, arşivleri açmıyorlar ve CHP'nin
havanda su dövmesi için ortamı hazır tutuyorlar. Bizimkiler tuzağa düşmeye hazır av hayvanı
gibi. Her atılan yeme takılıyorlar. Çünkü kafalarının derinliklerinde yer etmiş hayali düşmanları
var, tüylendiklerinde onunla çatışacaklar. Emperyalizme karşı muhalefet etmeye korkuyorlar,
yürekleri yetmiyor! Ne yazık ki, ana muhalefet partisi bu bağlamda en büyük rakibi olan
iktidar ile işbirliğine gidebiliyor! Evet aynen böyle oluyor gelişmeler. Genel Başkanın, karşı
açıklama yapan 12 milletvekilini “disiplin”le tehdit etmesi bu anlama gelir. Hani parti içi
demokrası gelecekti, hani düşünce ve ifade özgürlüğü yaşama geçirilecekti, nerdeler? Siyasi
rakiplerine “disiplin”; Genel Merkez gibi düşünenlere “düşünce özgürlüğü”... Yok öyle
şey!..
Anımsarsanız, yakın geçmişteki o talihsiz günlerde, araya Deniz Baykal girmiş ve zor
kurtulmuştu emekli elçi... Leş kargaları gibi üzerine üşüştüler. Ve daha sonra da bu yüzden
olsa gerekir, fazlasıyla hakkı olduğu halde, milletvekili listesine de alınmamıştır. Buna
rağmen, Kılıçdaroğlu, yine de CHP Genel Başkanlığı'na getirilmiştir. CHP'liler, geçmişi
unutup, onu bağırlarına bastılar. Halen de basıyorlar... O gün Kılıçdaroğlu, bir kurtuluş, bir
umut olarak önümüzde duruyordu. Onu başımızın tacı biz yaptık. Şimdi bir “talih kuşu” gibi
başımıza pisleyemez! Çünkü, o günlerde CHP'nin tek yumruk olarak birleşmek zorundaydık,
bugün de aynı durumdayız... Hesaplaşmalar gelecekteki günlere bırakılmalıdır!.. Bir Genel
Başkan, parti üyelerini “düelloya” davet edemez!.. Çünkü silahlarımız eşit değildir!..
Acaba geçmişte ertelenmiş hesaplaşmaların günü mü gelip çatmıştır?
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, bu yeni cepheyi kimin adına açıyor? Cumhuriyeti sanık
sandalyesine oturtmak ne haddinedir?.. Belli ki, hazret çok önceden hazırlıklarını yapmıştır.
Ne dediğini aktararak, bu yazıyı da kirletmek istemiyorum. Gazeteye yansıttığı konuşmasını
aynen aşağıya aldım. Dileyenler oradan okuyabilirler. Bazı cümlelerini göze batsın diye,
özellikle kırmızıya boyadım... Onların üzerinde, iki kere düşünün lütfen!..
Okudunuz değil mi?
Şimdi söyleyin bakalım, Kılıçdaroğlu, Hüseyin
Onu eleştirenleri, disipline vermekle tehdit
doğrultudadır. Yani Hüseyin'e sahip çıkıyor
beyanlar veriyor.
Bu cephedren yakında
şaşırmayın!..
Bu kadar ağır ve düzeysiz iftiralar karşısında, CHP'nin Genel Başkanı, susmak suretiyle
iftiracıları destekleyemez!.. Genel Başkanın her zaman aklı başında olmalıdır!..
Ne yazık ki, bugün 8 sütun üstüne haykırarak susan, bir Genel Başkan var önümüzde!..
Susarak hemşehrisine destek veriyor. Açıkça onunla aynı görüşte olduğunu söyleyemiyor
ama itiraz da etmiyor söylediklerine... Hüseyin Aygün bu saçma sözlerini yeni söylemiş değil
ki. Milletvekili olmadan önce,”Dersim 1938 ve Zorunlu İsyan” ile “0.0.1938, Resmiyet
ve Hakikat” adlı iki kitap yazmış! Aynı görüşleri bu kitaplarda da tekrar ediyordu zaten.
Kılıçdaroğlu, bütün bunları bilerek, onu Tunceli'den milletvekili adayı yapmış... Anlaşılan bu
seçimle, Aygün'ün kitaplara geçmiş görüşlerini, mecliste de tekrar etmesini istiyordu. Nitekim
öyle de oldu gelişmeler. Bu gerçeğin altını özellikle çizmek istedim...
Ne diyor Genel Başkanın gözdesi Hüseyin Efendi?
Atatürk'ün Dersim'de olanlardan haberdar olmaması mümkün değilmiş!... Tıpkı kendisinin
tarihi gerçeklere aykırı olarak yazdığı o iki kitabında söylediklerinden, Genel Başkanın
haberdar olmamasının, mümkün olamayacağı gibi... Şu zevzekliğe bakar mısınız? Sanki
aksini iddia eden birileri vardı. Ulu Önderimiz, o tarihlerde Trabzon'daki Atatürk Köşkü'ndeydi
ve isyanın bastırılması ile ilgili harekatı, oradan bizzat yönetmiştir. Bugüne kadar, bu haddini
bilmez dışında, hiç kimse onun bu işten haberdar olmadığını söylemedi ve söyleyemez de.
Atatürk gibi bir lidere rağmen, ondan habersiz iş çevirmek biraz sıkardı. Onu Kılıçdaroğlu
ile karıştırıyor herhalde!.. Gidin Trabzon'a, çıkın Atatürk Köşkü'nün ikinci katına da görün.
Duvarda asılı Türkiye haritası üzerinde, siyah ve kırmızı kurşun kalemle çizilmiş harekat
planı vardır. Altına da yazıyor zaten. Gizli saklı değil... Gizli olan Hüseyin'in kafasındaki
düşünceleridir!.. İftira atan, Hüseyin Efendinin ta kendisidir!..” dedi.
Aygün'ün iftiraları karşısında ne yapmıştır?
etmiştir. Gazetelere yansıyan haberler bu
Genel Başkanımız. Eşi de aynı doğrultuda
Atatürk'ü “soykırım” yapmakla suçlarlarsa
Arkadaşım ayağa kalkıp, işaret parmağını bana doğru sallayarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hiç kusura bakma ama, sen de onlardan pek farklı değilsin oğlum. Sen de kendine
siyasette yer tutabilmek için yakında kıvıracaksın!.. Bu yaptığınıza siyaset denmez. Bizim
geleneğimizde bunların hiçbiri yoktu. Milleti Atatürk'ten ve İnönü'den böyle soğuttunuz. Şimdi
%25'ler bandında debelenip durursunuz. Size mi kaldı Fetullah'ı övmek, Seyh Sait'i aklamak.
Size mi kaldı Dersime “soykırım” deyip, Cumhuriyet'i yargılamak. Ülkedeki rejim elden
gidiyor. Cumhuriyet rejimi, şeriata dönüştürülüyor, muhalifler tutuklanıyor, ordu her türlü iç
ve dış saldırıyla itibarsızlaştırılıyor, “Ergenekon” diye bir komplo uydurulmuş, bilim adamları
bile teslim alınıp susturuluyor... Bizim milletvekilimiz Hüseyin Efendinin umurunda mı? O
kalkıp, bu senaryoların doğruluğuna inandığını söylüyor. “Ergenekon Davası” sayesinde,
faili meçhul cinayetler bitme noktasına gelmişmiş! Şu zevzekliğe bakar mısınız? Kiralık bir
siyasetçi bile bunları söyleyemez. Düşünce özgürlüğüymüş, geçin bunları efendiler!...
Yöneticilerimizin çoğu, kurultaylarda onanmış parti programına aykırı sözler söylüyorlar. Eli
kalem tutanlarınız; onları eleştiremiyorlar bile. Genel Başkanımız, defalarca CHP ilkelerine
ve programına aykırı sözler etmesine rağmen, sen dahil bir tekiniz onu eleştiremediniz.
O konuları görmezden gelip geçiştirdiniz. İşbirlikçi ve korkaksınız diyeceğim ama dilim
varmıyor... Sizin bu davranışlarınız, ancak “oportünizm” kavramı içinde değerlendirilir.
Büyük olasılıkla, sana da partide önemli bir görev veya gelecekte milletvekilliği verileceği
vaat edilse, sen de Soroscu gazeteciler ile aynı ağızdan konuşacaksın! Belki de utanmadan
ve sıkılmadan, Kemalizmi çağ dışı ilan edebileceksin!.. Hepinizden nefret ediyorum artık.
Aranızda işbirlikçi olmaya ne kadar da hevesli adam varmış... Hiç değilse, diğerleri açıktan
düşmanımızdır. Onları tanıyoruz. Her zaman bizim karşı tarafımızda durdular. Onlar,
bu rejime düşman olduklarını gizlemediler zaten. Bu yüzden, biz de onların hangi safta
olduğundan emindik. Önlemimizi de bu gerçeğe göre alıyorduk!..
Size karşı ise, alınacak tedbirimiz yok!
Çünkü siz içimizdesiniz. Bazen yüreğimizde, bazen tepemizde, bazen de beynimizin
içindesiniz... Siz yok musunuz siz, “bu memleketin anasını ağlatan” asıl sizlersiniz.
İçimizdeki kurt gibisiniz, bizi ne zaman kemirmeye başlayacağınız hiç belli değil. İhanet
etmeye her an hazırsınız!..” diyerek taşlamayı bitirdi...
Doğrusunu söylemek gerekirse, ona söyleyecek bir tek söz bulamadım. Bu nedenle olsa
gerekir, sözü Almanya'dan emekli, orada yaşayan Türklerin kurduğu Sosyal Demokrat
Derneklerde yetişmiş olan diğer arkadaşımız aldı:
“Kim ne derse desin, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün “diktatör” ve hatta “fasit” olarak
tanıtılmaya çalışıldığı bu dönemde, bu kampanyayı yürüten emperyalist işgal kuvvetlerine
ve onların yerli işbirlikçilerine, CHP kanadından oldukça etkili bir destek veriliyor!.. Bu bir
gerçektir!... Bizim yüreğimizi asıl yakanda budur işte!..
Peki ama neden?!
Birkaç hafta önce “cemaatlerin” mallarının iade edilmesini (ve dolayısıyla açılmalarını)
isteyen de aynı Hüseyin Aygün değil miydi?..
Cemaat dediğimiz tarikatlardır Beyler. Lafı ağzımızda eveleyip gevelemeyelim. Karşı
devrimin idieolojisi buralarda öğretilir. Tekke ve zaviyelerin açılmasını mı istiyor bu
Hüseyin'iniz? Bu değilse, istediği nedir: Bari açıkça söylesin de biz de tutumumuzu ona göre
belli edelim!..
CHP, sanki karşı devrimi el altından destekliyor gibi. CHP'yi yeni rejimin ana muhalef partisi
olmak üzere dizayn ediyor. Yeni CHP dedikleri, Atatürksüz bir CHP olsa gerekir!..
Tanrım! Biz bu adamlara mı oyumuzu verdik! Hüseyin Aygün gibilerin, kimlerin değirmene
su taşıdığını anlamak için kahin olmaya gerek yok! Bu tür açıklamaların yapıldığı gazeteye
bakmak yeter...(2) Aygün, son iki çıkışını ZAMAN gazetesinde neden yaptı?.. Seçtiği
güne bakın: 10 Kasım!!! Neden? ZAMAN'ın yazarları bile hiç bir zaman onun kadar
cesur olamadı!.. Tam bir Atatürk düşmanıymış, içimizdeki bu hain!.. Hazret, resmi internet
sitesinde:”CHP'den seçimlere girmemi ve bugüne kadar yürüttüğüm çalışmaları CHP
çatısı altında özgürce sürdürmemi; bizzat Kemal Kılıçdaroğlu istemiştir...Başta Dersim
katliamı olmak üzere, Dersim'in tüm sorunlarını Meclis'te dile getirmek ve önemli
çözümler aramak için bu teklifi kabul ettim” diyerek, Türkiye'nin sorunlarına çözüm
üretmek amacıyla, Meclis'e gelmediğini açıkça itiraf ediyor... Onun amacı bellidir!..
İşler bu noktaya kadar geldiğinde, ilk sesini yükseltmesi gereken kim olacaktı?
Kılıçdaroğlu ebette. Çünkü, bu partinin genel başkanıdır ve partinin ilkelerini koruyacak
olanların başında o gelir. Anlaşılan, Hüseyin Aygün'ün fikirlerini paylaşan Genel Başkan,
bunları söylemek için Aygün'ü tetikçi olarak seçmiştir! Sonra da “Bu partide bir disiplin
olacaktır. Herkes o disipline uyacaktır” diyor. Genel Başkanın, önce kendisi disiplinli
olacak, sonra üyelerde disiplin arayacaktır...
Genel başkanlığını da tartışılır bir noktaya getiren bu son Dersim olayını, üstelik de böylesine
kritik bir dönemde, gündeme taşımaya değer miydi?..
Yoksa Atatürk adının hafızalardan silinmesine Kılıçdaroğlu da “onay” mı veriyor?
Bu soruların yanıtı, hiç bir şekilde susarak geçiştirilemez!..
Gerçekten de Genel Başkan, hemşerisi Hüseyin Aygün ile aynı görüşte ise, işimiz çok daha
ağırlaşıyor!..
Sadece bu nedenle bile, emperyalistlerin CHP'yi bir gruba işgal ettirdiği söylenebilir
artık!..
Suskunluk insanın aklına çok daha kötü şeyler getiriyor...
Örneğin:Bundan böyle, Kılıçdaroğlu'nun yerine
Diğerlerini söylemeye ise, dilim varmıyor...
Hadi birini daha söyleyeyim isterseniz:Temeldeki stratejide, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu
arasındaki fark nedir? Bu soruya kim yanıt verebilir? Her ikisi de Atatürk'süz bir rejim istiyor!
Acaba CHP'yi, AB ve ABD'nin istediği şekle sokmak görevi, Kılıçdaroğlu'na mı verilmiştir? Bu
kadar insan, bize bunları yaşatsınlar diye mi bunlara oy vermiştir?..
Erdoğan'ı koyarsak ne değişir acaba?..
Peki, biri çıkıp şunları söylese, ona ne diyebilirsiniz?
“Erdoğan rejimi dönüştürüp, karşı devrimini yapıyor, Kılıçdaroğlu ise, buna karşı
çıkacak olanları dizginlemekle görevlidir”!.. İkisi de aynı projenin içerisindedir. Kılıçdaroğlu
partinin başına gelince, CHP tabanını bu değişikliğe alıştırmak için, parti ile ilgisi olmayan ve
ne oldukları belirsiz kişileri, yönetim kademelerine taşımış, bir kısmını da milletvekili seçtirip
görevlendirmiştir. Sırası gelen konuşuyor şimdi. Sonuçta Kılıçdaroğlu da Erdoğan'ın yedeği
olmayı kabullenmiştir. Bu nedenle ikisi de aynı kazana sağılıyorlar!..
Hadi bakalım ne söyleyeceksiniz bu analize?
Aksini nasıl kanıtlayacaksınız? Öyle değilse, adama; 'icraatınızı görelim' derler. Ne demiş
atalarımız: 'Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz'... Boş gevezelik yapmanın zamanı çoktan
geçmiştir!...
Genel Başkanın 'sessizliği', milletvekillerinin dilediği gibi ve özgürce konuşabilmelerine
bağlıyarak da bu durum geçiştirilemez. Aygün'e basın önünde karşı gelen 12 milletvekiline
disiplin sopasını gösteremezsiniz! Çünkü asıl fikir, kamuoyu oluşturmak üzere, basın
kullanılarak açıklanmıştır. Üstelik Fetullah Gülen'in gazetesi ile bu iş yapılmış. Karşı fikir
de, basın önünde fikrini savunacaktır. Bunun kadar doğal bir şey olamaz. Hüseyin, düşünce
açıklama özgürlüğünden yararlanacaksa, diğerleri de aynı özgürlükten yararlanacak. Bu
konuda soruşturma dahi yapılamaz!.. Cezaevlerini dolduran gazeteciler, yazarlar ve diğer
muhalifler de aynı şekilde düşüncelerini açıkladıkları için şimdi oralarda değiller mi? Bu
nedenle o tutuklamalara karşı gelmiyok muyuz? Herkes, sizin Hüseyin kadar imtiyazlı olamaz
ki!..” diyerek sözlerini bitirdi...
Ve ben bu konuşmalardan sonra, bu ülkenin bir yurttaşı olarak, bir kez daha
Dersim'i “katliam” gibi göstermek isteyenlere soruyorum: Beyler! O kötü günlerin
yaşanmasında, Dersim'deki isyanı organize eden dedelerinizin hiç mi günahı yoktu?.. Bari
Seyit Rıza'nın İngilizlere yazdığı mektubu okuyun. Hiç değilse, isyanın bastırılmasından
sonra, ele geçirilmiş olan 15 bin civarındaki İngiliz silahı (3) hakkında bir şeyler söyleyin.
Yoksa, bunlar önemli değil de asıl göreviniz; Atatürksüz CHP'yi inşa etmek midir?..
Kılıçdaroğlu'ndan beklenen; oturduğu koltuğun kime ait olduğunu unutmadan ve kendine
destek verenleri hayal kırıklığına uğratmadan, CHP'ye genel başkanlık yapmaktır. Özür
dilemek de bir erdemdir elbette. Zaten o da ilk defa yaptığı bir şey de değildir!..
Bu ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyetimizi kuran Ulu Önder'e karşı başlatılan, bu haksız ve
insafsız saldırılara, duraksamadan karşılık vermek, CHP Genel Başkanı'nın temel görevleri
arasındadır. Susmakla bu olaylar asla geçiştirilemez!.. CHP'li biri olarak hatırlatıyorum:
CHP'nin iktidara gelememesinin nedeni, Dersim olaylarını “katliam” (!) olarak tanımlamamış
olması değildir. Tam aksine o olayları “katliam” olarak tanımlasa da oylarında bir puanlık
bile artış olamaz. Türkiye'nin ve sosyal demokratların sorunu bu konu değildir ve hiç bir
zaman da olmamalıdır!..
Peki, söyleyin o zaman; derdiniz nedir?..
(1)http://www.gercekgundem.com/?c=67949
(2) http://www.huseyinaygun.org/
(3) Başbakan olan Faik Öztrak’ın TBMM’de 1939′da verdiği bilgi şöyledir:”‘Dersim mıntıkasından
şimdiye kadar toplanan silahların adedi 14 bin 593′tür. Bu silahların hepsi son sistemdir.”
Bu makale içinde Seyit Rıza'nın İngilizlere yazdığı mektubu da ibretle okuyabilirsiniz. Mektupta
yazılanlar bütün iddiaları karşılamaya yeterlidir.
http://www.ilk-kursun.com/haber/86835
Şidi de gelelim o meşhur habere:
İŞTE SİZE ZAMAN GAZETESİ'NDEKİ O AÇIKLAMA:
CHP'li Hüseyin Aygün, Cumhuriyet tarihinin en acı sayfalarından biri olan 'Dersim olayları'
konusunda uzman bir isim. 'Dersim 1938 ve Zorunlu İsyan' ile '0.0.1938, Resmiyet ve Hakikat'
kitaplarının yazarı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun davetiyle milletvekili adayı olan ve
Tunceli'den seçilen Aygün, 73 yıl önce yaşanan olaylarla ilgili resmî tezlerin gerçeği yansıtmadığı
görüşünde. Zaman'a konuşan Aygün, Dersim meselesinin 500 yıllık bir konu olduğunu
belirtti. \'Dersim, etnik kimliği ve dinî inançları bakımından farklı özellikler taşıyan, bu farklılık
sebebiyle de 500 yıldır yok edilme siyasetiyle karşı karşıya kalan bir bölge.\' diye konuşan
Aygün, \'Cumhuriyet, esasen o politikada bir değişiklik meydana getirmiyor; önce merkezleşme
yönünde kararlar alınıyor, bölgeyi merkezî yönetime bağlama yönünde bazı raporlar hazırlanıyor.
Bu raporlar, 500 yıllık Dersim sorununu barış içinde çözmeye yönelik öneri getirmiyor. 1937-
1938'de jenosite (soykırım) varan bir operasyonla Dersim meselesi tarihe havale edilmiş oluyor.
Ama böyle de bitmiyor, bu sorun devam ediyor.\' ifadelerini kullandı.
Ordu harekat yapınca insanların kendini korumak için silahlandığını aktaran CHP'li
vekil, \'Resmiyette ise bir isyan olduğu ve devletin de bunu bastırdığı tezi savunuluyor. Çünkü
Başbakan'ın deyimiyle '50 bin insanın öldürüldüğü' bir operasyonun meşrulaştırılması için orada
bir isyan oluşturulması gerekiyordu. Dersim isyanı, sonradan icat edilmiş bir şeydir, öyle bir
şey gerçekte yoktur.\' dedi. Dersim katliamının sorumlusunun devlet ve o dönemin CHP iktidarı
olduğunu vurgulayan Hüseyin Aygün, şöyle devam etti: \'Ancak CHP'de bu konuda kendi tarihiyle
yüzleşme ve uygulanan politikaların toplumun önünde saydam bir şekilde tartışılması yönünde bir
tavır alındığını Kılıçdaroğlu döneminde görüyoruz. Tabii 'bunu CHP yaptı' deyip, bunun üzerinden
bir politika üretmek de doğru değil, çünkü o dönem başka parti yoktu zaten.\'
Mustafa Kemal Atatürk'ün 'katliamdan haberdar olmamasının mümkün olmadığını da dile getiren
Aygün, \'Bu dönem boyunca izlenen bütün politikalarda Atatürk devletin başındadır. Fakat
Aleviler, bütün bu dönemi Mustafa Kemal'den ayırmak için onun 'büyük lider' kimliğine de gölge
düşmemesi için fotoğrafını alıp Hazreti Ali ile yan yana asmışlardır. Bu katliamdan haberdar
olmadığına kendilerini inandırmışlardır.\' yorumunda bulundu.
KÜRT SORUNU BAĞIŞ VE DİYALOGLA ÇÖZÜLÜR
Kürt sorununa da temas eden Hüseyin Aygün, çözümün barış ve diyalogla olacağına inandığını
dile getirerek, \'Öcalan'la yapılan görüşmeler çok değerlidir ve bu sürecin yeniden başlaması
gerekir. Ama örgütün de silah kullanmayacağını inandırıcı bir şekilde topluma ve hükümete
anlatması lazım. Birbirimizi öldürmeden konuşmalı, çözüm aramalıyız. Hükümet aslında
görüşmeler yaparak, müzakere yaparak bu iradeyi ortaya koydu. O yolun devam etmesi gerekir.\'
şeklinde konuştu. Sorunun çözümünde 'kırmızı çizgi' söylemini de yanlış bulduğunu aktardı.
Ergenekon süreci derin devleti felç etti .Hüseyin Aygün, Ergenekon ve Balyoz davasını da
değerlendirdi. \'Ergenekon diye bir gizli örgütün, yapılanmanın olduğunu biliyorum.\' diyen Aygün,
operasyonun başlamasıyla yasadışı eylemlerin bittiğini, bölgede faili meçhullerin neredeyse
durma noktasına geldiğini anlattı. 'Veli Küçük'lerin tutuklandığı dönemi olumlu bulduğunu'
belirtirken, \'Derin devlet ve gizli kontgerilla çekirdekleri felç oldu. Gerçekten kontgerillanın
tasfiyesinin, derin devlete son verme adımı olarak görüyordum.\' diye konuştu. Ancak yapılan son
tutuklamaları eleştirerek şunları kaydetti: \'Ahmet Şık'ların, gazetecilerin, Ergenekon'dan kuşku
duyduğunu söyleyenlerin, eser yayınlayanların tutuklanması nedeniyle ben biraz sulandığını
düşünüyorum. Daha çok 'muhalifleri tasfiye etme hareketi' gibi duruyor. Dolayısıyla çok büyük bir
fırsatın heba edildiği görüşündeyim.\'
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1200334&title=chpli-huseyin-aygun-dersim-
katliaminin-sorumlusu-devlet-ve-chpdir
Dersim İsyanı ile ilgili geçmişte yaşanan tartışmalar üzerine ben de iki köşe yazısı
yazmıştım. Bu konuyla ilgili oldukları için bağlantılarını aşağıda veriyorum. Meraklılar,
bir zahmet onlara da bir ara gözatsınlar...
http://www.cemilcan.av.tr/s.173.htm
http://www.cemilcan.av.tr/s.175.htm
|